Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Kasım 2014, 19:07   #3
Çevrimdışı
PySSyCaT
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Alparslan Türkeş




ORTAOKULU BİTİRİNCE SUBAY OLMAYA KARAR VERDİ
1571 yılında Osmanlı topraklarına katılan Kıbrıs, 1878 yılında İngilizlere geçici bir süreyle verilmişti. 1918 yılında Birinci Dünya Savaşı’ndan mağlup olarak çıkan Osmanlı Devleti’nin elinden Kıbrıs’ı İngilizler almışlardı. Kıbrıs yönetiminin İngilizlerin eline geçmesiyle adada Rum nüfusu artmış, Türk nüfus azalmıştı.
İngiliz yönetimine tahammül edemeyen Türkler, anavatana göçüyorlardı. Alparslan Türkeş’in ağabeyleri Mehmet Ragıp ve Ahmet Kazım, 1924 ‘te imzalanan Lozan Antlaşmasının bazı haklarından faydalanarak Adana’ya göç ettiler. 1932 yılında ortaokuldaki öğretmenlerinin etkisiyle subay olmaya karar veren Alparslan, ailesini ikna ederek Türkiye’ye göç etmelerini sağlamıştı.


HEDEF KULELİ ASKERİ LİSESİ
3 Haziran 1933 tarihinde Viyana adlı bir İtalyan gemisiyle Lefkoşe’den hareket ederler ve Tuzla’ya gelirler. Oradan İstanbul’a geçerler. Alparslan Türkeş’in tek bir hedefi vardır: Kuleli Askeri Lisesi.


“Türk Milliyetçiliği, her çeşit taklitten arınmış, kendi cemiyetinin değerlerine bağlı ve o değerleri geliştirici bir harekettir. Türk gençliği, Türk milletinin geleceğinin biricik ümidi ve kurtuluş kaynağıdır.”
Alparslan Türkeş

KIBRIS ELBET BİZİM OLACAKTIR
Alparslan Türkeş, Viyana gemisiyle askeri lisede okumak için Türkiye’ye ailesi ile birlikte gelirken Kıbrıs adası, İngiliz idaresinde ve Rum baskısı altındaydı. Alparslan Türkeş, daha o yaşlarda büyük bir bilinçle Viyana gemisinden Kıbrıs’a bakarken şöyle mırıldanıyordu:
“Kıbrıs’ı elbet birgün kurtaracağız.”


O YILLARDA KIBRIS TÜRKLERİ’NİN ASKERİ OKULA GİRİŞİNDE
BÜYÜK PROBLEMLER YAŞANIYORDU

Alparslan Türkeş’in Kuleli Askeri Lisesine kaydı oldukça güç şartlarda olmuştu. Kıbrıs Türkleri’nin İngiliz pasaportu taşıyor olmaları ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı kabul edilmemeleri Kıbrıslı gençlerin askeri okullara girmelerini engelliyordu. Alparslan Türkeş’in askeri okula girmek için yaptığı başvuru Türk vatandaşı olmadığı gerekçesi ile kabul edilmemişti. Daha sonra CHP İzmit milletvekili Sırrı Bey’in ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın devreye girmesi ile Kıbrıslı gençlerin Kuleli’ye ön kayıtları yapılır. Kesin kayıtları ise Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığına kabul edildikleri zaman yapılacaktır.

ALPARSLAN TÜRKEŞ, SOYADINI TARİH KİTAPLARINDAN BULDU
1934 yılında soyadı kanunu çıkmış, Alparslan Türkeş’in ailesiyle birlikte T.C. vatandaşlık başvuruları da kabul edilmişti. Onların da soyadı almaları gerekiyordu. Babası nüfus müdürlüğüne gidip “Koyunoğlu” soyadını almak istediğini söylemiş, ancak kabul edilmemişti. Çünkü, o yıllarda aile lakabından ziyade Öztürkçe isimlerin soyadı olarak alınması tavsiye ediliyordu. Alparslan Türkeş ve babası, tarih kitaplarını karıştırıp tarihi Türk isimlerini bir liste yaptılar. Altay adını soyadı olarak almak istiyorlardı ama bu soyadını alanların çok olduğu kendilerine ifade edilmişti. Nüfus memuru Türkeş ailesinin hazırladığı Öztürkçe isim listesinin ikinci sırasındaki “Türkeş” isminin soyadı olarak daha uygun olacağını ifade ederek bu adı seçmişti. Alparslan Türkeş’in Adana’da bulunan ağabeyleri Mehmet Ragıp ve Ahmet Kazım, 1934 yılında “Türkiş” soyadını almışlardı.

“TÜRKEŞ” ADI NEREDEN GELİYOR?
Türkeşler, İli nehri civarında oturan bir Türk boyunun adıdır. Göktürk devletinin dayandığı esas topluluk olan Onoklara mensup bir topluluktur. Bu boy, Türklerin göçebe hayattan yerleşik hayata geçişinde önemli görevler görmüştür. Ayrıca, Alparslan Türkeş’in mensup olduğu Avşar boyu içerisinde Terkeşli/Türkeşli adını taşıyan oymak adlarına rastlamak mümükündür.


KRONOLOJİ:
Yıl 1936: Alparslan Türkeş, Kuleli Askeri Lisesi’ni pekiyi derece ile bitirdi.
Yıl 1936: 25 Ekim’de Ankara’da Dikmen sırtlarında bulunan Harp Okulu binasında eğitimine başladı.
30 Ağustos 1938: Harp Okulunu asteğmen olarak bitirdi.
İlk görev yeri: Isparta
28 Şubat 1939: Teğmen rütbesine atandı.
5 Eylül 1939: Isparta’da Muzaffer Hanımla nişanlandı.
14 Ocak 1940: Muzaffer Hanımla evlendi.
27 Kasım 1940: Türkeş ailesinin ilk çocuğu “Ayzıt” dünyaya geldi. Çocuğun isim babası ünlü edebiyatçı Nihal Atsız idi.
Görev yerleri: ll.Dünya Savaşı yıllarındaki görev yerleri şöyledir: Balıkesir, Bandırma, Edincik, Erdek ve Marmara Adası.
30 Ağustos 1942 : Üsteğmenlik rütbesine atandı.
18 Ocak 1943: İkinci çocukları “Umay” dünyaya geldi. Doğum yeri: Marmara Adası
(Bugün Hacettepe Üniversitesi Halk Edebiyatı profesörü olan Umay Günay Hanımefendi)



“Biz ne başkalarına uşaklık etmek ne de başkalarını uşak olarak kullanmak istemeyiz.”
Alparslan Türkeş

1944 TURANCILIK DAVASI
13 Haziran 1944‘te Üsteğmen Alparslan Türkeş, Hüseyin Nihal Atsız ile mektuplaştığı ve Turancı olduğu gerekçesi ile tutuklandı ve Tophane’de askeri cezaevine kondu. O yıllarda birçok Türk aydını Türkçülük-Turancılık suçu işlemiş kabul ediliyordu. İsmet Paşa yönetimi, Türk Milliyetçilerini düşüncelerinden dolayı suçlu kabul ediyordu.
Türkçülük-Turancılık davasında Alparslan Türkeş ile birlikte tutuklananlar arasında birçok ünlü bilim adamı, yazar, şair ve düşünür de vardı: Hüseyin Nihal Atsız, Hüseyin Namık Orkun, Nejdet Sancar, Prof.Dr.Zeki Velidi Togan, Prof.Dr.Reha Oğuz Türkkan, Orhan Şaik Gökyay, Fethi Tevetoğlu, Hasan Ferit Cansever...
13 Haziran 1944’te tutuklanan Üstteğmen Alparslan Türkeş, 4 Eylül 1944 tarihinden itibaren 23 Türk Milliyetçisi ile birlikte yargılandı. 29 Mart 1945 tarihinde İstanbul 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi, Alparslan Türkeş’e 9 ay 10 gün hapis cezası verdi. Bu tarihte 9 aydan daha fazla bir süreyi zaten hapis hayatıyla geçirdiği için salıverildi.Aynı davada Prof.Zeki Velidi Togan’a 10 yıl ağır hapis, Nihal Atsız’a 6,5 yıl, Nihal Atsız’ın kardeşi Nejdet Sancar’a da 5,5 yıl ağır hapis cezası verilmişti.

Bu dava Türk Hukuk Tarihi’ne kara bir leke olarak geçti. Mahkeme öncesi “tabutluk” adı verilen hücrelerde kalan sanıklara ağır işkenceler yapılmış ve ifadeleri alınırken de tırnakları sökülmek suretiyle bir büyük insanlık ayıbı işlenmişti.
Bu tarihte İsmet İnönü ve devrin yönetiminin baskıları ile Türk Milliyetçileri, düşüncelerinden dolayı ağır baskı ve işkenceden sonra, Türk adaleti tarafından mahkum ediliyorlardı. İşin garip tarafı T.C.Anayasası’nda ve Ceza Yasalarında “Türkçü/Turancı veya Türk Milliyetçisi” olmak suç mu teşkil ediyordu? Hayır. İşte bir başka çelişki de buydu. Suç olamayan bir fiilden dolayı mahkum olmak. Savcı böyle bir düşüncenin suç olamayacağını biliyordu ama devrin yönetimi bütün siyasi baskısını Türk adaletinin üzerine koymuş ve böyle bir siyasi kararı onlara imzalatmıştı.

13 Aralık 1944 yılında üçüncü kızı “Sevenbike” doğmuştu.


“Türklük bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.”
Alparslan Türkeş

YARGITAY, TURANCILIK DİYE BİR SUÇUN OLAMAYACAĞINA KARAR VERDİ
1946 Yılında Askeri Yargıtay, kanunda suç olarak yazılmayan bir fiil ve görüşten dolayı kimse suçlanamaz ve ceza göremez, diyerek ve 1 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesi’nin tarafsızlığını yitirdiğini belirterek kararı bozdu. Dava yeniden görüşülmek üzere İstanbul 2 Numaralı Sıkıyönetim Mahkemesine gönderildi ve mahkeme bütün sanıkların beraatına karar verdi. Böylece Türk adaleti bir mahkemenin siyasi baskılarla aldığı yanlış kararı ancak iki yılda düzeltebildi. Geride birçok insanda derin yaralar ve acılar bırakarak...


5 Şubat 1948: Dördüncü kızı Selcen dünyaya geldi.


“Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.”

Alpaslan TÜRKEŞ


“Yıl 1944...Bulgaristan’da Müslüman Türk mezarlarını dozerlerle yıkan Bulgar devletini protesto için nümayiş yapan bir grup genç... Milli Şefin ve Tek Parti’nin iyice azıttığı bir dönem!...
Türk düşmanı Bulgar devletini korumak ona söz söyletmemek için tabutluklarda işkenceye tabi tutulan birkaç Türk yiğidi!... Tek partiye kulluk yerine, millete hizmetkar olmayı ahdetmiş birkaç Alperen!... 83 kişi tutuklanır... 15 kadar tabuta benzer bir hücreye konur! Tepelerinde 1500 mumluk ampul, hararet 60 derece civarında, açlık ve susuzlukla beraber süren işkenceler!... 27 yaşında bir yiğit Alparslan Türkeş, Hikmet Tanyu, Reha Oğuz Türkkan ve diğerleri... Zulmün, diktatörlüğün, faşizmin en azgın uygulamalarının yapıldığı acı bir dönem...
Dr.Hasan Moğol, Ortadoğu, 9.4.1997


__________________
#MustafaKemaLAtatürkTorunuyum..ღ ❦

{22~02~`22..∞}
{09~09~`22..ღ}
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet bizimmekan