Tekil Mesaj gösterimi
Alt 16 Mart 2022, 07:35   #979
Çevrimdışı
Jkl
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
BİR BÜYÜK EVLİYA( HASAN SEZAİ GÜLŞENİ)




Hasan Sezâî Efendi,

gâyet kibâr, asîl ve heybet sâhibi, iyi ahlâklı, çok zekî ve yakışıklı bir zât idi.
Edirne'deki dergâhında 53 sene talebe yetiştirdi.

Talebelerinin sayısının beş yüz bini bulduğu ve bunların yiyip içmelerinin bizzat kendisi tarafından karşılandığı bilinmektedir.

İlme çok hizmet etti.Dergâhın yanında bir sebzeci dükkanı vardı. Bir gün talebeleri ile sohbet ederken o dükkana bakarak şu şiiri söyledi:

Derd ile dâim yanmakta bu dil
Aşkın nârına olmuşlar fitil
Pervâne-sıfat olmaya vâsıl
Şem'-i cemâle sûzana geldik.

Cismimiz bunda, canımız onda,
Gevherimizin aslı ol kânda
Sezâî, şimdi biz bu dükkanda,
Biraz eylenip seyrâne geldik.


Talebeleri önce bu sözlerin hikmetini anlayamamışlardı.
Ancak çok geçmeden dükkanın yeri satın alınarak dergâha ilâve olundu ve Sezâî Efendi vefât edince o yere defnolundu.

Yerine oğlu Muhammed Sâdık Efendi geçti. Bundan sonra gelen torunları da, asırlar boyunca ilme hizmet etmişler, Edirne'de ilim ve feyz kaynağı olmuşlardır.

Hasan Sezâî Efendi zamânında, Edirne'de, kötü yola düşmüş bir kadın vardı.
Bir zaman bu kadın hâlisâne olarak tövbe edip, eski hâlinden vazgeçti. Sâlih ameller işlemeye başladı. Fakat, uygunsuz kimseler tarafından tedirgin ediliyor, rahat bırakılmıyordu.

Bu kadın HasanSezâî'ye gelerek yardım istedi.
O da, kadına dergâhta kadınlara mahsus kısımda kalabileceğini bildirince, bir oda tahsis edilip, kadın orada kalmaya, ibâdet ve tâatla meşgûl olmaya başladı.

Bu arada boş durmayan fitneciler, Hasan Sezâî hakkında çirkin iftirâlar yaymaya başladılar. Daha da ileri giderek, bir gece dergâhın kapısına geyik boynuzu astılar.

O ise bu hallere sabrediyor kimseye bir şey demiyordu. Geyik boynuzunu dergâhın içine aldırdı. Edirne vilâyeti günlerce bu dedikodularla çalkalandı. Hasan Sezâî Efendi yine sabrediyor, hiç ses çıkarmıyordu.
Bu şâyiânın yayılmasından az zaman sonra, Edirne'de müthiş bir uyuz hastalığı peydah oldu.

Hasan Sezâî hakkında her kim iftirâ ve dedikodu etmiş ise ve her kim bu dedikoduları dinleyip kabûl etmiş ise, bu hastalığa yakalandı.

Hastalık, bu sözlere adı karışmış olanlara yayılıyor, diğer insanlara bir şey olmuyordu. Hastalığa yakalananların bütün vücûtları yara bere içinde kaldı.
Hiçbiri derdine çâre bulamadı.

Affı ve merhameti pekçok olan Hasan Sezâî hazretleri onların bu hastalık sebebiyle şiddetli acı ve sıkıntı çekmelerine dayanamadı. Mübârek kalbi tahammül edemeyip, bir gece kılık kıyâfetini değiştirerek çarşıya çıktı.

Kahvelerden birine girdi. Hiç kimse onu tanıyamadı. Uyuz olanlara yaklaşarak; "Sizin derdinizin ilâcı Hasan Sezâî'dedir." deyip oradan ayrıldı.

Ertesi gün dergâhın önü ana-baba gününe döndü. Hastalığa tutulan herkes çâre bulmak ümîdiyle dergâha koşuyordu.

Hasan Sezâî Efendi, gelenlerden herbirine, onların dergâhın kapısına astıkları geyik boynuzundan kazıyıp, toz hâlinde veriyordu.

O tozu yarasına süren herkes Allahü teâlânın izni ile şifâ buldu.
Bu arada herkes hatâsını anlayıp, yaptıkları iftirâ ve dedikodulara pişmân oldular, tövbe ettiler.

Böyle bir dertten kurtulmuş olmanın verdiği sevinçle, bir sergi açıp üzerine para attılar.
Toplanan paralarla dergâhın kapısına bir çeşme yapıldı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet bizimmekan