Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
|
-III-
Birkaç koğuş değiştirdikten sonra benim koğuşa yolu düştü. Beğenmiş olacak, demirlendi. Sürgün edildiği cezaevinden birlikte getirdiği havuç kırmızısı bilekli, kocaman kocaman yumruklu adamı, vardı bir doksan boya yüz kiloluk. "Kamyon" diyordu ona:
-Kamyon!
-Hop?
-Kenefe gideceğim!
Kamyon önce gider helayı güzelce yıkar, ibriği doldurur sonra da önüne düşerdi efendisinin. Efendi, mor yollu ipek pijamasıyla Kamyon'un ardında koğuştan çıkmadan önce:
-Kamyon!
-Hop?
-Kahvemi kenefe getir!
Efendi helada cigara üstüne cigara içedursun, Kamyon, kahvesini ispirtolukta pişirir, kenarı yaldızlı Çin işi, Japon işi fincanla götürürdü.
Dünyada harp vardı, cezaevinde açlar, çıplaklar yarım somun, bir esrarlı cigara için cana kıyıyorlardı...
Kamyonun gıcır gıcır yıkadığı helada, Tekel'in Çeşit isimli cigaralarından tellendirir, izmariti bir fiskede helada bekleşen yalın ayaklı Adem babalar kalabalığına fırlatırdı. İzmarit havada kapışılır, sonra da birbirlerinin üstlerine atılınarak, betonda boğuşulmaya başlanırdı. Onlar boğuşa, hatta bir izmarit için gırtlaklaşa dursunlar, "sayın bay", Çeşit kutusundan alınmış kahverengi kaatlı bir Esmer, ucu yaldızlı bir Sipahi, ya da en azından zarif bir Yenice'yi ateşlemiş, betonda altalta üstüste boğuşanların kıyısından, ipek pijamalarıyla koğuşa dönerdi.
Koğuşta onunla Kamyon'dan başka, bir başkası daha varmış!
Dünyada harp, cezaevinde döğüş, koğuşta kendi ve adamından başka biri daha mı var?
Bir gün:
-Kamyon kardeş be, dedim.
-Hop?
-Senin asıl adın ne?
"Sayın bay" az sonra çıkıp gidecekmiş gibi giyindiği lacivert kostümü, rugan iskarpinleri, kolalı yakası, kırmızı boyunbağı, briyantinle gıcır gıcır taralı saçlarıyla koğuş kapısı önünde beton koridorda bir aşağı, bir yukarı dolaşıyor, dolaşırken de ruganlarının cızırtısı yansıyordu.
-Asıl adım mı?
-Evet, ne?
-Hüseyin.
-Nerelisin?
-Uzunyayla'lı.
-Suçun?
-Katil.
-Kimi vurdun?
Söylemedi. Bir gün Necati'den öğrendim: Kız kardeşini baştan çıkaranı, ardından da baştan çıkan kız kardeşini vurmuş.
-Ha Kamyon? Kimi vurdun?
-Boşver!
-Efendinin de suçu adam öldürmekmiş. O kimi öldürmüş?
-Kendisine sor!
-Ona sorulur mu Kamyon? İnsanın yüzüne bile bakmıyor!
Bakmıyordu gerçekten de. Sabahın erken saatlarında uyanıyor, kalkıyor, pembe diş fırçası, pahalı cinsten diş macunu, omuzunda havlusu:
-Kamyon!
-Hop?
-Elimi yüzümü yıkayacağım!
Dönüşte mutlaka güneşin kocaman, kıpkırmızı bir cam yuvarı gibi ağır ağır, nazlı nazlı doğuşuna açık pencere önüne gelir, ellerini açar, pıtırdayan dudaklarıyla uzun uzun dua ederken boynu büküktür. Mor yollu ipek pijama, rugan çizmeler, nikel traş takımı, her yanından pırıl pırıl sağlık ve küstahlık akan gergin meşin bavulu.
Dua biter.
-Kamyon!
-Hop?
-Traş olacağım!
İçeri cam, alüminyum traş taslarıyla gelen sıcak su, nikel traş takımı, jilet. Cezaevinde jilet yasaktı oysa.. Pahalı cinsten yuvarlak taş aynasının karşısına geçer, uzun uzun traş olur. Sonra:
-Kamyon!
-Hop?
-Traşım bitti!
Kılıfından çıkan yılan gibi, sabunlu suları, kirli jilet makinesi, jiletlerini Kamyon'a bırakıp giyinmeğe başlamadan önce ispirto, pamukla boynunu boğazını gıcır gıcır siler, ardından bol bol limon kolonyası, daha sonra da:
-Kamyon!
-Hop?
-Gömleğimi ver!
Gömlek verilir. Alır, giyinir:
-Kamyon!
-Hop?
-Gravatımı!
Kravat, bağlanır:
-Kamyon!
-Hop?
-Pantolonumu!
-Kamyon!
-Hop?
-Ceketimi!
