Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Ağustos 2008, 03:21   #29
Çevrimdışı
PopSy
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Dünyaya Gelişi ve çocukluğu




Peygamberimiz, Amcası Ebû Talib'in Yanında

Peygamberimiz, dedesi tarafından kendisine koruyucu olarak tayin edilen amcası Ebû Tâlib’in himâyesindeydi artık. Ebû Tâlip son derece merhametli bir insandı. Fakat oldukça fakirdi. Mekke etrafında yayılan ve şehre getirilince sütünden faydalanılan birkaç devesinden başka bir mala ve mülke de sahip değildi. Âile efradı kalabalık olan Ebû Tâlip, haliyle geçim yönünden büyük bir sıkıntı içinde bulunuyordu.

Bütün bunlara rağmen o, dürüstlüğü ve doğru yaşayışıyla Kureyşliler tarafından sevilir, sayılır ve hürmet edilirdi. Hz. Ali, babasının bu durumunu şu ifadelerle dile getirir:

"Babam, Kureyş’in fakir, fakat ileri gelenlerinden şerefli biri idi. Halbuki, kendisinden evvel, böyle yoksul olduğu halde, kavminin ulu kişisi olmuş bir kimse gelmemiştir."

Ebû Tâlip, yaşayışı bakımından da, Cahiliye devrinin kötülük ve çirkinliklerinden uzaktı. Kureyşli müşriklerin su gibi içtikleri içkiyi o, babası Abdülmuttalib gibi asla kullanmazdı. Ebû Tâlip, her hâliyle Kâinatın Efendisini himâye edecek evsafta bulunuyordu. Ebû Tâlip, aynı zamanda kardeşi Zübeyr’den kendisine geçen "Kâbe perdedârlığı" demek olan "Rifâde" ve "hacılara su içirme hizmeti" demek olan "Sikâfe" vazifelerini de yürütüyordu. Ne var ki, fazla masraf gerektiren bu vazifelerin altından dar bütçesiyle kalkamayacağını anlayınca, üç hac mevsiminden sonra bu görevleri kardeşi Hz. Abbas’a devretmek zorunda kaldı. "Sikâye" ve "Rifâde" hizmetleri Mekke’nin fethine kadar Hz. Abbas’ın elinde devam etti. Resulüllah Mekke’yi fethettikten sonra bu görevleri yine aynı elde bıraktı.

Ebû Tâlip de, babası gibi Sevgili Peygamberimize candan bağlıydı. Peygamberimizin yetişmesine son derece dikkat gösteriyordu. Yeğenini hiç yanından ayırmazdı. Gittiği yere onu da götürür, yanıbaşına oturtur ve bir arkadaş gibi kendisiyle sohbet eder, konuşurdu.

Ebû Tâlib’in evinde onsuz sofraya oturulmazdı. Sofra hazırlandığında Peygamber Efendimiz görülmeyince, "Muhammed’im nerede, çağırın gelsin" derdi. Çünkü onun bulunduğu sofrada herkes doyarak kalkar ve yemek yine de artardı. Bulunmadığı sofralarda ise, çok kere sofradakiler doymadan yemekler bitiverirdi.1

Zaten Sevgili Peygamberimiz, tâ o zamandan beri az yiyordu. Sofrada son derece ciddi ve nimetlere hürmetkâr bir tavır içinde bulunurdu. Diğer çocuklar kurulur kurulmaz sofraya saldırırken o, büyükleri başlamadan lokmayı ağzına koymazdı. Hatta bazı kere amcası, çocuklardan rahatsız olmasın diye onun için ayrı sofra kurdururdu.2

Sevgili Efendimiz, büyüklüğünde olduğu gibi bu yaşlarda da açlıktan, susuzluktan şikâyet etmiyordu. Dadısı Ümmü Eymen bu hususiyetini şu ifadelerle dile getirir:

"Resulullahın çocukluğunda ne açlıktan, ne de susuzluktan şikâyet ettiğini görmedim. Sabahleyin bir yudum Zemzem içerdi. Kendisine yemek yedirmek istediğimizde, ‘İstemem, karnım tok’ derdi."3

Peygamber Efendimiz neşe ve hayat dolu gözlerini sabahları pırıl pırıl parlayan temiz bir yüzle açardı.4

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver