HerakLes Ç. - İstanbul Yanıyor
"bu forumda yazılanların hiçbiri doğru değildir" cümlesinden güç alarak, olayda geçen kişilerin ölmesi/emekli olması/izini kaybettirmesini de göz önünde bulundurarak anlatıyorum. bu gerçek bir anarşik hikayesidir. HerakLes Ç- İstanbul Yanıyor.
lise son sınıftayken okul başkanı seçimleri yapıldı. biz baya kulis yaptık (hazırlık sınıflarına dalıp bize oy verirseniz futbol turnuvası düzenlenecek diyorduk, biz futbol sevmiyoruz diyenleri "ne demek ulan futbol sevmiyorsunuz, o zaman öncelikle size futbolu sevdireceğiz, bak bu amokachi" şeklinde ikna ediyorduk. kızlara da ofsaytı anlatacağım vaadini verdim ama benzin 1 tl olacak desem daha iyiymiş. cem uzan bu kadar sallamadı arkadaş, koltuk sevdası yüzünden kendimi kaybetmişim resmen. neyse vaat sonuçta, tutulmamak üzere verilen söz manasına geliyor türkçede aç bak tdk'ye.) benim arkadaşım okul başkanı seçildi. ben de futbol oynuyorum, okul takımında oynuyorum falan. ben spor kolu başkanı olmak istiyorum dedim adama, 12 saniye sonra falan spor başkanı oldum.
bundan 2-3 ay sonra beden eğitimi öğretmenimiz beni odasına çağırdı, şimdi yalan olmasın tam hatırlamıyorum ama bir şeye yardım için kermes düzenleyip kazandığımız parayı bağışlayacağız işte. yapabilir miyiz dedi, dedim ben çocuklarla bir görüşeyim gerekli düzenlemeleri yapsınlar size bilgi gönderirim. sepetten voleybol topunu çıkarıp kafama fırlattı. tamam tamam dedim konu mühim ben bizzat ilgilenicem. futbol topunu attı bu sefer de kafama. dedim daha ağır bir şey yok mu orda, gülle falan. tam çıkarıyordu ki kaçtım. çok iyi anlaşırdık severdi beni sağolsun yani.
şimdi bizim okul öyle bir yerdeydi ki etrafında hiçbir şey yoktu, her gün kantinden adana dürüm yemek zorunda kalıyorduk. bir kere atatürk lisesindeki adamlara özenip "olum onlar okuldan kaçıyorlar biz de kaçalım" deyip okuldan kaçtıktan 15 dakika sonra gidecek bir yer bulamayıp okula geri dönmüştük. futbol turnuvasında öne geçen takım topu okulun dışına atınca maç bitiyordu. giden top geri gelmiyordu. biz bu kermes olayını bütün okula duyurduk, sınıfları falan ayarladık kermes başladı. kantinin çok izbe bir köşesinde, koridor gibi bir yerde anne eli değimiş mis gibi sigara börekleri, çörekler, poğaçalar, kekler satılmaya başlandı, ilaç gibi geldi bize de. değişik bir şeyler yemiş olduk. o gün baya da para topladık, mutluyuz.
ertesi gün kantinci gitmiş müdüre şikayet etmiş böyle bir şey olmaz benim işim baltalanıyor diye. müdür de geldi kermesi yasakladı mı. oyun alanı yok, en ufak bir aktivite yok, dağın başındayız, komando mu yetiştiriyorsun öğrenci mi belli değil. (bu arada kravat bordoydu lan bizim. özel timdik biz. bordo kravatlılar.) ergeniz, yardım için para topluyoruz ve sen bunu engelliyorsun ha deyip harekete geçtik. haftanın bir saati, bütün sınıf başkanları ve okul başkanın toplanıp okul sorunlarını konuştuğu bir organizasyon var. arkadaşla konuştuk, anlaştık ben de gittim toplantıya. bunlar konuştu etti, toplantının sonunda:
"arkadaşlar kermes olayını biliyorsunuz yardım parası topluyoduk, kantinci müdüre şikayet etti artık yardım parası toplayamayacağız. bu sebepten biz hasan'la konuştuk, ben ve hasan bu hafta kantinden alışveriş yapmayacağız mesela."
hiç tepki vermediler. orda "mesela"nın bir anlamı vardı bence. sanki ben 40 tane sınıf başkanını karşıma almış hasan'la olan gelecek planlarımı anlatıyor gibi hisssettim kendimi. "sonra da hasan'la pes atarız belki. bilmiyorum..." hasan'a "olum bunlar nasıl sınıf başkanı olmuş bu seçim sistemini değiştirmek lazım, barajı falan kaldıracaksın gerçek demokrasi bu deyil" dedim. spor kolu başkanı olduğum için güç bizde sonuçta yani. neyse moralimiz bozuldu çıktık gittik. arkadaş, 2 teneffüs sonra okulda bir dedikodu yayılmış, "kermesi kaldırttı yardım toplamamıza izin vermedi kantinden mal almıyoruz" diye. meğer sınıf başkanları da meselaymış orda. herkes meselaymış. heyecanla ertesi günü beklemeye başladık.
ertesi gün sabah ilk teneffüste hemen kantine gittik nolacak diye. ilk teneffüs olmasına rağmen aşırı bir kalabalık vardı. herkes izlemeye gelmiş meğersem. kimse bir şey almadı ama asıl öğle teneffüsünde belli olacaktı her şey çünkü öğlen 40 dakika izdiham oluyordu orda. ikinci teneffüs yine gittik yine kimse bir şey almadı. üçüncü teneffüs yine kimse bir şey almadı. öğle teneffüsü geldi, normalde kantine koşarak gidiyorduk sıra kapalım diye, bu sefer de koşarak gittik ama sıra kapmaya değil. kantine vardığımda karışık sandviçleri, tostları hazırlamış kantinci çalışanları (çok satıldığı için yetişemiyordu, önceden hazırlıyormuş) ve karşısında öylece bakan 50 tane çocuk...
normalde okul kantininde izdiham oluyor diye turnike sistemi var. sıraya girerek ilerliyorsun. orada kimse yok şimdi. herkes karşısına geçmiş öylece adamları izliyor, adamlar da çocukları izliyor niye gelmiyorlar diye. "gel bak sana sandviç vericem..." hayatının şokunu yaşadılar. kalabalık gittikçe arttı, o kantin hiçbir zaman o kadar kalabalık olmadı ama bir tane bir şey alan yok. 600 kişi 2 saatte örgütlendi ve ertesi gün bunlar oldu. o zaman twitter falan yok lan, anamızdan babamızdan öğrendiğimiz neyse onu kullanıyoruz: dedikodu. bundan sonrası ise öğrenciler için bir eğlenceye dönüştü.
turnikeye 10 kişi girip hiçbir şey almadan çıkanları mı ararsın, durmadan turnike sisteminin etrafında dönenleri mi... adamların suratına bakıp bakıp kahkaha atan çocuk vardı ya.
-adana var mı?
+var
-bak bende de simit var evin ordaki fırından getirdim
-şey istiyorum ben. bu değil böyle... daha başka bir adı vardı. neyse ya tamam vazgeçtim teşekkürler.
daha sonraki zamanlarda birkaç bir şey alan oldu tabii. ama bilerek isteyerek adamların yanına gidip bedava dürüm yiyenler de oldu. üç-beş tane dürümünün peşinde olan yalaka adam işte. 2-3 gün bu eylem sürdükten sonra, istiklal marşı merasiminden önce kantinciye müdür tarafından mikrofon uzatıldı. "yardım tabii güzel şey ben bilmiyodum bilsem ben de yardım ederim, en çok yardımı ben ederim, kermes yapılsın." şeklinde aslında ne kadar da iyi bir insan olduğunu dile getirdi, güyya biz de yedik ve kermes tekrar açıldı. kantinci: 2 yıl sonra kafasında yan yatmış bone, çıplak elle dürüm kesip naylonlu eliyle para alıp verirken uğur dündar'a yakalandı. "olması gereken bu" diye savunma yaptıktan sonra uğur dündar gazeteceliğe uzun süre ara verip köşesine çekildi. kantincilerin karşısına geçip kahkaha atan çocuk: üniversitede iletişim bölümü okurken ek iş olarak sözde komedi dizilerine kahkaha efekti yaptı. daha sonra saba tümer'in yanında staja başladı. bahisçiler hangisi daha önce gülmekten ölür iddiasında saba tümer'e 1.7, bu çocuğa 1.6 veriyor. üç-beş dürümcü çocuk: yiğit bulut'un yanında işe başladılar. aralarından bir tanesi işe gelirken yeterince jöle sürmediği gerekçesiyle işten çıkarıldıktan sonra berber dükkanı açtı. "jöle sürüyo musun abi, sürme bak jöle, delirtmeyin beni" şeklinde müşterilerinin kafasını ütülüyor. kantinde ne isteyeceğini bilemeyen çocuk: ileride "slogan bulamadım" cümlesini duvarlara yazdı. kantincilerin karşısına geçip bakan çocuklar: büyüyünce duran adam oldular. okul başkanı ve spor kolu başkanı: "kitleleri arkamızdan mı sürüklüyoruz lan yoksa biz" derken bir tanesi en son 2 sene önce tuzla'da bir barda sipariş alırken görüldü, diğeri forumda moderatör oldu. ya da olamadı. işte bütün "mesela" bu.
__________________ Sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye, bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan. Yazmanın eziyeti öğretecek bana; Hayat sahip olduklarımızın dışında kalanlarmış meğer. |