Aşk Yüreğe Düşünce
Ben kaçtıkça o beni kovalıyor.
"Bir daha aşka dair yazmayacağım! Bana aşkı yazdırmayın!" diye düşünsem de, ya aşk beni buluyor, yada aşıklar.
Ya aşk vuruyor yüreğime, yada yüreğimde aşk acıyor.
Bu sefer "aşk cinayetleri" başlıklı haberler takıldı gözlerime ve yüreğime. Neredeyse her gün gazete köşelerine yansıyor aşk cinayetleri. Yazık... Hem kızıyorum hem de üzülüyorum.
Aşkından intihar edenlere de katil olanlara da...
Ölenlere de, kalanlara da... Yakanlara da yananlara da...
"Aşk" zehir olmamalı. Aşk gibi bir duyguyla, "cinayet" gibi bir kavramı yan yana nasıl yakıştırıyorsunuz?
Aşk su gibi hayat vermeli insana... Ama zehir oluyor bazılarına. Neden?
Ne yaşamayı öğretebiliyoruz gençlere, ne de sevmeyi.
Ne mutluluğu anlatabildik, ne de imtihanı.
Ne hayatı anlatabiliyoruz gençlere, ne de ölümü.
Yaşamı, sevmeyi, mutluluğu, imtihanı, hayatı ve ölümü anlamayan bir gençten "aşkı" anlamasına beklemeye hakkımız yok.
Her şey birbirine karıştı.
Yaşlı bir bey, sabah erken evinden çıkmış, yolda ilerlerken, bir bisikletlinin kendisine çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Sokaktan geçen hemen yaşlı beyi en yakın sağlık ocağına ulaştırmışlar.
Hemşireler, yaşlı adamın yaralarına pansuman yapmışlar, ama 'biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini' söylemişler. Yaşlı bey huzursuzlaşmış, 'acelesi olduğunu, röntgen istemediğini' söylemiş.
Hemşireler merakla acelesinin sebebini sormuşlar. Adamcağız da "Karım huzurevinde kalıyor. Her sabah onunla kahvaltı yapmaya gidiyorum. Geç kalmak istemem" demiş.
"Karınızın siz gecikince sizi merak edeceğini düşünüyorsunuz herhalde?" demiş hemşireler.
Adam üzgün bir ifadeyle, "Ne yazık ki benim karım Alzheimer hastası ve benim kim olduğumu bile bilmiyor!" demiş.
Hemşireler hayretle, "Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor, neden onunla her sabah kahvaltı yapmak için koşturuyorsunuz?" diye tekrar sormuşlar.
Adam buruk bir sesle "Ama ben onun kim olduğunu biliyorum!" demiş.
Aşkı kavuşmak sanan, kavuşamadığı zaman kendi hayatını da karşısındaki insanın hayatını da zehir eden gençler için aldım bu hikayeyi buraya.
Gençler!
Kavuşmak için sevilmez. Bilmelisiniz ki "kavuşmak" kadar "özlemek"de güzeldir. Kim bilir belki "aşkın kendisi" kavuşmaktan daha güzeldir?
Gençler!
Kulak verin bu sese!
Aşk bilekte yaşanmaz, yürekte yaşanır.
Yürekte yaşanan aşk, kavuşamadığını kırmaz... Kıramaz... Çünkü kıyamaz...
"Mangal gibi yürek!" derler ya... "Aşk" içinde mangal gibi bir yürek lazım, yumruk olmuş bir bilek değil!
Aşkı yüreğinizde değil de bileğinizde yaşarsanız, o bilek yumruk olur...
O bilek tetik çeker... Hem kendine hem sevdiğine zarar verir, bileklerde yaşanan aşklar...
Hatırlarsınız belki o sahneyi. "Gönül Yarası" filminde Meltem Cumbul, sözlerini anlamadığı ama yüreğini titreten Kürtçe şarkıya ağlarken, "Abi bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerek?" diyordu. Ben çok beğenmiştim o sahneyi.
Aşk'ta öyle bir duygu işte... Anlayamaz, anlatamazsınız...
Ağustos sıcağında üşümek, kış soğuğunda terlemek gibi...
"İster bu cihanın aşkı olsun, ister o cihanın aşkı olsun, gerçek maşukta suret yoktur" diyor Mevlana. Ey her kıyıya vuran okyanus... Ey her ülkeden geçen gür ırmak... Coşmana devam et, akmanı sürdür. Çünkü sana muhtacız. Sana ve seni anlamaya ne kadar muhtacız ey Mevlana! Hele de konu "aşk" olunca...
Nasıl tanımlar, nasıl algılarsanız algılayın. Ama "aşk cinayeti" kavramı asla doğru bir kavram değildir.
Bencil, egoist, merhametsiz insanlar aptallıklarını tescil ettirmiş oluyor aşk cinayetiyle. Bu sadece duygusal bir cinnet...
Sevdiğinin canını alan bir insanın sevgisine kim inanır?
Evladını boğarak öldüren bir annenin sevgisi ne kadar sevgi ise, aşk cinayeti de o kadar aşktır.
Aşka dair yazmayacaktım ama yine yazdım. Aşk yazılacak bir duygu değil. Yazılamaz, yaşanır. Aşkı yazmakta zor yaşamakta...
Allah yaşayanlara sabır versin!
Aşkı yazarken bazen ellerim acıyor...
Tıpkı yüreğim gibi...
Sait ÇAMLICA |