PEYGAMBER AHLAKI(Peygamberimiz ( s.a.v.) Boş Bulduğu Yere Otururdu)
Peygamberimiz ( s.a.v.) Boş Bulduğu Yere Otururdu
“Allah Rasulü (sallallahu aleyhi ve sellem) otururken, kalkarken daima Allah’ı anardı. Oturmak için muayyen bir yeri yoktu. Halkı da böyle bir yer edinmekten men ederdi. Bir topluluğun yanına vardığında boş bulduğu yere oturur ve ashabına da bunu emrederdi. Huzurunda oturan herkesle ilgilenirdi.
Öyle ki hiçbir fert başkasına kendisinden daha çok iltifatta bulunduğu zehabına kapılmazdı. Herhangi bir ihtiyacı için birlikte oturduğu veya ayakta dikildiği kimse kendiliğinden ayrılmadıkça onu bırakıp gitmezdi. İhtiyaçlarını iletenlerin ya isteklerini kabul edip yerine getirir yahut tatlı sözlerle yol gösterirdi.
Müsamahasına ve güzel huylarına güvenen halk O’na sığınmıştı, onların babası olmuştu. Herkes, hak konusunda huzurunda eşitti. Meclisi hilm, haya, sabır meclisi idi. Onun bulunduğu yerde sesler yükselmez, kimsenin şerefiyle oynanmaz, kimsenin ayıbından söz edilmezdi.
Halk eşitti, aralarındaki üstünlük takva ile idi. Ashabı alçakgönüllü idi. Yaşlıya hürmet, küçüğe sevgi gösterirlerdi. İhtiyaç sahiplerini nefislerine tercih eder, yabancıyı korurlardı.”
Fetih Suresi’nden 48/28: Bütün dinlere üstün kılmak için resulünü hidâyet ve hak dinle gönderen O’dur. Buna şahit olarak Allah yeter. 48/29: Muhammed Allah’ın resulüdür. Onun beraberindeki müminler de kâfirlere karşı şiddetli olup kendi aralarında şefkatlidirler. Sen onları rükû ederken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve rıza ararken görürsün.
Onların alâmeti, yüzlerindeki secde izi, secde aydınlığıdır. Bunlar, Tevrattaki sıfatları olup İncîldeki meselleri ise şöyledir: Öyle bir ekin ki filizini çıkarmış, sonra da onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış da artık gövdesi üzerinde doğrulmuş.
Öyle ki ekicilerin hoşuna gider, kâfirleri de öfkelendirir. İşte böylece Allah, onlar gibi iman edip makbul ve güzel işler yapanlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.
Allah Resûlü (s.a.v) en mükemmel fertler yetiştirmiştir.
Bir insanın inancı sağlam görülebilir; ama ibadetsizdir. Vatanperverlikten bahseder; fakat, rüşvet hastalığından da kendini kurtaramaz. Naziktir, kibardır ne var ki milletin malını korumada hassas değildir. Sonra, her türlü güzel ahlâkı nefsinde toplayabilir; ama bu ahlâk, kafa ve kalbine nakşedilip şahsiyetinin ayrılmaz bir parçası haline gelememiştir.
Böyle olunca da bugün kazandığını yarın kaybedebilir.. Bugün sevilirken yarın nefret edilen bir insan olabilir. Şimdi bir insan düşünün ki; inanıyor, inandırıyor; îmân etmiş gönülleri ibadetin her çeşidiyle coşturuyor; “ahlâk” diyor yaşıyor, yaşatıyor; sonra da bütün bu şeylerin, tâ mezara kadar hem de aynı şevk içinde devamını sağlıyor.
Acaba bu zâtın bir kudsi kuvvet taşıdığına şüphe edilebilir mi? Haşa! İşte, insanlığın O en büyük Mürebbisi (sas) bütün bu işleri yapmış ve en mükemmel ferdler yetiştirmiş ve böyle ferdlerden de insanlığın bir defa görüp, belki bir daha göremeyeceği en mükemmel bir toplum meydana getirmiştir. Bu durumda, O nebî olmaz da, başka kim olur ki? |