Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Peygamberlerin Sıfatları
NUH PEYGAMBERİN DUASI (6) Yazan seyit ahmet uzun Nuh peygamber halkı hiç yorulmadan, usanmadan hakka ve bir Allah inancına davet etmişti. Hem de çok uzun yıllar geçmişti. Ama inkarcı ve alaycı halk Nuh peygamberin söylemlerine karşı duyarsız kalmış, onun söylediklerini kulak ardı etmişlerdi. Hatta daha da ileri giderek tehdit ettiği azabı getirmesini söylemişlerdi. Bu yaklaşım aslında hem Allah’ı hem de O’nun peygamberini küçümsemek ve dikkate almamak anlamına geliyordu. İşte bu noktada peygamberi rahatsız eden bir başka konu daha vardı. O da eşinin kendisine ihanet etmesiydi. Kur’an-ı Kerim bu ihaneti kısaca şöyle özetlemekteydi; “Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin nikâhları altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin!” denildi.” Tahrim/ 10 Bu ihanet peygamber eşinin müşriklerle işbirliği içinde olması şeklindeydi. O da puta tapanlar gibi Nuh peygamberle alay ediyor, deli diye onunla alay ediyordu. Destek olması gereken, zorluk anında yanında olması gereken eşi düşmanlarının yanında olarak ihanette bulunuyordu. İşte bu noktada bize verilen bir mesaj; kutsal davaya ihanet eden kim olursa olsun, iman ailesinden sayılmayacaktı. Bu çift yönlü bir yaklaşımdır. Kadın ve erkek değişmez. Erkek de imanlı eşiyle alay ederse o da, imanın kurtuluş gemisine binme bahtiyarlığına eremeyecektir. İnkârcı topluluğun ve onlarla işbirliği içinde olan eşinin de gösterdiği tepkiler son sınırına varmıştı. Artık iman etmeyeceklerini azap isteğiyle göstermişlerdi. Bu durumda Nuh peygamber sığınılacak limanların en sağlamına yönelir. Ona ellerini açar ve yürekten dua eder. “Rabbim!” dedi, doğrusu ben kavmimi gece gündüz (imana) davet ettim; Fakat benim davetim, ancak kaçmalarını arttırdı. Gerçekten de, (imana gelmeleri ve böylece) günahlarını bağışlaman için onları ne zaman davet ettiysem, parmaklarını kulaklarına tıkadılar, (beni görmemek için) elbiselerine büründüler, ayak dirediler, kibirlendikçe kibirlendiler. Sonra, ben kendilerine haykırarak davette bulundum. Sonra, onlarla hem açıktan açığa hem de gizli gizli konuştum. Dedim ki: Rabbinizden mağfiret dileyin; çünkü O çok bağışlayıcıdır.(Mağfiret dileyin ki,) üzerinize gökten bol bol yağmur indirsin, Mallarınızı ve oğullarınızı çoğaltsın, size bahçeler ihsan etsin, sizin için ırmaklar akıtsın. Size ne oluyor ki, Allah'a büyüklüğü yakıştıramıyorsunuz? Oysa sizi türlü merhalelerden geçirerek O yaratmıştır. Görmediniz mi, Allah yedi göğü birbiriyle ahenktar olarak nasıl yaratmış! Onların içinde ayı bir nur kılmış, güneşi de bir çerağ yapmıştır. Allah, sizi de yerden ot (bitirir) gibi bitirmiştir. Sonra sizi yine oraya döndürecek ve sizi yeniden çıkaracaktır. "Allah, yeryüzünü sizin için bir sergi yapmıştır." "Ki, onda geniş yollar edinip dolaşabilesiniz.(diye). (Öğütlerinin fayda vermemesi üzerine) Nuh: “Rabbim!” dedi, doğrusu bunlar bana karşı geldiler de, malı ve çocuğu kendi ziyanını arttırmaktan başka işe yaramayan kimseye uydular. Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular! Ve dediler ki: Sakın ilâhlarınızı bırakmayın; hele Ved'den, Suvâ'dan, Yeğûs'tan, Ye'ûk'tan ve Nesr'den asla vazgeçmeyin! (Böylece) onlar gerçekten birçoklarını saptırdılar. (Rabbim!) Sen de bu zalimlerin ancak şaşkınlıklarını arttır! Nuh: "Rabbim!” dedi, yeryüzünde kâfirlerden hiç kimseyi bırakma!""Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." "Rabbim! Beni, ana-babamı, iman etmiş olarak evime girenleri, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla, zalimlerin de ancak helâkini arttır." Nuh/ 5-28 Nuh peygamber artık tebliğde son noktaya geldiğini anlamış ve yürekten esen bir dua rüzgârıyla Rabbine yalvarmıştır. Nuh peygamberin duasında bir takım ilkeleri görmekteyiz. Bunları sıralayacak olursak şu şekilde özetleyebiliriz; 1-Tebliğ için açıktan ve gizliden olmak üzere gereken her yola başvurulmalıdır. 2-İnkarcıların alayı karşısında yılmamak ve ümitsizliğe kapılmamak gerekir. 3-Yüreklerine ve akıllarına hitap edecek ifadeler seçilmelidir. 4-İbret alacakları olaylar tek tek anlatılmalıdır. 5-Tuzaklara ve ayak oyunlarına karşı uyanık olunmalıdır. 6-Gençleri inançsızların eğitimine terk etmemelidir. 7-Zalimlerin arkadaşlığından kaçınılmalıdır. 8-Allah’ı ve azabını hafife alanları Allah’a havale etmelidir. 9-Anne baba ve inananlar duada ayrı bir yere sahiptir. 10-Bir müminin evi ancak inananlara sahiplik yapabilir. Yalnız burada bir peygamberin halkının şaşkınlığını arttırmasını istemeyi ve onları helak etme dileğini çok iyi tahlil etmek gerekir. Çünkü Hz Muhammed (as) e baktığımızda kendisini taşlayan ve tehdit eden insanların helaki için beddua etmekten kaçındığını görüyoruz. Ama Nuh peygamber öyle bir noktaya gelmiş ki, halkının helaki için beddua etmekte, hatta onların toptan yok olmasını istemektedir. Aslında Nuh peygamber onların inançsızlıklarının sonunun helak olacağını bildiği için, korkmadıkları şeyle karşılaşmalarını istemiştir. “Madem Allah’tan korkmuyorsunuz öyleyse O Allah’ta sizin azabınızı arttırsın.” Uluhiyeti Allah’tan başkasına veren bir anlayış yeryüzünde zulüm ve bozgunculuktan başka bir şey yapmayacaktır. 950 sene gibi uzun bir zaman aralarında kaldığı insanları çok yakından tanıdığı için de çocukların şirkin hakim olduğu bir toplumda tevhidin yaşamasına tahammül edemeyeceğini çok iyi anlamıştı. Bunun için de “Çünkü sen onları bırakırsan kullarını saptırırlar; yalnız ahlâksız, nankör (insanlar) doğururlar (yetiştirirler)." demişti. Malı ve evladı kendisini azdırmaktan başka bir şey yapmayan insana uymak, zulme prim vermektedir. Aklını ve ruhunu menfaat ve statü putuna satan insanlardan tevhidin güzelliğini görmelerini ve onu yaşam felsefesi yapmalarını beklemek safiyane bir iyimserliktir. Nuh peygamber bu satılık insanların gerçek yüzünü gördükten sonra onlar için aslında azap değil ama hak ettikleri şeyle karşılaşmalarını istemektedir. Yoksa hidayet tebliğcisi bir peygamberin, halkın sapkınlığı için beddua etmesi mümkün değildir. Aslında bir başka ayet Nuh peygamberin bu bedduayı yaparken o kadar uzun zaman tebliğ ettikten sonra yine de inanacak kimsenin olmayacağının Rabbimiz tarafından bildirilmesi sonucu olmuştur. “Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.” Hud/36 Bu ayetin manevi yorumundan anlaşılacak ifade o zamana kadar hala Nuh peygamberin onların inançsızlıklarından ve günahlarından dolayı üzüntü duyduğudur. Bu da bize gösteriyor ki, böylesine duyarlı bir kalbe sahip bir peygamberin beddua isteminde bulunması söz konusu değildir. Çünkü çok uzun yıllar o kadar büyük hakaretlere, ithamlara, acılara maruz kalan birisi beddua isteyecek olsaydı, çok daha önceleri bu isteğinde bulunurdu. Bir müminin kalbi merhametle yoğrulmuştur. Ancak denge dediğimiz mizanı da göz ardı etmemek gerekir. İnkarın katı ve acımasız yaklaşımına sevgi ve hoşgörüyle yaklaşmak, inanca zafiyet verecektir. İnancın onurunu ayaklar altına alacaktır. Bu hususta Kur’an-da şöyle buyrulur; “Allah, sizinle din uğrunda savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan çıkarmayanlara iyilik yapmanızı ve onlara âdil davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah, adaletli olanları sever.Allah, yalnız sizinle din uğrunda savaşanları, sizi yurtlarınızdan çıkaranları ve çıkarılmanız için onlara yardım edenleri dost edinmenizi yasaklar. Kim onlarla dost olursa işte zalimler onlardır.” Mümtehine/ 8-9Bu ayetlerde dostluğun ve yardımlaşmanın temel ilkeleri belirtilmektedir. Tevhidi, taşlanacak bir suç olarak gören zihniyete, karşılaşacağı azabı haber vermek beddua değildir. Mümini deli olarak nitelendiren bir felsefe, alkışlanacak ve takdir edilecek bir mantık değildir. Allah’ı ve O’nun azabını hafife alan bir anlayış, mükâfatlandırılacak ve cennetin güzelliklerine girdirilecek bir yaklaşım değildir. Bunları biraz daha net değerlendirdiğimizde Nuh peygamberin beddua olarak gördüğümüz sözleri aslında bir dilek değil, bir sonucun gözler önüne serilmesidir. |