Tekil Mesaj gösterimi
Alt 02 Nisan 2006, 14:20   #13
Çevrimdışı
hitman
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Re: Osmanlı Arşivinde Ermeniler




Cevabını aradığımız soru şu: 1915’te ne oldu?

Emekli Büyükelçi Gündüz Aktan, 1948’de imzalanan ‘Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’ne göre, Ermeni trajedesinin soykırım kapsamına girmediğini söylüyor. Aktan’a göre, siyasi mücadeleler soykırım kapsamının dışında kalıyor.

- 1915’te tehcir oldu. Tehcir, bir halkın yaşadığı yerden alınıp başka bir yere götürülmesidir. Savaş içinde, tüm Türkiye’de olduğu gibi orada da gıda sorunu var. Salgın hastalıklar var. Ayrıca, Ermeni kafilelerini koruyacak çok fazla birlik de yok. Dolayısıyla, koca bir kafileyi korumak üzere çok az sayıda asker verebiliyorsunuz. Saldırılar oluyor. Bütün bunlar bir araya gelince, yola çıkanlarla Suriye’ye varabilenler arasında sayıca önemli bir farklılık bulunduğu görülüyor. Önemli olan, tehcir sırasında ne kadar insanın öldüğü.

SÖZLEŞME NE DİYOR

Sizce kaç kişi öldü tehcir sırasında?

- Kesin bir şey söyleyemeyeceğim. Ben mesela, 300 bin kişinin ölmüş olabileceğini düşünüyorum. 300 bin önemli bir rakam. Ama bunun çok daha aşağıda olması da muhtemel. Ne var ki, kesin rakam söylemek doğru değil. O dönemde bölgenin Müslüman nüfusunun oluşturan Türkler ve Kürtlerden de çok ciddi ölümler var.

İttihat ve Terakki’nin tehcirdeki amacı, Ermenileri sürüp etnik temizlik yapmak mıydı?

- Bana madem ki İttihat ve Terakki’nin amacını soruyorsunuz, yapılan işin bugünkü hukuka göre soykırım olup olmadığına bakmak lazım. Soykırım, bir suç kategorisi, üstelik en ağır suç kategorisi. Bu suçu, 1948 yılında kabul edilen Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi gayet açık bir biçimde tanımlıyor. Bu sözleşmenin ikinci maddesinde dört grup sayılıyor ve ‘Bu dört grubu yok etmek amacıyla aşağıda işlenen fiiller soykırımdır’ deniliyor. Şimdi bu dört gruba bakalım.

Nedir sözleşmedeki dört grup?

- Etnik gruplar, dini gruplar, ırki grup, milli grup. Hukuk tabiriyle bu dört grup, soykırıma karşı sözleşmenin himayesi altındadır. Bir başka açıdan bu, ‘Başka gruplar bu himayeye girmez’ anlamına gelir. Türkiye’ye isnat edilen suç, üçüncü maddede yer alıyor. Deniliyor ki, ‘Öyle bir ölüm yürüyüşü tertiplediniz ki, bu yürüyüşe katılanların sağ kalmayacağını zaten biliyordunuz.’

Sonuca bakınca siz ne diyorsunuz?

- Şimdi İttihat-Terakki’nin yaptığını üçüncü madde açısından değerlendirelim. Bütün arşivleri okuyup kendiniz de bir sonuç çıkartabilirsiniz, ama asıl konuya ilişkin iki temel telgraf var. Biri Enver Paşa’nın, diğeri Talat Paşa’nın telgrafı. Enver Paşa telgrafında diyor ki, ‘Rus orduları, Kafkaslar’dan önlerine kattıkları Müslüman kitleleri sürerek sınırlarımıza giriyorlar. Bu şartlar altında, cephenin selametini sağlayabilmek için biz de bölgedeki Ermeni nüfusu cepheye sürelim. Veya aynı Ermeni nüfusu, imparatorluğun başka bir yerine tehcir edebiliriz.’ Karar, Talat Paşa’nın kararıdır. Eğer Ermeniler Rus ordusuna doğru sürülseydi, hiçbirisi hayatta kalmazdı. Buna rağmen, Talat Paşa bu öneriyi kabul etmemiş, tehcir kararı vermiş ve uygulamıştır. Şimdi burada ‘yok etme’ kastı var mıdır? Hayır, yoktur. Burada, düzenli olsun, mümkün olduğu kadar az telefát verilsin diye elden gelen yapılmıştır.

İLK KEZ 1965’TE

Bu noktada yapılan itiraz nedir?

- Ermeniler, ‘Bunların amacı bütün dünyayı aldatmaktır’ diyor. Allah aşkına, o şartlarda dünya kimin umurunda ki? Siz savaşta yaşayıp yaşamayacağınızı bile bilmiyorsunuz. İleride İkinci Dünya Savaşı olacak, ondan sonra Nurnberg Mahkemeleri olacak, orada ortaya soykırım diye bir suç çıkacak, Ermeniler de Nurnberg Mahkemeleri’nden 17 yıl sonra kendilerine soykırım yapıldığını keşfedecekler, onun da üzerinden on yıl geçtikten sonra hayatlarında ilk defa söyleyecekler.

Nurnberg’den 17 yıl sonra keşfettiklerini söylediniz...

- Çünkü ilk defa 1965’te dile getirdiler kendilerine soykırım yapıldığı iddiasını. Daha önce başlarına gelene soykırım filan demiyorlardı. Onun için 90. yılını anmaları da ilginç bir şey.

Peki, uluslararası hukuka göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin, ‘Bu Osmanlı döneminde yaşanmış bir hadisedir, bizi ilgilendirmez’ deme hakkı var mı?

- Burada bilinmeyen husus şu: Sevr Anlaşması’na göre, bir Ermeni ülkesi kuruluyor. Bunun batı sınırlarını saptamak da Amerika’ya bırakılıyor. Derken Lozan Antlaşması yapılıyor. Lozan’da Ermeni yurdu yok. Ermeni yurdu olmadığı gibi, metinde Ermeni kelimesi bile yok. Ama Lozan içinde Ermeni sorunu halledilmiştir.

Nasıl halledilmiştir? Mal ve mülklerine el konulan Ermenilerin tazminat hakları da dahil mi buna?

- 58. Madde’de ‘Ekonomik Konular’ başlığı altında ele alınmıştır. Burada, bütün tazminat hükümleri mevcuttur. Bütün bunlar alt alta yazılmış, itiraz için de altı aylık bir süre tanınmış. Bir sene içinde, yabancı hakimlerin de bulunduğu hukuk mahkemelerine müracaat hakkı tanınıyor. Lozan’la birlikte bu iş kapanmıştır. Dolayısıyla, redd-i mirasa filan gerek yok.

TRAJEDİYE ŞÜPHE YOK

Türkiye’nin bugüne kadar sergilediği siyasi tutum pek bir şey ifade etmiyor o zaman.

- Şimdi olayın niteliğini inkár etmenin bir anlamı yok. Her ne kadar Türk’ü de, Müslümanı da ölüyorsa da, önemli sayıda Ermeni de ölüyor. Büyük bir trajedinin cereyan ettiğinden de kimsenin şüphesi yok.

Bu niye net bir biçimde ifade edilmiyor o zaman?

- İfade edilmez olur mu? Biz her zaman bunu ciddi bir trajedi olarak kabul ediyoruz. Ama buna soykırım dediğiniz zaman iş değişir. Çünkü bu soykırım değil.

1915’te yaşananlar siyasi mücadele olarak görülebilir mi?

- Tabii, bu siyasi bir mücadeledir. Bu siyasi mücadelede insanlar ölür, siviller ölür, bu suçtur, ama adı soykırım değildir. Mesele Yahudi soykırımına dayanıyor. Yahudiler, Almanya’yı bölüp bir toprak parçasına sahip olmak istedikleri için öldürülmediler. Yahut Rus ordularına yardım ettikleri için öldürülmediler. Rus ordularıyla savaşmakta olan Alman ordularını arkadan vurdukları için de öldürülmediler. Niçin öldürüldüler? Sadece Yahudi oldukları için öldürüldüler. Başka hiçbir sebep yoktu. Osmanlı Devleti’ne bakın bir de; Osmanlı Devleti, Ermenileri Ermeni oldukları için mi öldürdü?

Ne yapmışlardır?

- Tıpkı Balkanlar’da Bulgarların, Sırpların, Yunanlıların yaptığı gibi, bağımsız olmak için çeşitli isyanlar çıkartmışlardır. Devlet de bu isyanları bastırmak için güç kullanmıştır. Elbette siviller de ölmüştür ama zaten Ermeni çeteleri de sivilleri öldürerek başlamışlardır isyanlara.

Bunlar, tehcir sırasında yaşananları meşrulaştırmaz yine de, öyle değil mi?

- Hiç şüphesiz ihmalleri, istismarları ve suiistimalleri meşrulaştırmaz. Bazı yerlerde, Ermenileri korumakla görevli birlikler, korumaları altındaki Ermenilere saldırmıştır. Bazı memurlar görevlerini yapmamışlardır, bazıları hırsızlık yapmıştır. Bazıları kabul edilemeyecek olaylara girmişlerdir. Bunun sonunda, 1200’den fazla görevli Divanı Harp’e verilmiştir. Bunların da 600’ü idam edilmiştir. Yani siz SS subaylarının Yahudileri öldürdükleri için idam edilebileceklerini düşünebilir misiniz? Bunları yapan bir devletin, Ermenileri yok etme kastı olabilir mi? Öyle olsa, bu adamları idam etmek yerine teşvik etmesi lazımdı.

ERMENİLER, TRAJEDİ KELİMESİNE RAZI DEĞİL

Ermeni sorunu uluslararası arenaya taşınmadan iki ülke arasında çözülemez mi? Bunun için ne gibi önerileriniz olabilir? Sonuçta bir trajedinin yaşandığı ortada...

- Ortada ama Ermeniler trajedi kelimesine razı değil. Çünkü trajedi dediğiniz zaman bunun iki tarafı var. Oysa Ermeniler, Türk tarafının acılarını kabul etmeye hazır değiller. Bunu yüzümüze karşı da söylediler ama o kadar önemli değil. Biz tek yanlı da yapabiliriz bunu.

İlişkilerin normalleşmesi için çok mu geç kaldık? Bundan sonra ne yapılabilir?

Bizim kabahatimiz şu: Ter Petrosyan döneminde, Ermenistan’ı tanımakla yetinmeyip diplomatik ilişki kuracaktık. Tanıyanların başında Türkiye vardır, ama diplomatik ilişki kurmamakla hata etmiştir. Diplomatik ilişki halkın halkla, devletin devletle iletişim içinde olmasını sağlar. İkinci talihsizlik, Petrosyan’ın gitmesi ve Koçaryan’ın gelmesidir. Koçaryan’ın yönetimindeki rejim, uluslararası alanda yüz karası bir rejimdir. Bunun demokrasiyle filan alakası yoktur. Ermenistan sadece ekonomik bakımdan perişan, ruhsal bakımdan kendini yaralamış bir ülke değil ki, aynı zamanda demokrasiyle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir ülke. Ve adam Taşnak, Karabağ’ı işgal etmiş grubun adamı.

Soykırım sözleşmesi

9 Aralık 1948 tarihinde Paris’te toplanan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun 260 A (III) sayılı ararıyla kabul edilip, imza, onay ve katılıma açılmıştır. Sözleşme 13. maddeye uygun olarak 12 Ocak 1951 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye sözleşme’yi 23 Mart 1950’de onaylamıştır. 5630 Sayılı Onay Kanunu 29 Mart 1950 gün ve 7469 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanmıştır. Sözleşme’nin Türkiye’yi ilgilendiren iki maddesi şöyle:

Madde 1- Sözleşmeci devletler, ister barış zamanında isterse savaş zamanında işlensin, önlemeyi ve cezalandırmayı taahhüt ettikleri soykırımın uluslararası hukuka göre bir suç olduğunu teyit eder. Madde 2- Bu sözleşme bakımından, ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen aşağıdaki fiillerden herhangi biri, soykırım suçunu oluşturur.

a) Gruba mensup olanların öldürülmesi;

b) Grubun mensuplarına ciddi surette bedensel veya zihinsel zarar

verilmesi;

c) Grubun bütünüyle veya kısmen, fiziksel varlığını ortadan kaldıracağı hesaplanarak yaşam şartlarını kasten değiştirmek;

d) Grup içinde doğumları engellemek amacıyla tedbirler almak;

e) Gruba mensup çocukları zorla bir başka gruba nakletmek.

Bağımsızlık istiyorlardı

1878’den bu yana bağımsızlık için mücadele eden bir grup Ermeni çeteci var. Yoksa, ‘Biz bağımsızlık mücadelesi filan vermiyorduk, Türkler ani bir nefretle bizi kesmeye başladılar’ mı deniliyor? Biz Ermenileri Ermeni oldukları için ne küçük gördük, ne toplumun dışına ittik.

GÜNDÜZ AKTAN KİMDİR

1941 Safranbolu doğumlu olan Gündüz Aktan, Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden sonra İçişleri Bakanlığı’nda çalışmaya başladı. 1967 yılında Dışişleri Bakanlığı’na girdi. Nairobi’de Büyükelçilik, Birleşmiş Milletler’de Türkiye temsilciliği yaptı. Bern Büyükelçiliği’nden sonra Başbakan Özal’ın danışmanı oldu. Siyasi İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcılığı ve Japonya Büyükelçiliği’nin ardından ASAM’ın başına geçen Aktan, aynı zamanda Radikal Gazetesi’nde yazıyor.

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver