31 Aralık 2021, 22:13
|
#1 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| UMUDUNU KAYBETME (Yılbaşı Hikayesi) Yazar: ...Gülümse...
Önce kapattı gözlerini ve en uzağa dikti keskin bakışlarını. Derin bir nefes aldı. Elindeki yayı gerdi ve hareket halindeki hedefine odaklandı. Ailesi ne zamandır bir kuru ekmek yiyordu. Evde pişirecek hiçbir şeyleri kalmamıştı. En azından bu geyiği vurabilirse uzun bir süre yemek sıkıntısı çekmezlerdi. Babası aylarca süren balık avına çıkmıştı ve onun yokluğunda ev ile Kevin ilgileniyordu. Babası ona güvenmiş annesi ve kardeşlerini ona emanet etmişti. Şimdi üzerine düşeni yapmalıydı.
Derin bir sessizliğe gömüldü kendisi gibi yiyecek arayan hayvana sevgiyle baktı. Kevin hayvanları çok severdi ancak onu avlaması gerekiyordu. Babası daima ona bunun hayatın düzeni gereği olduğunu söylerdi. Sadece gereğinden fazla avlama derdi. Doğada etçil hayvanlarda böyle besleniyordu. Karnını doyuracak kadar avlıyor, karnı tok olduğu sürece başka hayvanlara dokunmuyordu. Açgözlülük 7 büyük günahtan biriydi. Ve Kevin annesini kırmamak için her Pazar kiliseye giderdi.
Son bir nefes aldı ve kulağında ıslık çalan rüzgârın eşliğiyle gerdiği yayı serbest bıraktı. Okun sesi vınlarken hayvanı ona eziyet etmeyeceği doğru yerden vurmayı diledi.
***
Küçük yüzünü çevreleyen sarı bukleleriyle ona bakan minik kızının, yüzünün aksine kocaman duran mavi gözleri dolu doluydu. “Nanne, ımmah” diyen ufaklık elini de uzatarak açlığını ifade etmeye çalışıyordu.
Zor geçen bir kış ayında ellerinde çok az yiyecek kalan kadın dışarıda buram buram yağan kara baktı. Azizlerin ona bu özel gecede yardım etmesini umdu. Diğerlerine durumu anlatabiliyordu ama en ufak bebeği daha “Çok az yiyeceğimiz kaldı” sözünü pek anlamıyordu. Ama hissediyordu. Dolan gözleri doya doya yiyebileceği bir şeyler isterken, sadece sıcak suya batırılarak yumuşatılmış o sert ekmekle bile yetinebileceğini söylüyordu.
Kalan azıcık ekmekten ufak bir parça kızının, ekmek kadar ufak ve yumuşak avuçlarına koydu. Ona zorla gülümsedi. Kendine bıraktığı azıcık hakkından ona vermişti. Kevin geldiğinde akşam için herkese bir miktar ayırdığı pirinç lapası ve ekmekten yiyeceklerdi.
O sırada gözü derme çatma bir şekilde bahçedeki kurumuş ufak fidanın üzerindeki el yapımı süslere gitti. İlk kez dün çocuklar bu ağacı süslerken eğlenmiş ve açlıklarını unutmuşlardı. Günden güne eriyorlardı. Fırtınadan ötürü kocasının gelmesi gecikmişti. Yutkundu, dışarıdaki sert rüzgâra solgun gözleriyle tekrar baktı ocakta çıtırdayan ateşin eşliğinde kocasının sadece geciktiğini düşündü. Gelecekti. Buna inanıyordu. Umudunu yitirmeyecekti.
O sırada kapı sertçe çalındı üç kız çocuğu ve kadın oldukları yerde sıçradılar. Çocukların en büyüğü olan Lola hemen kapıya koştu ancak annesi onu durdurdu.
“Dur kızım önce emin olalım kim gelmiş?”
14 yaşında olsa da birçok sıkıntı görmüş ve ruhu olgunlaşmış genç kız hala bir yanıyla iyi niyetliydi. “Kim olacak anne, tabii ki Kevin’dır” diye cevap verdi.
Yine de annesi onu geriye çekerek kapıya kendisi gitti ve “Gelen kim?” diye sert bir sesle seslendi o sırada gözü az ilerideki kovada duran küçük keserdeydi. Dört çocukla yalnız başına yaşaması ona her konuda tedbirli olması gerektiğini öğretmişti.
Kalın tahta kapının arkasından boğuk bir ses “Anne benim,” dedi. Nefes nefes geliyordu sesi. Kadın bir dakika daha beklemeden hızla oğlunu içeri almak için tahta kapının arkasındaki uzun tahtayı kaldırdı ve kapıyı açtı.
Bir an gördüğü şeyi algılayamayan genç kadın ufak bir çığlık attı. Ses oğluna ait gibiydi ama iri yarı bir adam onu taklit etmiş olabilir miydi? Çünkü karşısındaki karanlık cüsse oğlununkinden epey büyüktü. O daha ileri atılıp kapıyı tekrar kapatmadan sert bir şey tahta zemine düştü ve oğlunun tanıdık silüeti karşısında yorgun ama gururlu bir şekilde durdu. Oğlunun omuzlarından yere düşen şeye baktığında ise gördüğü manzaraysa önce korkuyla sonra ise mutluluktan çığlık atmasına sebep olan bir ölü geyikti.
Kevin geyiği ön ayaklarından tutarak içeri doğru sürüklerken kız çocukları çoktan neşeyle şarkı söylemeye başlamışlardı. Ortanca kız Betty ellerini çırpıp “Yaşasın, bu akşam et yiyeceğiz” diyordu. Sonraki an yüzü düştü. “Sakın Noel Baba’nın geyiklerinden birini vurduğunu söyleme seni öldürürüm. O bize bu gece hediye getirecek.” Diye kızdı.
