Cevap: Yazıyorum çünkü içimde susturamadığım bir ses var.
*Bu sıralar çok gergin durumdayım. Her şeye çatıyorum,herkese sinirleniyorum.
Eskiden böyle değildim 5 sene önce kadar daha sessizdim öfkemi bile içime atandım. Şimdi ne değişti? Benimle birlikte pek çok şey.
*Bu iş beni çok stres altına sokuyor. Hep daha iyisini yapmak istiyorum her konuda böyleyim bu da bünyemde aşırı strese neden oluyor bunun sonucunda da sigaraya daha çok sarılıyorum. Komik,üniversite zamanımda asla sigara kullanmayan biriydim hayatı boyunca ve oda arkadaşımın bile sigara kullanmamasını istemiştim. Değişiyor tabi bir şeyler,ama yine bırakacağım bu bağımlılığı fakat şimdi değil şimdi başka bağımlılıklarıma çözüm olmalıyım.
*Mükemmel bir arkadaş değilim. Bu yazı tamamen kendimi eleştirme olacak sanırım.
Ararım derim arayamam,buluşalım derim onun da tarihi şaşar ama seviyorum arkadaşlarımı onlar için de her şeyi yapacak biriyim bu yaz üniversiteden yakın dostum evlenecek nikah şahidi olacağım. Onun yeni hayatına adım atmasına şahit olacağım hoş bir durum da eskiden olsa daha bi duygusallaşırdım bu konuda şuan çok sıradan bir olay gibi geliyor.
*Daha bir şeyler anlatmak istiyordum ama sıkıldım. Günümün şarkısı olsun. The Smiths*Asleep Günümüzün şiiri de olsun bari gerçi uzun zamandır şiir okumuyorum da neyse. Yeniden Doğuş
tüm varlığım benim, karanlık bir ayettir
seni, kendinde tekrarlayarak
çiçeklenmenin ve yeşermenin sonsuz seherine götürecek.
ben bu ayette seni ah çektim, ah
ben bu ayette seni
ağaca ve suya ve ateşe aşıladım!
yaşam belki
uzun bir caddedir, her gün filesiyle bir kadının geçtiği, yaşam belki
bir urgandır, bir adamın daldan kendini astığı,
yaşam belki okuldan dönen bir çocuktur,
yaşam belki, iki sevişme arası rehavetinde yakılan bir sigaradır,
ya da birinin şaşkınca yoldan geçişi,
şapkasını kaldırarak,
başka bir yoldan geçene anlamsız gülümsemeyle ‘günaydın’ diyen.
yaşam belki de o tıkalı andır,
benim bakışımın senin buğulu gözlerinde kendini paramparça yıktığı
ve bir duyumsama var bunda
benim ay ve karanlığın algısıyla birleştireceğim.
yalnızlık boyutlarındaki bir odada,
aşk boyutlarındaki yüreğim,
kendi mutluluğunun sade bahanelerini seyreder,
saksıda çiçeklerin güzelim yok oluşunu
ve senin bahçemize diktiğin fidanı
ve bir pencere boyutlarında öten
kanarya ötüşlerini. ah..
budur benim payıma düşen,
budur benim payıma düşen,
benim payıma düşen,
bir perde asılmasının benden aldığı gökyüzüdür,
benim payıma düşen, terk edilmiş merdivenlerden inmektir
ve ulaşmaktır bir şeylere çürüyüşte ve gurbette,
benim payıma düşen anılar bahçesinde hüzünlü gezintidir. ve ‘ellerini
seviyorum’ diyen
sesin hüznünde ölmektir... ellerimi bahçeye dikiyorum,
yeşereceğim, biliyorum, biliyorum, biliyorum
ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
yumurtlayacaklardır..
küpeler takacağım kulaklarıma
ikiz iki kızıl kirazdan
ve tırnaklarımı papatya çiçekyaprağıyla süsleyeceğim.
bir sokak var orada,
aynı karışık saçları, ince boyunları ve sıska bacaklarıyla
küçük bir kızın masum gülüşlerini düşünüyorlar
bir gece
rüzgarın alıp götürdüğü.
bir sokak var benim yüreğimin
çocukluk mahallesinden çaldığı,
zaman çizgisinde bir oylumun yolculuğu
ve bir oylumla gebe bırakmak zamanın kuru çizgisini
bilinçli bir imgenin oylumu
aynanın konukluğundan dönen.
ve böylecedir,
birisi ölür
ve birisi yaşar.
hiçbir avcı,
çukura dökülen hor bir arkta inci avlamayacaktır.
ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
okyanusta yaşayan
ve yüreğini tahta bir kavalda
usul usul çalan küçük hüzünlü bir peri
geceleri bir öpücükle ölen
ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan.. Furuğ Ferruhzad (1935 – 1968) |