-Kamyon!
-Hop?
-Seccademi ser!
Sarı, sırma saçaklarıyla ipek seccade kıbleye doğru serilir, namaza dururdu. Sabah namazı dört rekat mı? Hayır, ondört, belki yirmidört rekat kılar. Sonra seccadeye usulünce oturur, avuçlarını açar, ağlayarak kimbilir neler isterdi fizikötesinden?
Vardı, içini kemiren bir şeyi vardı ama, ne?
Bir gün gene dayanamadım:
-Kamyon be!
-Hop?
-Ağan namazdan sonra, dua ederken niye ağlıyor?
-Ne bileyim ben?
-Evli mi?
-Evli.
-Çoluk çocuk?
-Yok.
-Karısı? Genç mi karısı?
-IV-
Kamyon hiçbir zaman "Genç" de demedi, "Yaşlı" da. Merak da etmiyordum. Daha doğrusu insanlardan kaçan, hemen hemen hiç kimseyle konuşmıyan, konuşulacak insan yokmuşa getiren bu adama ben de başkaları gibi içerliyordum.
Necati:
-Amma da kendini beğenmiş be! diyordu.
Kosti için:
-Senyör! dü.
Metelik sızdıramayan Bobi ise:
-Kaplân avcısı! deyip geçiyordu.
Gerçekten de, yatılacak daha on, on beş yılı olduğu halde, az sonra çıkacakmışçasına hazırlanışı saçmaydı. Hele o pırıl pırıl rugan iskarpinleri! Bu çizmelerinden ötürü çok geçmeden cezaevine ünü yayılıverdi:
-Kaplân avcısı!
Onun o bitmez tükenmez "Kamyon!"larıyla, Kamyonun şaşılacak bir sabırla yapıştırıverdiği "Hop! larından bıktığım için, sabahleyin erkenden kalkıp, Necatiyle Kosti'nin yanına iniyordum. Gece yarısına doğru döndüğüm zaman onu ya uyur, ya da başında sırma işlemeli siyah takkesiyle Kur'an okur bulur, üzerinde durmaz vururdum kafayı.
O gece de önceki geceler gibi kafayı vurmuştum. Gece yarısını çok geçmiş, belki de sabaha karşıydı. Uyandım. Yorganın kıyısından baktım onlara: Kamyon'la o. Ellerinde desteyle fotoğraf, mırıl mırıl konuşuyorlardı:
-Bu, bizim orman dairesinin önünde çekilen resmim!
-Sen hangisisin?
-Na, şu. Çizmeler nasıl çizmeler, ayağımdaki?
-Güzel.
-Tabi güzel. Beyoğlunda hususi çizmeciye yaptırmıştım!
Değişen fotoğraf.
-Bu da Şadiyeyle.. hey gidi günler hey!
Birden kendine geldi:
-Kamyon!
-Hop?
-Evlendiğim sıra karım ondördündeydi..
Kamyon bunu biliyor olmalıydı başını salladı anlayışlı anlayışlı.
-............... bense, kırkbeşimde!
-.......................?
-O şimdi on dokuzunda, ben, ellimdeyim!
Kamyonun yüzüne bir şeyler arıyorcasına baktı baktı. Gene:
-Kamyon!
-Hop?
-Otuz bir yaş var aramızda!
-..................?
-Çok mu?
Kamyon toparlandı:
-Yok canım...
-Sonra, ben, benim gibi erkeğe göre...
-Çok değil.
-Kamyon!
-Hop?
-Karılarımız ne yaparlar bize?
-Taparlar.
-Sen hiç evlenmemişsin ama?
-Ne çıkar?
-Doğru. Evlenmiş olsan da karın gencecik olsaydı?
-Gene tapardı!
-Hapse düşsen, yatılacak uzun yılların olsa?
-Gene!
Bir başka fotoğraf.
-Bu da nişanlıyken çektirdiğimiz...
Belki yüz tane fotoğrafın destesi. Nişanlıyken, yeni evliyken, evlendikten bir hafta sonra, on beş gün, bir ay, iki ay, beş ay sonraya kadar çekilmiş fotoğraflar.
-Kamyon!
-Hop?
-Benim karım Gürcü!
-Biliyorum. Gürcüler erkek olur..
-Yaşa. Erkek olur değil mi?
-Erkek olur.
-Kocaları hapisten hiç çıkmayacak bile olsa?
-Gene evlenmezler!
-Gürcü kızları ne olur Kamyon?
-Erkek olur!
-Bu yastık var ya Kamyon?
-Var.
-Dantellerini, çiçeklerini kendi elleriyle işledi. Zifaf yastığımız, biliyorsun, söylemiştim. Karımın kokusu sinmiş. Evlenseydin, benimki gibi gencecik bir karın olsaydı..
-Ben de içeri düşseydim..
-Düşseydin?
-Deli olurdum!
-Karın gürcü olsaydı ya?
-O zaman başka!
-..................
-.................. |