Kevin avını yakalamanın verdiği mutlulukla sırıttı. “Kız, hiç Noel Baba’nın geyikleri tek başına gezer mi? Hem o çoktan çocuklara hediye dağıtmaya başlamıştır. Geyikleri de yanındadır.” Çok da emin değilmiş gibi duran Betty yine de sorgulamadı. Çünkü o da ailesi gibi açtı.
Anneleri hızlıca geyiği yüzmeye girişti ama ilk yüzdüğü bir kısmın etini de almayı unutmadı. Onlar tamamını yüzene kadar bu kısım soğur ve pişirilebilir bir hal alırdı.
İçinden Tanrı’ya teşekkür etti. Kocası gelene kadar bu et onlara yeterdi. Boğazındaki yumruyu düşünmedi. Kocası gelecekti. Doğru, her zamanki zamanında gelmemişti ama bu, geçenlerde çıkan kasırga yüzündendi. Kocası daima onlara dönmenin bir yolunu bulurdu.
İşleri bittiğinde ayrılmış eti daha küçük parçalar halinde doğrayıp içine iyice kurumuş azıcık ekmeği de attılar. Etin tadıyla o kuru ekmek de tatlanırdı. Ocakta kaynayan suya biraz papatya atan kadın, onu azıcık kalan balla tatlandırıp çocuklara dağıttı ve iştahla yemeklerini yemeye başladılar.
En ufak kız Daisy ağzı yüzü yağ içinde neşeyle mırıldanıyor ve etinden kocaman ısırıklar alıyordu. Mutlulukla yemek yiyen çocuklarına derin bir şefkatle bakan kadının içi burkuldu. Babaları da orada olsaydı bu tam bir Noel yemeği olurdu. Gözü tekrar süslerle bezenmiş kuru ağaca takıldı. Ve aklına yukarda yatağının altında sakladığı geceleri gizlice diktiği elbiseler geldi. Birkaç eski elbise ile azıcık olan birkaç kumaşı değerlendirerek çocuklarına hediye elbiseler dikmiş, eldiven ve bereler örmüştü. Beğeneceklerini umuyordu.
Onu bu düşüncelerinden sıyıran ise tekrar çalan kapı oldu. Bu sefer genç kadının yüreğine koyu bir korku çöreklendi. Oğlu da geldiğine göre gelecek başka birisi yoktu. Çocuklar kapıya baktığında kadın hızlıca ayaklandı ve kapıya yürüdü. Aklına olumsuz şeyler getirmemeye çalışıyordu ama endişeler zihnini ele geçirmişti. Ya gelen kötü niyetli birisi ya da daha kötüsü kocasından kötü haber getiren biriyse…
Bu sefer ortanca kız koşarak kapıya doğru gitti, “Kesin Noel Baba geldi.. Kesin onun geyiğini vurdun, o da hem bize kızacak hem de hediye vermeyeceğini söyleyecek aptal çocuk!” diyerek abisini azarladı.
Kadın çocuklarının saçma tartışmasını duymuyordu bile kapıya yaklaştı ve korkutucu bir sesle olmasını umduğu şekilde “Gelen kim?” diye bağırdı. Ama sesinin titreyişi aşikârdı.
“Açarsan görürsün” diyen kalın ama bir o kadar da neşeli bir ses duyunca, bedenindeki tüm gerginlik dağıldı. Az kalsın bayılacaktı ama mutluluğu onu ayakta tuttuğu gibi kapının arkasındaki tahtayı kuş tüyüymüşçesine havaya atmasını sağladı. Kapıyı açtığında karşısında bu sefer gerçekten iri yarı bir adam vardı ama bu adamı tanıyordu. Onun o iri silüetine âşıktı hatta.
“David !!” diye çığlık atarak adamın omuzlarına atıldı ancak adamın da ona sarılabilmesi için elindeki paketleri bırakması gerekiyordu. Adam kahkaha attı ve küçük karısının ayaklarını yerden keserek salonun ortasında döndürmeye başladı.
Çocuklar bu sefer sevinç naraları atıyordu. Betty ise yerdeki hediyelerin üzerine atlamıştı çoktan. “İşte benim babam, Noel Baba’dan hediyeleri zorla da olsa almış bak !!”
Salondaki herkes açık kapıdan gelen soğuğa rağmen sımsıcak bir kahkaha attı.
Gözlerinden yaşlar boşalan kadın kocasının koyu renk gözlerine aşkla baktı. “Geldin,” dedi bir mucizeye tanık olurmuş gibi. Düşünmeye izin vermediği korkuları hep yüreğinin bir köşesindeydi ama kocası gelmişti işte.
“Geldim,” dedi adam boğuk bir sesle, “Geldim, Hope… Umudunu yitirmedin değil mi hiç?” Kadın hızla başını iki yana salladı. Adam sevgiyle gülümsedi ona. “İşte benim karım, o daima adının anlamını kalbinde taşır.” Karısını önce alnından sonra dudaklarından nazikçe öptü. “Mutlu yıllar kış bahçemin açılmış tek gülü”
O sırada bacağını çekiştiren bir şey hissetti ve en küçük kızları Daisy’nin onların yanına gelmeye çalıştığını gördü. Hızlıca eğilerek onu da kucağına aldı ve ufaklığı kocaman öperken tekrar karısına sarıldı. Diğer üç çocuk da hemen onların yanındaki yerini aldı. Hepsi tekrar bir arada olmanın şükrünü ilettiler onları yaratana…
Ve o an tüm yıllara bedel mutluydular… MUTLU YILLAR Yazan: @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________ Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
...ruhun şarkı söylerse, hayat seni mutlaka dansa kaldırır... |
| |