Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Bir 20'lik Diş Hikayesi
tam 5 sene önce. kışın boğazım ağrıyor, sıcak bir şeyler içiyorum geçsin diye. geçmiyor. 2-3 gün bu durum sürdü, yutkunurken bile zorlanıyorum. "hastalığın gelişi 3 gün sürüyor bu sefer öldürecek herhalde beni bu grip" diye düşünürken bir gece arka dişime bir ağrı girdi. noluyor lan deyip hemen dişçiden randevu aldım. önce inceledi 20'lik diş çıkıyor dedi adam. ben 27 yaşındayım olamaz öyle bir şey dedim. "bu benim hiç aklıma gelmemişti, haklısın" deyip diplomasını yaktı herif gözümün önünde.
ne o zaman 20'lik diş koyuyolar adını. daha 20'sinde çıkanı görmedim. bu konuda bu kadar iddialı olmak neden? yirmili yaş dişi de geç, ne sen yorul ben ben yıpranayım. adam röntgen çektirelim dedi. gittim ağzıma bir şey yerleştirdi, çenemin arasına bir şey soktu, onu ısır dedi kadın çıktı hemen. o radyasyona maruz kalmayacak ya. kaçıyor hemen. öyle kaçınca da kendimi kötü hissediyorum. radyasyonla seni baş başa bıraktığını çok hissettiriyor kadın. bir işi varmış gibi çıksa bari röntgeni çekerken.
röntgeni alıp götüreyim dedim. kadın biz yollarız dedi. teknoloji bu kadar gelişti demek ha deyip doktorun odasına geri gittiğimde doktoru röntgeni incelerken buldum:
-neymiş doktor bey 20'lik diş miymiş
-yok 20'lik diş değil bu
(burada gerçekten şaşırdım. dişim ağrıyo ama kanser miymişim neymişim yani amk)
-nasıl? neymiş peki?
-yaratık bu. yaratık çıkmış ağzında
adam benle dalgasını geçtikten sonra bu dişi burada alamayacaklarını, ameliyat gerektiğini, başka tam donanımlı bir hastaneye yollayacaklarını söyledi. adı diş hastanesi olan bir hastanede, 20'lik dişimi çekemeyeceklerini açıkladı bana doktor yani. teknoloji o kadar da gelişmemiş demek deyip adamın önerdiği hastaneye gittim.
bu gittiğim hastane de araştırma hastanesi, önce sana öğrenciler bakıyor, sonra hocası geliyor o bakıyor. öğrenci rahatsızlığımı sordu, anlattım. sonra hocası geldi, öğrenciye rahatsızlığımı sordu. öğrenci ona anlattı. ben öğrenci adını-soyadını, öğrenci numarasını üstüme tahta kalemiyle yazsın, hocası da üstüme 100 yazıp imzalasın diye bekledim ama yapmadılar o kadar. hasta koltuğunda sınav kağıdı gibi yatıyorum öyle. yapsınlar tabii öğrensinler de 3 ay sonraya randevu verdiler lan adamlar. 3 ay içinde ağrısa ne bok yiyeceğim hiç belli değil yani. bir de 3 ay sonrasına randevu verdiler derken gerçekten onlar veriyor. hiç sana o gün müsait misin falan diye sormuyorlar. yazıyor direkt öyle, sen geliyorsun. gelmezsen gelme onlara ne ki. işin enteresan tarafı 3 ay boyunca hiç ağrımadı diş. 3 ay sonra vakit geldiğinde, "bir kere ağrıdı, sonra bir daha ağrımadı, durduk durmadık yere kesip biçecekler şimdi, gitmesem mi acaba" düşüncesi hakim olsa da o kadar uğraştım ameliyat günü aldım, gideyim bari deyip sabahın köründe kalktım gittim. yine öğrenci olan çocuk ağzımın içine 2-3 tane iğne yaptı uyuşturucu. benim de nasıl uykum var gece geç yatmışım zaten. hasta koltuğu da rahat geldi. kapattım gözlerimi dinlendiriyorum. adam kaldırdı:
-abi iyi misin? abi? (dürtüyor eliyle)
-ha? noldu?
-nasılsın abi? öyle gözünü falan kapattın bi kendinden geçtin.
-yok ya gece geç yattım da ben biraz
-haa korktum ben de aşırı doz mu verdik diye Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
"öyle olabiliyo mu lan" deyip uzatacaktım da korkumu içime attım. çocuğu da germek istemedim daha çok. konuyu bir şekilde "beni sen mi kescen"e getirdim. hoca yapacak dedi, rahatladım. çünkü adam bana verdiği dozdan emin değil, ağzımın içine yaptığı 2 tane iğneyle beni bayıltacağını sanıyor. gerçi o iğneleri de o kadar küçümsememek lazım. dudaklarımda hala uyuşukluk var. dilimi yukarı çıkarıyorlar da birden aşağı bırakıyorlar sanki. lunaparktaki uçan halının bünyeye hissettirdiğini sadece dilimde yaşadım. dili olsa da söylese.
ameliyat yarım saat sürdü. yapan adam baya bir şey denedi üstümde. önce damağı kesmeden almaya çalıştı dişi. olmadı tabii. sonra başka bir şeyler daha yaptı. bana aşırı doz verdiğini sanan çocuk da ağzıma aspiratör tutuyor. kendi kanımda boğulmayayım diye, birkaç kere teşebbüs ettim de çocuk kurtardı beni. doktor "birazdan bir çıt sesi duyacaksın korkma" diyor. hakikaten de çıt sesi çıkıyor sonra. 4 kere tekrarlandı bu. üçüncüyü söylediğinde "ulan bu herif benim çene kemiğimi mi kırıyor acaba şu an" diye işkillendim. acımamasına rağmen içim bir garip oldu adam kemiklerimi mi kırıyor napıyor belli değil. çıt sesi geliyor da benden geliyor o ses, nereme napıyorsun onu söylesene. ağzımın içinde 2 tane el, 3-4 tane garip alet var, bana yer kalmamış. hannibal'ın adamın beyninin bir kısmını çıkarıp tavada pişirdikten sonra adama yedirdiği sahnede hissettim kendimi. o da öylece yemeğini bekliyordu, yazık. kendi beynini yiyeceğinden haberi yoktu. ben de "çıt" sesi gelecek diye bekliyorum, gelince seviniyorum falan. "hakikaten geldi haa" diyorum gerizekalı gibi. adam doktormuş gerçekten biliyor işi diyorum. adam çenemi kırıyor orda lan.
sonradan diş hekimi bir arkadaşıma sordum, çenemi mi kırdı bu herif benim dedim. yok kırılsa duramazdın dedi. 5 sene diş hekimliği okuduktan sonra aldığım cevap yeminle bu. en iyi diş macunu hangisi diye de sordum, sizin de hep aklınızda bu soru vardır diye söylüyorum, diş macunu önemli değil önemli olan diş fırçası dedi. en iyi diş fırçası hangisi peki dedim. en iyi diş fırçası senin bildiğin diş fırçasıdır dedi. ben diş fırçası bilmiyorum dedim. bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp dedi. diş çene kemiğinden ayrılırken o çıt sesi çıkıyormuş güya. ben pek inanmadım, hala adamın 4 hamlede çene kemiğimi kırdığına inanıyorum.
20 dakika geçtikten sonra birden kalkıp kaçmayı düşündüm. her ne kadar uyuştursalar da dişin kökünde hissediyorsun bütün hareketleri. hele ameliyat sonrasında uyuşturucu etkisi geçtiğinde adamın yaptığı bütün müdahaleler anlam kazanıyor. orda demek ki burayı kesiyormuş diyorsun. damağımı keşkül gibi yapmış adam. çenem sanki benim çenem değil, vücuduma ek olarak yanda duruyor. ameliyat sonrası 4 gün boyunca yemek yerken çok zorlandım. zeytini çatalla, bıçakla çekirdeğinden arındırarak yedim. 5 tane zeytin yemek için 15 dakika harcadım. ama yedim yani. öyleyim ben de. illa yiyeceğim onu, evet. normalde hastasındır, ameliyat olursun düzelirsin falan. ağrımıyordu ki lan zaten bu. ne diyeceğimi bilemedim son olarak yani. "geçti çok şükür, şimdi daha iyiyim" falan diyemiyorum. artık zaten çekildiği için ileride ağrıyıp ağrımayacağını da bilemiyorum. ağrımadığı her gün için sevineyim mi şimdi, "çektirmesem belki şimdi ağrıyordu, ne güzel çektirdim oh" mu diyeyim. napayım yani. hayatımda olduğum en saçma ameliyattı.
not: ameliyat olduktan sonra ağzınızda devamlı birikecek kanı tükürmeyin, yutun. tükürdükçe yenisi geliyor çünkü. yuttukça da yenisi geliyor ama 2 saat içinde duruyor o. öbür türlü durmuyor, tükürerek kan kaybından ölebilirsiniz. pipetle de bir şey içmeyin, ağızda vakum yaratmayacaksınız yani. ben vakum yaratmamak için filmlerde vurulan karakterler gibi boynumu aşağıya doğru büktüm, ağzımı açtım, kalbimi tuttum bir yandan, yer çekimi etkisiyle ağzımdan kan akıyor. "gerçekten ölüyor muyum , vurulduk mu, önemli karakter diziye veda mı ediyor, sonumuz böyle mi olacaktı, hey gidi şanlı HerakLes kahpe kurşunlara geldin demek" diye havaya girmiş aynada muhteşem ölümümü izlerken abim girdi banyoya. arkadaki klozete şar şar işemeye başladı. bütün atmosfer bozuldu. mafya dizisinden çıkarak lavabonun önünde, üstümde beyaz atletle belirdim bir anda. yine ölmemiştim.
__________________ Sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye, bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan. Yazmanın eziyeti öğretecek bana; Hayat sahip olduklarımızın dışında kalanlarmış meğer. |