Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Haney Yaşamalı Tahsin Yücel (1933)
Haney öldü. Ama ben ''Yaşayacak'' diyorum var gücümle, ''Yaşamalı'' diyorum. Bunu söylerken de ölümden sonra diriliş dedikleri, öbür dünya dedikleri kavramlar, cennet, cehennem gibi masallar aklımın ucundan bile geçmiyor. Ben kendimi bildim bileli böyle şeyler üzerinde kafa yormaya yanaşmadım. Bu dünyanın sorunları yeterdi, çözemeyeceğimi önceden bildiğim sorunlar üzerinde kafa patlatmam budalalık olurdu. Bu değil ben demek istediğim. Ben ''Haney Yaşamalı'' derken, yeryüzünde, insanların arasında olmasa da dilinde, belleğinde, türküler gibi, kitaplar gibi yaşaması gerektiğini belirtmek istiyorum. Haney dilden dile dolaşmaya, övülmeye değer bir kadındır. Haney'in hakkı bu. Haney'e karşı işlediğimiz günahları ödemeliyiz. Biz Haney'in değerini bilemedik.
Ali Rıza o ölmeden kaç yıl önce söylemişti. Unuttunuz mu? Birçoklarınız oradaydınız. Konuşacak bir şeyimiz kalmamıştı. Yoldan gelip geçenlere bakıyorduk. Öbür masalarda tavla ya da pişpirik oynuyorlardı. Uluk Osman da barakanın dibinde demleniyordu hani, bir yandan içiyor, bir yandan kendi kendine sövüp sayıyordu. O sırada Haney kahvenin önünden geçmişti. Dünmüş gibi belleğimde geçişi. Her zamanki geniş, mavi tumanını giymişti, zıbını parça parçaydı, renk renk yamalar altında görünmez olmuştu iyice. Başına da poşu yerine kirli bir çaput sarmıştı. -Öldüğü zaman da bu rezil paçavralar varmış üstünde.- Haney'in durumu Ali Rıza'ya dokunmuştu. Ali Rıza ona benim verdiğim değeri vermese de insan çocuktu, iyi yürekliydi. ''Utanın, arkadaşlar'' demişti, ''Haney'e bakın da insanlığınızdan utanın! Bu kadın böyle mi dolaşmalı şimdi? Hepimize emeği geçti, hepimiz elinde büyüdük. Şimdi bunu unutacağız, üstelik gelip geçtikçe acıklı durumuna bakıp güleceğiz, öyle mi?'' Evet, tam böyle söylemişti. ''Çok şükür, hepimiz adam olduk'' demişti sonra, ''bir oyunda iki buçuk kâğıt birden veriyoruz da kılımız kıpırdamıyor. Her birimiz beşer lira versek, Haney bu yoksulluktan kurtulur, hiç değilse son günlerinde biraz rahat eder. Yapalım bunu, arkadaşlar, ilk beşlik benden!'' Cebinden yeşil bir beş liralık çıkarıp atmıştı ortaya. Saçma bir şey yapmış gibi gülmüştünüz hepiniz. Övünmek gibi olmasın, ama bir ben gülmemiştim. Bir de Ali Rıza'nın kendisi. Gülünecek bir şey yoktu ortada, Ali Rıza yerden göğe haklıydı Haney, toprağı bol olsun, iyi kadındı.
Ali Rıza'ya güldüğünüz gibi bana da gülmeyin şimdi, ''İyi olsa ****** mu olurdu?'' demeyin, bırakın bu saçma düşünceleri! İsterseniz, sizin kendi mantığınızla bakalım işe, bakalım da bu meslekten apartman dikenleri, bizim bir yılda kazanamadığımızı bir gecede kaldırıverenleri düşünelim. Sizden, benden çok daha fazla sayıldıklarını da unutmayalım. Haney'in durumu daha mı aykırı? Sonra, bir şey söyleyeyim mi size ******lar ucuzlaştıkça iyileşir. Haney ucuz olduğu kadar da iyiydi. ''Pahalı olsaydı, hava alırdı'' demeyin, almazdı. Piyasayı on beş kuruştan yirmi beş kuruşa, hatta elliye, yetmiş beşe çıkarabilirdi pekala. Ama bunu yapmamıştı. Her şeyin ateş pahasına çıktığı günlerde en insaflı zammı o yapmıştı on kuruştan on beş kuruşa çıkarmıştı yalnızca. Çocukları mağdur etmek istememişti. Bu yüzden, geçinmek için başka işler tutmak zorunda kalmış, evlere su taşımaya başlamıştı. Hepiniz biliyorsunuz, yaşamının sonuna dek sürdürdü bu ikinci işi. Bizim hatırımız için! Evet, böyle, bizim için yaptı bütün bunları. Biz bunların altından kalkamadık, borcumuzu ödemesini bilemedik.
Ölümüne gülenler bile çıktı. Oysa ölüm derler bunun adına, bugün onu bulduysa, yarın seni bulur, bir bakarsın, iki eli yakandadır. Ölüme gülünmez, ölüm alaya alınmaz, hele böyle bir ölüm, böyle bir insanın ölümü hiç alaya gelmez. Geçmiş günleri unutmayın, on iki, on üç, on dört, on beş yaşlarınızı bir anımsayın bakalım! O zamanlar hiçbiriniz ''dağın ayısı'' demezdiniz ona, yaşlılığı, kirliliği, çirkinliği, çopur yüzü mideleri bulandırmazdı. Onun sözü edildi mi bütün gözler büyürdü. Bedenler tatlı tatlı ürpermeye başlar, en çekici oyunlar bile unutulurdu, köşelere çekilip Haney'i anlatırdınız birbirinize. Hem de saatlerce. Söz bir kez Haney'den açıldı mı sonu gelmezdi. Haney baş ereğinizdi o günlerde.
Geceleri düşünsenize, geceleri! Geceleri unuttuk mu? Gecenin ortasında uyanınca Haney'i düşüne düşüne sabahlamaz mıydınız? Ayıptır söylemesi, bizim kasabamızda ana baba, ebe dede, çoluk çocuk hep aynı odada, bir arada, ikişer, üçer yere yapılmış yataklarda yatarlar, her şey bir odada olur ve bizim kasabamızda beş yaşındaki çocuk bile her şeyi bilir, on, on beş yaşındakiler haydi haydiye bilir. Diyeceğim hemen hepinizin doğacak kardeşleriniz ana rahmine düşerken birden uyanıverdiği olmuştur. Böyle zamanlarda Haney'den başkası düşünülebilir miydi? Haney'i düşünerek yataklarınızda bir o yana bir bu yana dönüp durmaz mıydınız?
Ya bayramlar? Bayramları unuttuk mu? Daha horozlar bile ötmeden bütün gözler açılıverirdi. Güneş iple çekilir, ''Sabah bir olsa!'' denirdi, ''Şu gün bir doğsa!'' denirdi. Ufuklar aydınlanmaya başlardı yavaş yavaş, arkasından Türkçe ezan okunur, yorganlar atılıverirdi. Analar abdest aldırtırlardı. Babalarla bayram namazına gidilirdi. Hoca vaizi uzattı mı kızılırdı, hiç bitmeyecekmiş gibi gelirdi sözleri. Ama vaiz de, namaz da her şey gibi biterdi. Koşa koşa evlere dönülürdü. Etli pirinç pilavları mideye indirildikten sonra sokağa koşulur, ev ev dolaşıp el öpülürdü. Eli öpülenler para verdi mi sevinçten uçardınız. Avcunuza sıkıştırılan para azmış, çokmuş, önemi yoktu. Önemli olan toplamın on beş kuruşu bulmasıydı. Kuruşlar ikide bir sayılırdı. Bütün bunlar niçindi, anımsamıyor musunuz? Nasıl anımsamazsınız? Çocukluğumuzun bayram günleri düşünülür de Haney hiç akla gelmez mi?
Evinin, daha doğrusu kümesinin önünde nasıl sürü sürü dolaşırdınız öyle! İçeri girmeye can atardınız. Ama bayram günleri başka günlere benzemezdi, on beşi tamamlayan Haney'in kapısına koştuğundan, tam bir bayram yeri olurdu kapının önü, arı kovanına dönerdi. İçeri girmek başlı başına bir sorundu. Büyükler küçükleri kovarlar, yaşıtlar durmadan dalaşırlardı. Haney de kavgayı hiç sevmezdi, kızardı size, iyice tepesi atınca da, ''Yeter artık, yoruldum, yarın gelin'' diye bağırırdı. Yalvarmaya başlardınız. Kapısından ayrılamazdınız. Bir gün bir ömür gibi görünürdü gözünüze. ''Biz ettik, sen etme, Haney'' derdiniz. En sonunda gönlünü etmenin bir yolunu bulurdunuz. Yalvarmaya başladınız mı yumuşayıverirdi. Paraya düşkün olduğundan değil, yufka yürekliliğinden, sizleri çok sevdiğinden. Bilirsiniz, çocuklardan başkasını almazdı, yeri göğü bir araya da getirseler, büyükler giremezlerdi o karanlık odaya.
Düşlerinizi bu karanlık oda renklendirdi yıllarca. En çok merak ettiğinizi, en çok istediğinizi bu karanlık odada gördünüz.
Haney yumuşacık bir sesle konuşurdu, hep tatlı sözler söylerdi. İçeriye girdiniz mi bir tuhaf olurdunuz gene de, başka bir insan olurdunuz, korkunç başınız dönerdi. Haney sizi rahatlatmak için elinden geleni yapar gibi görünürdü ya aynı korkunç baş dönmesiyle çıkardınız yatağından. Sonra, gün ışığına çıkınca, yeniden doğmuş gibi olurdunuz. Hiç kuşkum yok, Haney'in istediği de buydu, kafaları yapışkan düşüncelerle dolmuş mahalle çocuklarına gözlerinde öylesine büyüttüklerinin hiç de öyle umdukları gibi olmadığını göstermeyi amaç bilmişti. Karanlık odada duyulan bulantıya, karanlık odadan çıkılınca kavuşulan esenliğe karşın, Haney'e yeniden gidenler çoktu, ama düşlediklerinin önemsizliğini anlayanlar da yok değildi.
Haney'in büyüklüğü burada işte. İşte bunun için ''Haney yaşamalı!'' diyorum. Karanlık ve iğrenç bir odada, katlanılmaz kokusuyla, kirli paçavralarıyla, çopur yüzü, nasıllı elleri, kösele ayaklarıyla, önemlinin önemsizliğini göstermeye çalışmıştı sizlere, sizlere sözleriyle değil, bedeni ve devinileriyle, ''Açın gözlerinizi, aptallar!'' diye haykırmış, bütün yaşamını bu yolda harcamıştı. Bunun için yaşamalı bu kadın. Büyük insan diye adlandırdığımız nice benzerlerinin, örneğin kötü politikacıların durumuna düşmemiş, yaptıklarıyla övünmeye, göğsünü kabarta kabarta kendi önemini anlatmaya kalkmamış, yaptığının önemini kendi bile düşünmeden, peynir ekmek yer gibi yapmış bu kadın yaşamalı. Soğuk bir kış gecesinde, o karanlık odada, yapayalnız ölmesi, şehitler gibi kefensiz gömülmesi yüzümüzü kızartmalı, ona bir kefen bile almadığımız için yerin dibine geçmeliyiz. Geç de olsa borcumuzu ödemeye çalışmalı, adını dilimizden düşürmemeliyiz. Bu ermiş kadının ömrünce anlatmaya çalıştığını herkese anlatmalıyız, yaşatabildiğimiz kadar yaşatmalıyız onu.
Haney yaşamalı. |