Sonra...
Bütün Ruhlar Dört Saf Oldular.
‘Birinci’ Saf; Nebîlerin, Rasullerin Safı Oldu.
‘İkinci’ Saf; Allah’ın Velî Kullarının Safı Oldu.
‘Üçüncü’ Saf; Erkek ve Kadın Mü’minlerin Safları Oldu.
‘Dördüncü’ Saf; Küffar Safı Oldu...
Anlatılan Ruhlar, Anlatılan Makamlarda Allah’ın Dilediği Kadar Durdular. Sonra, Sıraları Geldikçe, Bu Cesedler Âlemine Geldiler.
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz, Mahlûk Kendisinden Yaratıldıktan İtibaren, Ruhlar Âleminden Bu Cisimler Âlemine Gelinceye Kadar Arada Geçen Zamanın Miktarını Allahû Teâlâ’dan Başkası Bilmez; Şöyle Rivâyet Edildi:
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz, Cebrâil’e (a.s.), “Sen Yaratılalı Kaç Yıl Oldu?” Diye Sordu. Cebrâil (a.s.) Şöyle Dedi:
▬ “Hesabını Bilmem Yâ Rasülullah, Ancak Şu Kadarını Bilirim; Yetmiş Bin Senede Bir Kere, Arş’ın Perdeleri Arkasından Büyük Bir Nur Zuhur Eder. Ben Yaratılalı Beri, On İki Bin Kere, O Nurun Zuhurunu ve Batışını Gördüm.”
Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz Sordu:
▬ “O Nur, Neyin Nurudur; Bilir misin?”
Cebrâil (a.s.), “Bilmem?” Deyince, Rasülullah (s.a.v.) Efendimiz Şöyle Buyurdu:
▬ “O, Ruhlar Âleminde Benim Ruhumun Nurudur!”
Bir Rivâyet...
Kâab Hazretleri Yahudi Bilginlerindendi. Yemen’de Sakin idi. Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin Zamanına Yetişti Ama O Zaman Îmânla Müşerref Olamadı.
Kâab’in (r.a.) Îmâna Gelmesi, Hazreti Ebu Bekr’in (r.a.) Hilâfeti Zamanında Oldu. Bâzı Rivâyetlere Göre de, Hazreti Ömer’in (r.a.) Hilâfeti Zamanında İslâm Şerefi ile Şerefyap Oldu. Kendisi Ashab-ı Kirâmdan Hadîs-i Şerif Rivâyet Etti, Ashab-ı Kirâm Dahi Ondan Hadîs-i Şerif Rivâyet Etti. Ashab-ı Kirâmdan Said b. Amr’el-Ansarî, Babası Amr’den Şöyle Rivâyet Etti:
Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin Zamanında, Kâab ile Yolda Görüşüp Arkadaş Olduk. Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin Meclisine Gelmek İsterdi. Ayrıca, Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin Nebîlerin Sonuncusu Olduğunu ve Onun Güzel Vâsıflarını, Görmediği Hâlde Bizden Daha İyi Anlatırdı.
▬ “Bu Sene, Rasülullah (s.a.v.) Efendimizin Son Senesidir, Keşke Gidip Görüşebilseydim!” Diyerek Acele ile Hazırlandı.
Ancak Gece Olunca, İçeri Girip Dışarı Çıktı. Bu Giriş Çıkışını Tez Tez Tekrarladı. Semâya Bakıp Ağladı, Sabah Olunca Sordum:
▬ “Yâ Ebâ İshâk! Bu Gece Semâya Bakıp Çokça Ağladın, Bunun Sırrı, Hikmeti Nedir?”
Ağlaya Ağlaya Bana Şöyle Dedi:
▬ “Bu Gece Medine-i Münevvere’de, Rasül-u Ekrem (s.a.v.) Efendimiz, Dar-ı Bekâya Teşrif Buyurdu. Gök Kapılarını ve Cennet Kapılarını Açılmış Gördüm. Bütün Melekler Onun Teşrifi İçin Tâzim ve Tekrimle İstikbâle Çıktılar. Yeryüzünde Onun Defnolunduğu Yerden Daha Pâk Bir Yer Yoktur. Cümle Yerlerin ve Toprakların En Fâziletlisi O Yerdir!”
Bu Anlattıkları İçin Yemin Etti. Onun Bu Anlattıklarını Hayretle Dinledim ve Tarihini Tuttum. Medine-i Münevvere’ye Geldiğim Zaman, Âlemlerin Efendisi, Rasülullah’ı (s.a.v.) Onun Anlattığı Gibi, Dar-ı Bekâya Teşrif Etmiş Buldum.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]