Cevap: Peygamberlerin Sıfatları
Hz Nuh'un (as) İman Gemisi (3) Yazan seyit ahmet uzun NUH PEYGAMBERİN CEVABI Halkının bu tepkisine karşı Nuh peygamber gayet soğuk kanlı bir şekilde cevap verir. Onların içinde bulundukları yanlışlığı açıkça dile getirir. Asla onların dediklerine boyun eğmeyeceğini ve bu inanç yolunda mücadelesine devam edeceğini ifade eder. Allah’a karşı saygı ve sevgide kusur etmeden ibadetlerine devam eder. Bir grup azınlığın kendisini dünyalık bir takım menfaat ve çıkarla tehdit etmesine sessiz kalmamıştır. Onlara gereken cevabı vermiştir. Bir peygamberin asla Allah’tan bağımsız davranamayacağını belirterek, peygamberlik mesleğinin istek ve çalışmayla olmayacağını açıkça ortaya koymuştur. Onların kendisinden beklentisine ise, Allah’ın razı olmayacağı bir davranış olduğu için açıkça karşı çıkmıştı. Bununla birlikte kendisini bu hususta Allah’a karşı savunacak hiç kimsenin olamayacağını söyleyerek, çok önemli bir gerçeği de gün yüzüne taşımıştır; Kim olursa olsun, bu peygamber bile olsa fark etmez, şayet Allah’a karşı bir yanlış yapılırsa onu Allah’a karşı savunacak hiç kimse olmayacaktır. “Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?” Hud 11/ 29-30Nuh peygamber evrensel bir gerçeğe işaret ediyor. İnsanların Allah katındaki değerinden söz ediyor. İnsan mantığının, beşeri ihtirasların, İslam inancında hiçbir değeri yoktur. Çünkü Allah insanları mevkilerine, makamlarına, soy ve soplarına göre değil, kendisine yakın olup olmamasına, kendisini dikkate alıp almamasına göre değerlendirmektedir. Bu sınırı aşan kim olursa olsun, ona karşı Allah’ın tavrı değişmeyecektir. Bunu en net şekilde Nuh peygamber bildirmiştir. “Beni Allah’a karşı kim savunur” Bu bir ilkedir, bu bir ölçüdür. Bu bir sınırdır.Bu sünnetullahtır. Değişmez ve değişmeyecektir. İnsanların gösterdiği hırs, tamah, dalkavukluk, menfaatperestlik, aç gözlülük bu ilkenin içinde asla yer almaz. Çünkü ilkenin belirleyicisi Allah’tır. Hiçbir neden ve gerekçe insanı, Allah’ın koyduğu sınırları çiğnemede mazur gösteremez. Nuh peygamber bu evrensel ilkeyi gözler önüne serdikten sonra, mücadeleci kimliğini ortaya koyar; “Ey kavmim! Eğer benim (aranızda) durmam ve Allah'ın âyetlerini hatırlatmam size ağır geldi ise, ben yalnız Allah'a dayanıp güvenirim. Siz de ortaklarınızla beraber toplanıp yapacağınızı kararlaştırın. Sonra işiniz başınıza dert olmasın. Bundan sonra (vereceğiniz) hükmü, bana uygulayın ve bana mühlet de vermeyin." (Yunus 10/ 71) İşte peygamberi tavır ve duruş….Korkunun sürgün edildiği bir yürek ve imanın estiği bir dil. İnanan insanlar bu hususta peygamberi tavrı örnek almak ve bu duruşu sergilemekle sorumludur. Allah’a rağmen hiçbir karar benimsenemez ve kabul edilemezdir. Onların attığı öfke oklarına, iman kalkanıyla karşılık vererek saldırılarını etkisiz hale getirmek gerekir. Burada Allah sevgisi kendisini göstermektedir. İnsanın yüreğine muhabbetullah hükmederse, her türlü nefret, isyan ve günahkarlık sürgün edilir. İslam’ın öncelikli hedefi insanları sevgisizlik, hırs, bencillik, menfaat cehenneminden kurtarmaktır. Çünkü cehennem; Allah’ın sevgisini kaybediştir. Cenneti kaybedip de, cehennemde yaşayan insanlar kendilerini dünyanın geçici saltanatının sunduğu mal, mevki, makam ve güçten dolayı sarhoş olmuş bir şekilde üstün ve hakim görürler. Bu görüşleri tüm güzelliklerinde onların olduğu düşüncesine prim verircesine bir aldanışın içine düşerler. Onlara göre tüm güzellik, mal ve saltanat kendilerinin olduğuna göre onlar Allah’ın sevgili kullarıdır. Ahirette de onlara iyilikte bulunacaktır. Yalın ayak ve fakir olanlar ise iyiliği hak edecek konumda değildirler. İşte bunun için fakir insanlarla aynı yerde bulunmaktan utanç duyarak, onları yanlarından uzaklaştırmasını istemektedirler. İnancı yüreklerinde hissetmeyen insanlar bu tür sınıfsal ayrılıklarla toplumu bölmeye ve insan ilişkilerine katı bir duvar örmeye niyetlidirler. İnsanları değerli kılan ancak sahip oldukları statü ve kölesi oldukları servetleridir. İslam ise bu hususta başta Nuh peygamber olmak üzere tüm peygamberlerle değişmez evrensel bir değeri ortaya koymuştur. Üstünlük takva iledir. Takva ise; Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkarak, O’nun emirlerine sımsıkı sarılıp, yasaklarından kaçınmaktır. “Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık. Muhakkak ki Allah yanında en değerli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir, her şeyden haberdardır.” Hucurat/13Dünya ve dünya nimetlerine bakış ise kısaca şöyledir;“Ama inkâr edenlere gelince onlara: Ayetlerim size okunmuş, siz de büyüklenip suçlu bir toplum olmuştunuz, değil mi? denilir. "Allah'ın vâdi gerçektir, kıyamet gününde şüphe yoktur" dendiği zaman: Kıyametin ne olduğunu bilmiyoruz onun bir tahminden ibaret olduğunu sanıyoruz, (onun hakkında) kesin bir bilgi elde etmiş değiliz, demiştiniz. Yaptıklarının kötülükleri onlara görünmüş, alay edip durdukları şey onları kuşatmıştır. Denilir ki: Bu güne kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi biz de bugün sizi unuturuz. Yeriniz ateştir, yardımcılarınız da yoktur! Bunun böyle olmasının sebebi şudur: Siz Allah'ın âyetlerini alaya aldınız, dünya hayatı sizi aldattı. Artık bugün ateşten çıkarılmayacaklardır ve onların (Allah'ı) hoşnut etmeleri de istenmeyecektir.”Casiye/ 31-35 İşte inananlarla alay edenler ve onları küçük görenlerin karşılaşacağı yer Rabbimiz tarafından böyle belirtilmiştir. İnanan insanlar asla onların alaylarından dolayı inançlarını terk edecek değildir. Nuh peygamberde bunu zaten açıkça gözler önüne sermişti. |