Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Mayıs 2014, 02:39   #2
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Osmanlıda Yenileşme Hareketleri




ISLAHAT FERMANI ( 1856 )

Tanzimat fermanı yeterli bulunmayarak, gayr-i Müslimlere daha fazla hakların verilmesi için 1856'da yayınlanan ferman. Gül hâne Halt-i hümâyûnu gibi, imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin program ve prensiplerini içine alır. Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır.
Rusya, Avrupa siyâsetinde TED' sırlı bir rol oynamaya başladıktan sonra, Osmanlı Devleti'ni tasfiye ederek sıcak denizlere inmeği ana siyâseti kabul etmişti. Bu gayesine erişebilmek için devletlerarası münâsebetlerin ortaya çıkardığı imkânlara göre; ya Osmanlı topraklarını Rus imparatorluğuna katacak, bu olmazsa ayni toprakları alâkalı Avrupa devletleriyle paylaşacak, bu da olmazsa, Osmanlı arazisi üzerinde muhtar veya müstakil devletler kurulmasını sağlayıp, bunları yeri geldikçe kontrolü altına alacaktı. İlk iki yol imkânsız göründüğü için Rusya bilhassa üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yoğunlaştırdı. Bu gayenin tahakkuku için Osmanlı Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve imtiyazlarını çoğaltmak isteklerinde bulundu. Diğer taraftan, Rusya'nın sıcak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda tehlike teşkil etmesini istemeyen İngiltere de Ruslara karsı çıkıyor ve Osmanli Devleti'ni destekler görünüyordu. Böylece bir taraftan Ruslara mâni olurken, diğer taraftan Osmanlı Devleti'ni Ruslarla meşgul ederek Hindistan'da serbestçe hareket ediyordu. Fransa ise; Avrupa siyâsetinde Rusya ve İngiltere'den geri kalmak istemiyor, Rusya'nın Akdeniz'e inmesinin Fransızların buradaki ticâretine sekte vuracağını düşünüyordu. Bu maksatla Osmanlı Devleti'ni Ruslara karsı destekliyordu. Diğer taraftan da Osmanlı Devleti içindeki Katoliklerin hâmiliğine talim oluyordu. İste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde çıkan Osmanlı Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanlı kuvvetlerinin yanında yer aldılar.

İngiltere, Fransa ve Avusturya daha Nisan 1855'de Viyana'da Kirim savası sonrasında yapılacak antlaşmanın esaslarını görüşerek bâzı kararlar almışlar ve 16 Aralık 1855'de bir antlaşmaya varmışlardı. Bu kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla çara bildirildi. Bu kararların dördüncü maddesi; "Osmanlı memleketlerinde bulunan Hıristiyan tebeanin hakları, pâdişâhın istiklâl ve hâkimiyetine asla dokunulmamak şartıyla tasdîk olunacak, pâdişâh bu hususta Rusya'nın muvafakatini icaba ettiren bir taahhütte bulunacak" idi. Bu maddede de görüldüğü üzere Osmanlı ordusunun kazandığı zafer bile, gayr-i Müslimlere imtiyaz sebebi oluyordu. Rusya, kurulacak Avusturya, Fransa, İngiltere ittifakı tehlikesi karsısında bu kararları kabul etti. Osmanlı hükümeti, kendi Hıristiyan tebersi ile ilgili maddenin devletin iç islerine karışma anlamına geleceğini bildirerek, 16 Aralık tarihli kararlar arasında yer almamasına çalıştı ise de basarili olamadı. Neticede bu maddenin programlaştırılması için su tezler ortaya atıldı. Rus tezi: "Osmanlı Devleti sınırları içinde yasayan Hıristiyanların hak ve imtiyazları Avrupa devletlerinin müşterek garantileri altına alınmalıdır." İngiliz tezi: "Tam ölçüde bir din serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır." Fransız tezi: "Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî eğitim ve devlet memurluklarına geçme bakımından sürüp gelen farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhâne hattında işaret edilen tebaa eşitliği tam manâsıyla geliştirilmelidir." Baba-i âlî, Rusya'nın teklifini, hükümranlık haklarına müdâhale, İngiliz teklifini de İslâmiyet'i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti. Ayrıca yapılacak Paris konferansında Rusların gayr-i Müslimler konusunda bir istekleri ile karsılaşmak istemiyordu. Fransız tezinin kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi Baba-i Âli'ye bırakıldı.
Alî Pasa hükümeti tarafından îlân edilen bu fermanın hazırlanmasında İngiliz ve Fransız elçileri de bulunmuştu. Bu şekilde hazırlanan ferman, Paris konferansından önce, 28 Şubat 1856'da Baba-i Âli'de Islâhat halt-i hümâyûnu adıyla devlet erkânı, şeyhülislâm, patrikler, hamambaşı ve cemâatlerin ileri gelenleri önünde okunarak îlân edildi. Otuz beş maddeden meydana gelen fermanın getirdiği önemli hususlar özetle şunlardı:

1- Tanzimat fermanı ile değişik din ve mezheplerdeki bütün tebaaya verilen teminât, bu fermanla yenilendiğinden, bunların uygulaması için gerekli tedbirler alınacaktır.

2- Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar kânun önünde eşit olacaklardır.
3- Patrikhanelerde yeni meclisler kurulacak ve bu meclislerin verecekleri kararlar Baba-i âlî tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir.
4- Patrikler kayda-i hayat şartıyla bu makama seçileceklerdir.
5- Cemâatlerin ruhanî reislerine verdikleri ceviz ve av âidât tamimiyle kaldırılarak hepsi maaşa bağlanacaktır.

6- Şehir ve kasabalarda bulunan azınlıklara ait kilise, manastır, mezarlık, okul ve hasta hâne gibi yerlerin tamir veya yeniden yapılmasına izin verilecektir.
7- Hiç kimse din değiştirmeye zorlanmayacaktır.
8- Devlet hizmetlerine, askerlik görevine ve okullara bütün tebaa eşit olarak kabul edilecektir.
9- Irk, din, dil, farkı gözetilmeyecek ve hiç bir mezhebe diğerine üstün sayılmayacaktır.
10- Bütün toplumlar okul açabilecektir.
11- Hangi uyruktan olursa olsun her vatandasın eşit ve serbest şekilde ticâret ve ekonomik girişimlerde bulunması sağlanacaktır.
12- Müslümanlar ile gayr-i Müslimler arasındaki dâvaları görmek üzere, karışık mahkemeler kurulacaktır.

13- Yabancı devlet ile yapılacak antlaşmalar gereğince yabancılar da Osmanlı Devleti sınırlan içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.
14- Her cemâatin ruhanî reisiyle, devlet tarafından bir sene müddetle tâyin edilecek birer meç' mumu, bütün tebeayi ilgilendiren meselelerde Meclis-i valeyi ah kâm-i adliye müzâkerelerine iştirak ettirilecektir.

Islâhat fermanı da, maddelerinden anlaşılacağı üzere Tanzimat fermanı gibi Osmanlı imparatorluğu içerisindeki gayr-i Müslimleri, özellikle Hıristiyanları Müslümanlarla ayni haklara kavuşturmayı esas almıştır. Bu iki fermanın görünürdeki gayeleri, bütün Osmanlı toplumunu; irk, din ve dil ayrımı gözetmeden kaynaştırmayı sağlamak idiyse de tatbiki aksi oldu. Bu ferman, gayr-i Müslimlerle Müslümanları kaynaştırmak söyle dursun, çeşitli gayr-i Müslim unsurların hattâ ayni mezhepten olan çeşitli ırkların bile birbirleriyle bir arada yasamalarını sağlayamadı.

Bu ferman, konu olarak, sâdece Müslüman olmayan uyruğun ayrıcalıklarını genişletmiştir. Nitekim Tanzimat'ın ve arkasından 1856 Islâhat fermanının getirdiği yeni haklarla, Osmanlı tebersi içindeki gayr-i Müslimlerin durumu Müslümanlara nazaran çok daha iyi bir duruma geldi. Avrupa'nın himaye siyâseti sayesinde büyük ekonomik güce sahibe olan azınlıklar, yavaş siyâsî haklara da kavuşuyorlardı. Artık resmen millet terimiyle tanımlanan dînî cemâatlerin gelişme ve genişleme imkânları artmış bulunuyordu. Öte yandan Avrupa devletlerinin, Osmanlı hükümetini böyle bir fermanı îlâna mecbur bırakması, kendilerine siyâsî, ekonomik, hukukî ve kültür alanlarında yeni çıkarlar sağlamayı hedef alıyordu. İngiltere, Kirim savası ile Rusların sıcak denizlere inmesini önlemiş, Fransa da Akdeniz ticâretini emniyete almış, ayrıca Katoliklerin hâmiliğini üzerine almıştı. Rusya ise savaşta kaybettiğini bu fermanla masa basında kazanmıştı. Ayrıca Alî Pasa'nin bu fermanı Pâris antlaşması maddeleri içinde yer almasını istemesi, batili devletlerin iç islerimize müdâhalesine imkân verdi.

Islâhat fermanı, Gülhâne Halt-i hümâyûnu gibi sessizlikle karşılanmamış ve çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. En büyük eleştiriyi Fransız elçisi; "Devlet-i âliyyenin bu kadar fedâkârlık edeceğini me' mûl etmez idik (ummazdık). Can ning (İngiliz elçisi) ne dediyse vükelâyı devlet-i âliyye (Osmanlı devlet adamları) kabul etti. Eğer biraz dayanılmış olsaydı, ben bâzı mertebe kendilerine yardim ederdim" diyerek olmaması gereken bir gafleti dile getirmiştir. Cevdet Pasa da; "Bu Islâhat fermanından dolayı millet-i islâmiyye dilgîr (gönlü kırık) olarak vükelâyı hâzirayi fasi ve mezemmet (kötüler) oldular" diyerek fermanın nasıl karşılandığını ifâde etmektedir. Hâriciye nâzın Fuâd Pasa ise aksine bu belgenin andlasmaya konulması ile yabancı müdâhalenin önleneceğini savunmuştur.
Islâhat fermanında gayr-i müslim vatandaşların lehine olduğu kadar, onları tedirgin eden hükümler de bulunmakta idi. Askerlik mükellefiyeti, Fâtih devrinden beri bahsedilen dînî imtiyazlarla muafiyetlerin yeni şartlar dâhilinde tetkiki, papazların öteden beri cemâatlerinden almakta oldukları haraç ve keyfî aidatın ilgâsıyla aylığa bağlanmaları ve bütün ruhanî reislerin sadâkat yeminiyle mükellef tutulması gibi esaslar, onlara çok ağır gelen hükümler idi. Bu yüzden Müslümanlar kadar gayr-i Müslimlerde (Tanzimat fermanında olduğu gibi) Islâhat fermanının aleyhinde bulunmuşlardır. Devlet içerisinde bu şekilde karşılanan Islâhat fermanı, uygulamada da bir çok güçlüklerle karsılaştı. Bunlar, Osmanlı Devleti'nin yapısı, Avrupa'nın siyâset, cemiyet ve ekonomi alanında geçirdiği gelişme ve Paris andlasmasina imza koyan devletlerin islerine karışmalarından doğuyordu. Bu sebeple de bâzı hükümleri kağıt üzerinde kaldı.
Mustafa Reşîd Pasa tarafından hazırlanan Tanzîmât fermanı ile onun yetiştirmesi Alî Pasa tarafından hazırlanan Islâhat fermanı arasındaki fark, hazırlık safhasında kendisini gösterir. Tanzîmât fermanı hazırlanırken açık bir yabancı tefsiri görülmezken, Islâhat fermanı Alî Pasa ile İstanbul'daki Fransız ve İngiliz elçileri arasında kararlaştırılmıştır. Gülhâne halt-i hümâyûnu, yayınlandıktan sonra yabancı elçilere sâdece bilgi edinmeleri için bildirildiği hâlde, Islâhat fermanı Paris konferansına katılan devletlere, Paris andlasmasinin bir maddesinde işaret edilmek için gönderilmişti. Bu durum, Osmanlı Devleti'nin iç ve diş siyâsetinde bir yabancı müdâhalesine yer vermişti.

Bâzı bati tarzı kuruluşların ülkeye girmesi ile cemiyetteki kuruluş ve anlayış farklılaşması, islimi müesseselerin yanında bati taklitçisi bir anlayış ve bati taklidi kuruluşların TEDsisine sebebe olmuştur. Tanzimat ve Islâhat fermanları devletin çöküşünü engellemesinde hiç bir müspet tefsiri olmamış, aksine ülkedeki tebaa ve cemiyetler arasında yeni ve daha büyük problemlerin çıkmasına zemin hazırlamıştır.
Meselâ Suriye'de büyük bir galeyan başladı. Arkasından 1858'de Cidde'de Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çatışma çıktı. Fransız ve İngiliz konsolostan öldürüldü. Bunun üzerine İngiliz ve Fransız donanmaları Osmanlı Devleti'ne sormadan şehri bombaladılar. Faillerden on kişiyi yakalayarak idam ettiler. Cidde bir Osmanlı toprağı idi. Bağımsız bir devletin topraklarında islenen bir suçun failini ancak o devletin cezalandırması milletlerarası bir kaide, teamül olduğu hâlde, batili devletlerin buna aldırdıkları bile yoktu. Nihayet, Lübnan'da da büyük bir isyan patlak verdi. Uzun mücâdelelerden sonra 9 Haziran 1861'de "Lübnan Nizâmnâmesi" imzalandı. Buna göre; Hıristiyan bir valinin başkanlığında Lübnan muhtar eyâlet hâline getirildi. Böylece Islâhat fermanı batili devletlerin istediği, meyveleri vermeye başladı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver