Tekil Mesaj gösterimi
Alt 17 Ağustos 2014, 16:56   #2
Çevrimdışı
AftieL
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Postmodernizmin Teolojik Anlamı




C-Potstmodernizmde Dört Ana Tema


Potmodernizme en azından dört ana temanın varlığı anlaşılabilir.[29][29] İlki, klasik ****fizik düşüncenin reddedilmesidir. Bu bir bakıma Batı düşüncesinin çoğunun temelini oluşturan söylem ötesi (sözle ifade edilemeyen) felsefî düşüncesinin bir reddididir. Gerçekliğin tabiatı, nesnel gerçeklikte değil aksine olağanüstü dilsel olayda bulunmaktadır. ****fizik objektivitenin yerini, sosyolojik subjektivite almıştır. Klasik ****fiziğin reddi, tümdengelimsel teolojiden tümevarımcı teolojiye doğru değişen bir şekil almıştır. [30][30] Bu değişim, özgürlükçü teoloji ve şimdilerde modada olan birçok sosyo-politik teolojilerin temelinde de yatmaktadır.
Sosyolojik subjektiflik, insan özerkliğinin reddi anlamına gelen ikinci temaya götürmektedir. Konu yani insan, daima tarih, kültür, ekonomi, din, siyaset ve dünya görüşünü de kapsayan daha geniş boyuttaki sosyolojik matrisin (bir nesneye biçim veren şey) bir parçasıdır. Teoloji “uzaydan inme” değildir aksine sosyo-kültürel matris kompeksi içinde inşa edilmektedir.[31][31]
Bu iki temadan biri, çağdaş teolojide, teolojinin, Kutsal Kitap, inanç, ikrar ve dinî gelenekler gibi objektif kurumlarıyla ilişkisini kesmenin yollarını arayan “kurumsuzluk” olarak bilinen bir harekete götüremektedir.
Bu çerçevede teoloji, tarih ve kültürün sürükli değişen bağlamı içerisindeki toplumun ihtiyaçlarından doğmaktadır. Kutsal Kitap, inanç, ikrâr ve dinî gelenek sürekli değişmekte olan tarih ve kültürün birer parçasıdırlar ve bu nedenle de teolojik yaşam ve faaliyetin kurumları olarak hizmet veremezler. Teolojik inşa görevinde doktrinden çok daha fazla, ahlak merkezî bir konuma sahiptir. Bu nedenle, geleneksel teolojide olduğu gibi, ahlakın doktrinden çıkışından çok dokrin ahlâktan çıkar.
Postmodernizmdeki üçüncü tema ise, insan yaşamının pratik ahlâkî yönleri için ciddi endişeler taşıyan “uygulama” dır. Postmedorn düşünürler, Batılı olmayan kültür insanlarının sömürülmesi ve zülme uğramalarına sebeb olması nedeniyle modernizmin arkaplanını özellikle sert bir şekilde eleştirmektedirler. Feminist, kadıncıl, Amerikalı Afrikalılar, İspanyol ve diğer marjinal kitle teolojileri kadar, Batılı olmayan dünyanın bağlamsal teolojilerinin de “uygulama” özerinde bu kadar çok vurgu yapmalarının nedeni budur. Teoloji yalnızca düşünsel değil aynı zamanda yaşamsaldır da. Oysa felsefe (geçmişte) geleneksel olarak, günümüzde ise sosyolojik olarak Teolojinin “diyalog ortağı”dır. Artık “uygulamanın doğruluğu (orthopraxis)”, “inancın doğruluğu (orthodoxy)” nun yerine geçmiştir.
Dördüncü ana tema, güçlü bir anti-aydınlanmacı tutumdur. Hatta bazı postmodernistler, Batı’nın kendi değerlerini evrenselleştirme girişimlerini “entellektüel terorizm” olarak isimlendirmektedirler. “Uygulama” ve “anti-aydınlanmacı tutum” un birlikte ele alınması, Batı’nın reddini ve İslâm bilginleri için “çekici bir perspektif”i gerektirmektedir. Postmodern Teolojide, aynı zamana rastlayan “geleneksel kültürlerin derûnunu yeniden keşfetme teşebbüsü” ile birlikte “aydınlanmacı gelenek”ten kararlı bir kaçış sözkonusudur.
Sonuc, kilisede hiçbir bakış açısının baskın bir konum üstlenemediği bir “teolojiler çoğulculuğu”dur. Teolojik olarak söylemek gerekirse, biz yalnızca postmodern teolojileri değil aynı zamanda hem modernite öncesi hem de temel savları içinde moderini de kapsayan entellektüel bir pazarda yaşamaktayız. Bu teolojik çoğulculuk, teoloji ve Asya bağlamı içerisindeki görevini de derinden etkilemektedir.


D-Teolojinin Geleceği Konusunde Birkaç Sonuç Düşüncesi


“Teolojinin Geleceği” isimli yazısında Johann Metz Baptist şunu iddia eder: “Teologlar son üniversalistlerdir (sonuçta herkesin ilahî affa eriyeceğini düşünen kimse). Medeniyet ve kültür alanında açıkça artan bir şekilde yer tutan çekişmelerin yer aldığı biz insanlık âleminin geleceği, büyük ölçüde bu üniversalizmi korumaya bağlıdır”. Böylesine bir bakış açısı, içinde yaşadığımız modernitenin ruhuna ters düşmektedir. Zira meslek olarak teolojiyle uğraşan bizlerin Metz’in sözlerini ciddiye alması yerinde olacaktır. Postmodern Teoloji, şimdi kendi geleneğimiz içindekilerden daha çok başka inançlardan insanlarla daha kolay diyolog kurulabileceği noktasında parçalara bölünmüştür. Teoloji spesifik sosyo-politik çıkarlara öylesine bağlıdır ki çoğu kere teolojinin nerede başladığını ve siyaset bilimin nerede ayrıldığını söyleyebilmek imkansızdır. Teolojideki kurumsuzluk (nonfoundationalism) inanç, ikrar, kutsal metin ve klise geleneğinin önemini minimize etmenin yolunu araştıracaktır. Teolojinin kültürleştirilmesi gerektiği fikri kesinlikle doğru iken, onun kültür üstü bir konumda kalması gerektiği tezi de aynı şekilde doğrudur. En azından bizim Hristiyanlık bağlamında anladığımız kadarıyla teoloji, kendi parametresine sahiptir.
Bu zaman süreclerinde yaşamak asla kolay değildir. Ve postmodernite bizi dürüstçe modern zamanlarla henüz gelmemiş ve adı konulmamış bir zaman aralığına yerleştirmektedir. Son zamanlarda Vatikan tarafından afaroz edilen Srilanka’lı bir teolog olan Tissa Balasuriya, “gezegensel teoloji” adını verdiği bir teoloji iddiasında bulunmaktadır.
Hristiyan mesajının merkezsel ruhuna yeniden bakmak zorundayız. Bu kutsal metinlerden oluşan vahiy kaynaklarına, özelliklede İncil’de gördüğümüz şekliyle Hz. İsa’nın kişiliğine doğrudan dönmeyi gerektirir. Biz İsa’nın evrenselliğini bulandıran Hristiyan merkezli kısıtlamalardan zihinlerimizi arındırmalıyız.
Diğer bir ayrılık noktası da, çağdaş dünyaya farklı bağlamlarda sosyo-ekonomik ve siyasal yansımaları olmalıdır. Aynı şekilde onları, insanlığın temel istekleri olan özgürlük ve kişisel edebilirlikle de ilişkilendirmeye çalışmalıyız.
Teolojilerin çoğulculuğu açıkça, Tanrı-dünya, İsa-kultur, metin-bağlam, evrensel-özel şeklinde sunulmaktadır. Hristiyanlık düşüncesinin bir merkez doktrini ve olayı olan “cisimselleştirme” (kişiselleştirme), bu çoğulculukları gerektirmektedir. Dünya bir ten ve aramızda zerafet ve doğrulukla oturan bir sâkindir.
Hristiyan Klise tarihinin değişik zaman ve mekanlarında, teoloji, diğerleri pahasına bu çoğulculuklarından birine doğru kaymıştır.
Eğer yapabilirseniz, teolojiyi bu çoğulculuklar arasındaki merkezi denge konumuna ve orta yola çağırmak gerekli olmuştur. Biz postmodern çağda teoloji yaparken, zihnimizde bu dengeyi korumak için elimizden geleni yapacağız ve postmodernizmin aşırı parçalayıcılığından kaçınacağız. Bu önemli ve hassas dengeyi yeniden kazanabilme yolunda bir teşebbüste bulunabilmek için, teolojinin birazcık üniversalizme doğru hareket etme vakti gelmiş olabilir.

__________________




 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver