Tekil Mesaj gösterimi
Alt 15 Mart 2006, 08:27   #1
PaYanDA
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Çanakkale Savasından Siper Mektupları




YRD.DC.DR.MUHAMMED FIRAD


Çanakkale Cephesinden Asker Mektupları


Yüzbası Kazım Efendi
21. Alay, 1. Tabur, 1. Bölük Kumandanı
27 Nisan 1915 (1331)
Seddülbahir civarında Selimbey Çiftliginden
18-19 “M” 331 Kazım

"Sevgili Kardesim,
Ben vatan ve millet ugrunda bana düsen vazifeyi ifa ettim. Artık gerisini
size terk ediyorum. Ben cümlenize hakkımı helal ettim, tabiidir ki siz de
helal edersiniz. Hemsiremin, Ziyanın kemali hasretiyle gözlerinden öperim.
Muhterem amcamın ellerinden öperek dualarını her zaman beklerim. Çoluk
çocugumu evvel Cenabı Hakka sonra vatan ve millete ve sizlere emanet ederim.
Sevgili valideme, aileme, çocuklara güzel bakınız. Tahsillerine himmet
ediniz. Maaslarının tahsisi, icap eden muamelenin ifası için arkadaslardan
alayımızın tabur katibi ve aynı zamanda alay naibi bulunan Hasan Efendiye
yazdım. Bulundugum fırkanın kumandanı Miralay Remzi Beydir. Alay Kumandanı
Binbası Halil Beydir. Bu isimler size lazım olursa kendileri ile muhabere
edersiniz. Binbasımız Sevki Beyde benim gibi tehlikede bulundugu için sag
kalırsa ona da müracaat edersiniz. Kolordu kumandanımız malum oldugu üzere
Esat Pasa Hazretleridir.

Hayvanım hakkında lazım gelen muamele içinde katip efendiye yazdım. Oradaki
hakkımı da çocuklarım için yazdım. Sana çok rica ederim, efradı ailemi,
validemi hiçbir vakit üzme. Daima rıfk ile muamele et. Bana acımasınlar. Ben
mukaddes vatan ugruna terk-i can ettim, bahtiyarım. Cenabı Hâke sizleri de
bahtiyar bulunsun. Baki cümlenizi Cenabı Hakka emanet ederim sevgili
kardesim."

Vatanı için ölümü büyük bir kalp rahatlıgı içinde bekleyen bir adamın
vasiyeti olan bir adamın Çanakkale’yi Çanakkale yapan kahramanlık destanının
özel bir ifadesidir. Yüzbası Kazım Efendi bu mektubu yazdıktan tam 26 gün
sonra hissettigi veçhile sehit olmustur. Yukarıdaki mektup onun son
mektubudur.

55. Alay, 5. Bölükten
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Ekderis Ogullarından Ömer Oglu Nasuh, 1306
Inegöl Kazası Muzal Köyünden Resul Ogullarından Mehmet Emin Oglu Mustafa,
1304 Ankara Kalecik Kazasından Dalyasan Köyünden Ibrahim Oglu Hüseyin, 1302
Eskisehir’in Ilıca Köyünden Mehmet Oglu Abdurrahman, 1299

Kerevizdere’de taburun önünde düsmanın yapmıs oldugu büyük bir ileri siper
hazır kıt’a olarak bulunan taburun sinirlerine dokunuyordu. Tümen komutanı
bile, “2. Taburun önünde düsman bu cesareti göstersin... Tuhaf sey!” diyordu
Bu siperi yıkmak, perisan etmek gerekirdi! Fakat bu da büyük fedakarlıga
baglıydı. Yüzbası durumdan etkilenmisti. Tabur komutanıyla görüserek “Biz bu
siperi yıkarız, fakat en sevgili askerlerimden birkaç tanesini feda etmek
lazım.” Diyordu. Yüzbasının bu sözlerini dinleyen biraz mütevazı bir asker
olan Ömer Oglu Nasuh ilerleyerek, “Ben bu siperi yıkarım, sen bana istedigim
arkadaslarımı ver, Yüzbasım!” dedi. Tabur komutanı muvafakat gösterdi.
Yüzbası da lazım gelen talimatı verdi.

Gece pek karanlıktı. Nöbetçilerimiz ve düsman tarafından atılan silahların
kesik sesleri, siperleri saran zifiri karanlıgı yırtmak için haykırıyorlar
gibiydi. Nasuh Onbası; Mehmet Oglu Mustafa, Ibrahim Oglu Hüseyin ve Mehmet
Oglu Abdurrahman’dan olusan küçük ordusunun basında düsman siperlerine dogru karanlıklar içinde süzülüp gitti.

15 dakika sonra, düsman siperinden 4-5 el bombasının sesleri duyuldu. Sonra
bogusma basladı. Bu habersiz hücumdan telas eden düsman, etrafa saskın
kursunlar, maksatsız top ve havan mermisi fırlatıyordu. Top ve havan
mermilerinin açtıgı çukurlardan keskin bayıltıcı ölü kokuları geliyordu.
Herkes Nasuh Onbası ile arkadaslarını bekliyordu. Nihayet 7. Bölük
mıntıkasından haber geldi. Nasuh Onbası vazifesini yerine getirerek sipere
dönmüstü fakat yalnızdı. Mustafa, Hüseyin ve Abdurrahman yoktu. Bunlar da
vazifelerini yerine getirmisler fakat bu ugurda kurban olmuslardı. Yüzbası;
“Arkadaslar hepimiz için bir sereftir.” Diyordu. Düsman siperinin perisan
edilmis oldugunu derhal fark eden tümen komutanı taburu tebrik ediyor ve
Nasuh Onbasının gögsüne kendi eliyle Osmanlı Yıldızı Nisanı takıyordu.

Nasuh Onbası mert ve asil bir eda ile yalnız vazifesini yaptıgını söylüyordu
Nasuh Onbası bu olaydan 4 gün sonra da (24 Temmuz 1915) askerligin en
serefli bir rütbesi olan “SEHITLIK” rütbesini kazandı.

Allah Rahmet Eylesin!




Bir Askerin Siperdeki Ilk Gecesi (1915)
"Sevgili kardesim Müfit Necdet’e
Basları göklere dogru uzanmıs, dagların üzerinde kartallar gibi uçusan
bulutlar, altın kurdelelerle islenirken muhitin sükun ve sukut ile titreyen
kalbinde, karanlıkları yaran zulmetlere meydan okuyan bir seda yükseldi.
“Silah basına!”

Bu emir birkaç sahısta birkaç agızda tekrar edilerek, yansıdı. Artık
gölgeler dolasıyor, fısıltılar çogalıyor. Bazen kısa , sert ve keskin
emirler duyuluyordu. “Düsman taarruz ediyormus” deniliyor ve bu cümleyi
hafif alaycı
bir tebessüm takip ediyordu. Hiçbir yerde hiçbir kimsede olaganüstülük
görülmüyordu. Ölüme karsı gitmeye hazırlanan bu cesur kahramanlar üzerinde
küçük bir tereddüt bile hissedilmiyordu. Yalnız sükun ve intizamla çalısan,
düsmana karsı koyacak, ölümle çarpısacak fakat vatanı kurtarmaya azmetmis,
milletin namusuyla eglenen, yurdun, Türk’ün mukaddesatıyla görülüyordu. Genç
subaylar kılıçlarını kusanıyor, azimkar gözlerle düsman istikametinde
yıldızlardan haber sezmeye ugrasıyorlardı.

Bunlarda benim gibi, hepsi de genç, yeni terfi etmis, gençlik devresinin
atesli ihtirasını yenmeden, gençligin zevk ve emellerine doymadan, vatanın
bagrında alçalmıs çizmelerle, düsmana haddini bildirmek için namuslarına
tecavüz edilmis millettaslarının, hakaret görmüs kardeslerinin intikamını
almak için, din için, namus için, vatan için istikballerini çigneyerek
yurdun istikbali ugruna hudutlara kosmuslardı.

Önde cüretkar adımlarla yürüyen dinç, vakarlı subaylar, arkasında gözleri
vatanın her tarafına sokulmak isteyen düsmana simsekler, atesler saçan bir
kıt’a. Bunlar ayaklarının hareketiyle meydan gelen küçük, hafif çıtırtıları
duymayarak, mehtabın ısıklarından sabahın oluguna hükmeden bülbüllerin
ötüsüne asla ehemmiyet vermeyerek etrafın yesil ormanları arasından
gösterilen istikamette, düsmanı kahretmek için ilerliyordu. Sert, kısa ve
emredici bir ses, gecenin mahsur karanlıgı içinde uçustu; “Istikamet 34
No’lu savunma noktası...!”

Baslar sola, ayaklar sola, mangalar sola döndü. Artık yüksek, çetin çakıllı,
manalı, bir dag tırmanılıyordu. Mesafenin verdigi yorgunlukla terleyen
yüzünü, beyaz “MIM” markalı mendile silerken, kalbimde saklayamayacagım bir
acı duydum. Ruhum ezildi. Gözlerimde hayaller, beynimde birer birer mazinin
tatlı
hayalleri dolastı. Batıya döndüm. Istanbul beyaz ufuklarına dogru 3 senedir
hasret çektigim bir mevcudiyetin hayaline yemin ettim. “Vatanın düsman
ayakları, camileri hac gölgeleri altında görmektense, genç hemsirelerin
namusları ayak altına alınmak, ihtiyar annelerin beyaz saçlarına hakaret
edilmektense, senin; Özellikle senin, “Ey güzel hayal! Düsman kucagında
çırpındıgını duymaktansa , su yüksek tepenin bulutlara karısmıs zirvelerinde
bayragım gibi kırmızı kanlara boyanarak ölümü isterim.” Dedim.

Mukaddesatımı çignemek isteyen, Kabeme haclar yerlestirmek isteyen, bu sefil
düsman leslerinden kan abidesi ve zafer teskil etmeden ölmeyecegim.

Gözlerimde beyaz ve güzel bir hayal, ellerimde ölüm püsküren küçük ve
yuvarlak bombalar oldugu halde yürüdüm. Ilk bombayı sevgilim namına
ateslerken batıya, onun diyarına bulutlarla selamlar hürriyetler yolladım.

 

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver