Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
Çapraz ayaklı masayı ıtırların yanına taşıdı Sakine. açtı. Masanın yeşil-beyaz muşambası üstüne cacığı koydu. Cacığın yoğurdu, yüzeyinde, henüz gözle seçilemeyen hafif bir fışırdamayı gizledi.
Sakine Çiçek, bütan gaz ocağının başında durdu. Kaynayan suya evde kesilmiş makarna saldı. Boynunu dikip gökyüzüne baktı yine. Zamanı anlamaya çalıştı. Ay çıkıyordu. Buzlu cam gerisinde irin renkli bir ışık, şimdi maviye çalan beyaz bir ışıkla kavgaya başlıyordu. "Vakittir" dedi Sakine Çiçek. Peykenin üstünde yüzükoyun sızıldanan Orhan'ı doyurmaya koyuldu. Bıçkı sesi dinmişti.
Vincin bumu askısını sarkıttı. Hasan, çelik halatı yakaladı. Aşağıdan gelen soluk yeşil renkli bir pikap kızını yavaşlattı. Şantiye mühendisi Nazif, pikabını yolun kıyısına bıraktı, indi. Bir hendeği atlayıp ekibin yanına vardı. Eliyle "durun" işareti yaptı. Durdular. Kadir Çiçek'in canı sıkıldı. Hasan Çiçek, orta halatı gevşetti avucunda, ama bırakmadı. Kadir Çiçek levyeyi boşa aldı, kalktı, başını Nazif beye uzattı.
"-Elektrik hattını görüyorsun değil mi usta?"
"-Biliyorum" dedi Kadir Çiçek.
"-Dikkatli olmak gerek. Bumu uzak tut. Yaklaştırma".
"-Evet, evet" dedi Kadir Usta.
"-Kötü bir saat. Geç. Uzaklıklar yanıltır şimdi..."
Hasan Çiçek atıldı:
"-Tek kanalet kaldı!" dedi.
"-Olsun. En iyisi bırakın işi artık. Sabah yerleştirirsiniz".
(Yaşını on sekizden büyük ve askerliğini yapmış gösteren bir sahte kimlik kartıyla abisinin karşısına dikildiği günden bu yana altı ay geçmişti. O sabah abisi kendisini kovalamıştı. Akşam, evde dövmüştü. "-Kaç kişi girdi bu yoldan işe. Şantiye anlamıyor. Anlasa da anlamazlığa geliyor. Bilal nasıl çalışıyor sanıyorsun?" diye karşı durmuştu Hasan yine de. Yumuşamadı abisi. "-Sıkıntıdasın... Çok sıkıntıdasın. Bilmiyor muyum ben?" dedi Hasan. O zaman iki tokat daha yedi abisinden. "-Sana ne ulan? Benim bileceğim iş! Okula gideceksin. İşte bu kadar!.."
İlk büyük çatışmalarıydı abisiyle. Çocuklar yadırgadılar. Hepsi korktular, ağladılar. Kadir Çiçek, fırlayıp kahveye gitti. Gece çok geç döndü. Konuyu açtırmadı bir daha. Hasan'la konuşmadı. Evin kereste borcu hesabını ona değil, Kemal'e yazdırdı. Üçüncü gün, memleketlisi Avni'den biraz daha borç para istemek için de Sefer'i gönderdi. Sefer, eli boş döndü. Dördüncü gün, Osman'ın beşiğini götürdü. Beşik bir daha geri gelmedi, ama Kadir Çiçek, akşam Sefer'le eve üç ekmek ve bir takım ciğer gönderdi. Kendi gelmedi. Beşinci gün yevmiye dağıtma günüydü. Sakine Çiçek, gözünü avlu kapısından ayırmadı. Bütan gaz ocağını yakmak için kocasının dönmesini bekledi. "Kıyma getirirse patatesi vururum ocağa..."
Yağışlar dinmemişti daha. Bütün ay vinç de, treyler de araziye çok seyrek girebilmişti. Fazla çalışma, prim söz konusu değildi. İş günleri bile sayılıydı. "-Hepsi hepsi yediyüz tutar bu ay. Fazla tutmaz" demişti Kadir Çiçek. Karısı, bütün bir ayı nasıl geçireceklerini düşünmeyi çoktan unutmuştu. En yakın akşamı ve en yakın sabahı düşünebiliyordu o. Hasan, damın üstüne çıkmış, akan yerine bir çinko parçası çakıyordu. Damın üstünde eğilip doğruldukça yengesini görüyordu. Yengesinin işi her gün biraz daha azalmıştı. Her gün biraz daha az tencere ovuyordu. Çamaşırı biriktiriyordu. Biriktirmeye olanak kalmayınca, düz suda çalkalıyordu. Terden kayışa dönmüş gömlek yakalarını bir tutam kille ovuyordu.
Hasan, elini cebine sokmuştu. Sahte kimlik kartını çıkarmıştı. Karta, herkese iyi gelecek bir iksir gibi bakmıştı. Damdan indi sonra. Yengesinin, yeşil lastik ayakkabılarının ucuyla bir su birikintisini incitmeden dürtüklediğini gördü. "-Ne inat bu benim abim!.. Ne inat..." dedi. Sakine Çiçek, kocasını savunmak istedi. Ama şu an savunacak belli bir ipucu yakalayamadı. "-Seni düşündüğünden..." dedi sadece. "-Bu yaz çalışsam... İlerde yine okurum..."
Hasan sözünü tamamlamadan avlu kapısı gıcırdadı. O yana fırladı Sakine. Baktı, kocasının elleri bomboş değil. Eski gazete kağıtlarına sarılmış paketlere uzandı. "-Al. Götür ocağa bir şeyler koy". Kadir Çiçek'in sesi başka bir adamın sesiydi. Yüzü başka bir adamın yüzüydü. "-Hasta mısın Kadir?"
Kadir, karşılık vermedi. Kaç gündür tek söz etmediği, yüzüne bakmadığı hasan'a doğru yürüdü. Hasan, abisi yeniden tokatlarsa diye kendini hazır etti. Söyleyeceklerini bir bir dizdi içinden. Abisi yanından geçti. Peykenin ucuna ilişti. Ellerine baktı. Parmaklarını kenetleyip şıklattı. "-Sen git, ocağa bir şeyler koy" dedi yine karısına. Hasanelindeki çekici toprak duvara sürttü. Kabaran toprak hemen döküldü yere.
"-Hasan..." dedi Kadir Çiçek, "yanıma gel".
Hasan, yanına gitti abisinin. Ama çok yakınına değil.
"-yarın birlikte gidelim şantiyeye. Kağıtlarına bakacaklar. Uygunsa iş verecekler sana."
Hasan'ın yutkunma bezleri sızlamıştı. Göz çevrelerinde bir yanma olmuştu. "-Sağol abi" demişti, sızlama ve yanmaları bastırıp.
"-Doğramacı yevmiyelerimi kestirmiş. Şantiye şefi haberliydi. Kesmiş. Bu ay öderim demiştim".
Başka bir açıklama yapmamıştı Kadir Çiçek. Sadece sözü bağlamıştı: "-Yanıma alacağım seni. Belki ilerde iyi bir vinç ustası olursun sen de". "-Olurun" demişti Hasan da. "Senin borçların var, keserler. Benim borçlarım yok kesemezler" demişti, dili ağzına dolaşarak. "yani diyeceğim... bir yandan kesilirsek, bir yandan damlarız hiç değilse... Öyle değil mi abi?)
Mühendis Nazif, kararsız duruyordu.
"-En iyisi boşaltın treyleri. O gitsin. Bilal vincin başında kalsı", dedi. "Gerçi evet... tek kanalet için... Yine de, boşaltın".
Kadir Çiçek, kararlı konuştu:
"-Çift iş olur bey. Şimdi oturturuz onu biz. Yerleştiririz geçeriz".
Mühendis Nazif, artık bir şey demedi. Bütün gün yerlerine oturtulmuş kanaletlerin simdi iyice belirginleşen aklığına baka baka yürüdü. Bir boydan bir boya geçti döşenmiş kanalet hattının yanından ve çatlayan eğerlerden birini kafasına not ederek pikabına döndü.
"-Yine de dikkatli olun" diye bağırdı ekibe; bindi, gaza bastı, doğu yönünde sürdü pikabını.
Vincin bumu son kanaleti kavradı, kaldırdı.
Hasan çelik orta halatı büktü.
Bum ağır ağır döndü, yüksek gerilim hattının altına özenle girdi. Operatörün gözüyle ayarladığı sınırı bir milim aşmadan girdi hattın altına; kanaleti hizaladı, eğere yakın yere indi ve orada başı eğik bekledi.
Kadir Çiçek de sabırsız bekledi. Hasan'ın bakışları seçilmez olmuştu. Sesini duymayı bekledi. O, her gün biraz daha erkekleşen, artık neredeyse tam kendisi olmaya aday sesin "boşalt" demesini bekledi. Ama Osman, kendi payına düşen katranlı ipi aceleden kötü sermişti. Halat tam yerinde değildi. Hasan, çelik orta halatı bırakmadan sol yardımcıya seslendi:
"-Düzelt ipi! İpi düzelt!.. Oturt yerine Osman!.."
Sol yardımcı, ipi düzletmek için askıda kanaleti usulca itti; itip yer açmak istedi. Açtığı yerden eğere doğru eğildi, sığmadı. Az daha itti kanaletin ucunu. Kadir Çiçek, vincin gürültüsünü bastırmak, bastırıp sesini duyurmak ve:
"-Oyun mu oynuyorsunuz be? diye bağırmak için soluğunun hepsini topladı, ağzını açtı ve:
"-Oy..." diyebildi.
Kanaleti taşıyan askılardan biri kaymış ve kanaletin bir ucu yere vurmuştu. Bozulan denge, o anda ağırlığından kurtulan vinç bumunu yukarı doğru esnetti. Yukarı doğru esneyen bum, yüksek gerilim hattının egemenlik alanına girdi; gücünün milyarda birinden pek azını kapıp, elinde hâlâ çelik halatı tutmakta olan Hasan'ın gövdesine akıttı. Çelik halat ucunda iri, siyah bir kömür asılıp kaldı.
İş erken başlamıştı. Şimdi ay, kalın buhar tabakası ardında, az önceki kavgadan yorgun, erin soluyarak, derin soluyup durmadan terleyerek ovaya çiseliyordu. Islak ışık vincin ucundaki iri kömür parçasında ince cızırdıyordu.
Sakine Çiçek, cacık yoğurdunun yüzeyinde giderek çoğalan fışırdamayı gördü. Daha bekledi. Fışırtı derine, dibe indi. O zaman, artık beklemedi. Çocukları Sefer'e bıraktı. Başına bir örtü örttü, yanına Kemal'i aldı; siyolanlı pamuk tarlalarının kıyıcıklarında dura dikile, yüksek gerilim hattı direklerinin koyduğu işaretleri izleye ede, bir kalabalığın toplaştığı, resmi araçların mavi ve kırmızı ve sarı ışıklarını durmadan yakıp söndürdükleri bir yere doğru yürüdü. Ama Sakine Çiçek daha oraya varamadan, asfalt yoldan sirenlerini öttürerek bir polis aracı geçti. Ters yönde, kente gitti. Polis aracının içinde biri:
"-Kardeşim ha?" dedi, Kadir Çiçek'e.
Kadir Çiçek bumun ucundaki kömür parçasından daha kara görünüyordu. Bir kömür parçası nasıl ses vermezse, o da öyle ses vermedi.
"-Demek iş kazası?" dedi, aracın içindeki öbür polis. "Sigortanız vardır. Kaz ise iyi. Kardeşininki sana kalır".
Kuşkuyla baktı Kadir Çiçek'e.
"-Yaşı uygun ki çalıştı. Vardır sigortası kardeşinin de". dedi beriki.
Hasetle baktı Kadir Çiçek'e |