Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Ağustos 2008, 13:05   #10
Çevrimdışı
PopSy
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Hud peygamber cevap veriyor




Z . NUH A.S. Yazan M. Necmeddin
HZ. NÛH PEYGAMBER-İLK PUTPERESTLİK
İdris Peygamber, bazı din âlimlerini kendisinden sonra, insanların eğitimi ile vazifelendirmişti. Bu âlimler, Arap yarımadasının çeşitli bölgelerinde dağınık halde oturan insanlara faydalı olmaya çalışıyorlar, ellerinden gelen gayreti gösteriyorlardı. Güzel ahlâkları, tatlı sohbet ve öğütleri ile kısa zamanda gönüllerde yer tutmuşlardı. O âlimlerin birer birer ölümü, insanlar arasında derin üzüntü meydana getiriyordu. Halk onları her zaman hayırla anmak, hâtıralarını yaşatmak istiyordu. Düşünüp taşındılar. Sonunda, o âlimlerin meydanlara heykellerinin dikilmesi ve evlere resimlerinin asılması fikri üzerinde anlaştılar. Artık halk, belli zamanlarda, diktikleri heykeller etrafında toplanıyorlardı. Sevdikleri bilginlerin söz ve nasihatlerini birbirlerine anlatıyorlardı.
Güzel bir niyetle yapılan bu iş, zamanla gayesinden sapmaya başladı. Babalarından gördüklerinin aynını taklit eden yeni nesiller, evlerdeki ve meydanlardaki resim ve heykellerin konuş sebebini unuttular. Onlar için, o resim ve heykeller araç olmaktan çıkıp amaç halini aldı. Allah'a ibadete vesile olacakken, kendilerine ibadet edilen birer ilâh sayılmaya başlandı.
Böylece yeryüzünde Allah'ı unutup heykellere (putlara) tapma âdeti, ilk olarak bu şekilde başlamış oldu.
İnsanların Allah'a ibadetten uzaklaşıp putlara tapmaya başlamaları üzerine Cenâb-ı Hak, onlara Hazret-i Nûh'u Peygamber olarak gönderdi. Hazret-i Nûh, İdris Peygamber'in dinine bağlı bir âilenin çocuğuydu. Cenâb-ı Hak kendisine Peygamberlik vazifesi verdiğinde 40 yaşında bulunuyordu.
Nûh Peygamber, puta tapıcılık inancı ile mücadelesinde önceleri gizliliği tercih etti. Yakın çevresini tek tek Allah'ın birliğine inanmaya ve yalnızca O'na ibadet etmeye çağırdı. Daha sonra Allah'ın emriyle, çağrısını genelleştirdi. Bütün halka duyurdu. İçlerinden iyi yürekli, temiz, güzel ahlâklı olanlar, bu dâvete "evet" dediler. Hazret-i Nûh'a bağlandılar. Bunların çoğunluğunu, yoksul kimseler teşkil ediyordu.
Zengin, kibirli, kötü huylu, zâlim ruhlu kimseler ise putperestlikte inat ediyorlardı. Nûh Peygamber'i dinlememek için kulaklarını tıkıyorlar, yüzünü görmemek için de, elbiseleriyle başlarını örtüyorlardı. Niyetleri, onun moralini bozmak, ümitsizliğe düşürerek iddialarından vazgeçirmekti. Hattâ zaman zaman Hazret-i Nûh'u rencide edecek ağır sözler de söylüyorlardı.
Fakat Hazret-i Nûh'a inananların sayısı gün geçtikçe çoğalıyordu. Bu durum, putperestlerin sinirlerini daha da bozuyor, öfkelerini arttırıyordu. Bu gidişe engel olmak için, çareler aramaya başlamışlardı.
Önce, Hazret-i Nûh'la ve ona bağlanan mü'minlerle alay ettiler. Halk içinde onları küçük düşürme yolunu denediler. Fakat bu, bir fayda vermedi. Hazret-i Nûh, onların her türlü kötü muamelelerini sabırla karşılıyordu.
- Ben sizleri Allah'ın azabı ile korkutan bir Peygamberim. Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Yoksa sizi yok edecek acıklı bir azaba uğratılmanızdan endişe ediyorum, diyor, görevine yılmadan devam ediyordu.
Putperestlerin ileri gelenleri, Hazret-i Nûh'a karşı çıkmalarına sebep olarak, ona hep fakir ve yoksulların inanmasını ileri sürüyorlardı.
- Ey Nûh, senin yanında olanlar, hep aşağı tabakadan, fakir ve sefil insanlar. Eğer dâvan hak olsa idi, sana bizim gibi akıllı, zengin insanlar tâbi olurdu. Bizden üstün neyiniz var ki size uymamızı istiyorsunuz? diyorlardı.
Hazret-i Nûh onlara cevaben şu karşılığı veriyordu: "Bana inanan kimselerin fakir ve yoksul olması, dâvamın doğruluğunu gölgelemez. Allah, insanların zenginlik ve fakirliğine bakmaz. Dindarlığına bakar."
Her şeyi madde ve kuvvetle değerlendiren putperestler, Hazret-i Nûh'un bu sözlerini anlayamıyorlardı. Hattâ Hazret-i Nûh'un niyetinin zenginlerin mallarını ellerinden almak olduğunu söyleyenler bile çıkıyordu. Nûh Peygamber, bu iddiayı da şu şekilde cevaplıyordu:
- Sizler, benim hakkımda yanlış düşünüyorsunuz. Ben sizden, yaptığım bu görev karşılığında hiçbir maddî çıkar beklemiyorum. Benim ücretim Allah'a âittir. Bütün gayretim, emin olunuz ki, sizin dünya ve âhiret mutluluğunuz içindir. Böyle yersiz endişe ve kötü zanlara kapılarak, beni yalanlamaktan vazgeçin."
Nûh Peygamber'in putperest halkı, başvurdukları bütün yolların neticesiz kaldığını görünce, daha sinsi taktikler aramaya başladılar. Nihayet akıllarınca da buldular. Hazret-i Nûh'a:
- Ey Nûh, sen etrafından, sana inanan o fakir ve sefilleri kov. Biz onlarla bir olmayı "aşağılanma" kabûl ediyoruz. Gururumuza yediremiyoruz. Onları kovarsan, tümümüz birden sana iman ederiz, teklifini yaptılar.
Niyetleri açıktı. Bu teklife Hazret-i Nûh'un evet demesini bekliyorlardı. Böylece kendine
inananlarla arası açılacaktı. Onlar da Hazret-i Nûh'u kolayca saf dışı
edeceklerdi.
Fakat Hazret-i Nûh, onların ümitlerini suya düşürdü. Sinsi tekliflerine şu cevabı verdi: "Ben onları asla kovmam. Onlar Allah'a ve âhirete inanan insanlardır. Allah'a inananların ise, şânları yücedir. Rableri, onlara Cennet'te nice nice nimetler hazırlamıştır. Halbuki sizler, üstünlüğün fâni mal ve geçici mevkilerde olduğunu sanıyorsunuz. İman edenleri bekleyen ahiret nimetlerinin zenginliğinden habersizsiniz."
Bu sinsi plân da boşa çıkınca putperest halkın, elinde tek bir silâh kalmıştı: İnananlara zulüm ve baskı yapmak, işkence etmek...
Onlar bu yola başvurunca, Cenâb-ı Hak başlarına büyük bir belâ verdi. Ceza olarak tam 40 sene onların yağmurlarını kesti. Bu müddet içinde malları, hayvanları telef oldu. Bağları, bahçeleri kurudu. Kadınları doğum yapamaz hale geldi. Nesilleri kesildi. Herkes kendi derdine düşüp Hazret-i Nûh ile ve ona bağlanan mü'minlerle uğraşamaz oldular.
Putperest Nûh kavminin başına gelen bu kıtlık ve kuraklık hali onları doğru yola çağırmak için güzel bir fırsattı. Hazret-i Nûh bu fırsatı değerlendirdi ve onlara Allah'ın varlığını tekrar hatırlattı.
Fakat putperest Nûh kavmi, ona yine kulak asmadılar. Kabûl etmemeleri bir yana, çok da kızdılar. "Ey Nûh, bizimle uğraşmada çok ileri gittin. Bu işe başladığından beri bizi tehdit edip duruyorsun. Artık yeter. Sözünde doğru isen, getir şu tehdit ettiğin azabı da görelim bakalım..." dediler. Bunca gayrete rağmen, kavminin hâlâ putperestlikte direnmesi, "getir şu azabı da görelim" demesi artık Hazreti Nuh'un sabrını taşırmıştı.
Ellerini açıp Allah'a yalvarmaya başladı: "Ey Rabbim, bu zâlim kavme karşı artık söz verdiğin yardımı yap. Bunlar, bana devamlı isyan ettiler. Yeryüzünde seni inkar edenlerden ve sana putları şirk koşanlardan tek bir kimseyi bile sağ bırakma..."
Allah, Nûh Peygamberin duasını kabûl etti. Ona bundan sonra, nasıl hareket edeceğini de şu sözleriyle bildirdi:
- Ey Nûh! Sana vahyedeceğimiz şekilde bir gemi yap. Sonra yer ve gök birbirine karışıp zâlimler yok olurken, sakın onlara acıyıp benden bir istekte bulunma. Onlar bu azabı gerçekten hakketti...


Allahü Teala da bundan sonra Nuh aleyhisselam'a gemi yapmasını emretti: « Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme ! Onlar mutlaka boğulacaklardır ! » (Hud, 37) . Gemi bitince tufan oldu (denizler taşti ve her taraf su oldu). Nuh aleyhisselam sayısı 80 kisi kadar olan mü'minler ile 3 katlı olan gemiye bindi. Nuh aleyhisselam gemiye her hayvandan birer çift aldı. Oğlu Ken'an'i da gemiye almak istedi, ama o "Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım" dedi, gemiye binmedi ve hemen bir dalga onu alıp boğdu. Allah Teala da Nuh aleyhisselamın bu oğlu hakkında af dilemesine karşılık: « (...) Ey Nuh ! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme.(...) » (Hud, 46) buyurdu.

Sular dağları aştı, insanlar ve hayvanlar telef oldu. 150 gün geçtikten sonra Allahü Teala: « Yere suyunu Çek; göğe: ey gök sen de yağmurunu tut » buyurdu ve bunun üzerine yağmur durdu, sular çekildi. Gemi Irak'taki Cudi dağına oturdu. Hz. Nuh'a inanıp kurtulan insanlar aç oldukları ve dağda yiyecek olmadığı için Nuh aleyhisselamın emri üzerine ellerinde olan bütün yiyecekleri birleştirdiler ve böylece ilk defa Aşure yemeğini yaptılar. İnsanlar Nuh aleyhisselamın 3 oğlu Sam, Ham ve Yafes'ten türediği için Hz. Nuh'a ikinci Adem de denir. Nuh aleyhisselamın 1000 yaşında vefat ettiği söyleniyor, ama Kur'an-ı Kerim'de : « Andolsun ki biz Nuh'u kavmine gönderdik de o 1000 yıldan 50 yıl eksik bir süre yanlarında kaldı.(...) » (El-Ankebut, 14) geçiyor. . Hz. Nuh gemicilerin ve marangozların piri sayılır, çünki bu işleri Allah'ın ihsanıyla ilk defa o yapmıştır.

Hz. Nuh'un evladlarına vasiyeti

« Bunlardan (ilk) ikisini bırakmayınız, ikisini de hazer ediniz (yapmayınız)
1. La ilahe illallah
2. Subhanallah vebi hamdihiy'dir
3. Gavurluktan (sakının)
4. Kibir ('den sizi nehyederim) »

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver