Tekil Mesaj gösterimi
Alt 09 Temmuz 2013, 10:03   #2
Çevrimdışı
Ecrin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Metafizik nedir, felsefici bakış!




Rönesans’tan sonra bilimlerin felsefeden bağımsız hale gelmeleri, özellikle 19. yüzyılda kendi prensip ve kânunlarını tesbit ederek felsefe’den kopmaları neticesinde filozoflar, kendi bilim dalları içerisinde felsefe yapmağa başladılar. Felsefeden kopmalarına rağmen, onunla olan ilişkilerini kesemediler. Dolayısıyla artık günümüzde; Biyoloji felsefesi, Fizik felsefesi, Astro-Fizik felsefesi adıyla anılır oldular. Bütün bunlar gösteriyor ki, bilimler ne kadar ilerlemiş olurlarsa olsunlar, çözemedikleri problemlerle karşı karşıya gelince, felsefe yapmak zorunda kalmışlardır. Bu da gösteriyor ki, bilimler ne kadar ilerlemiş olurlarsa olsunlar, metafizik problemler daima varolacaktır. Nitekim Herbert Spencer (1820-1903) bu konuda şöyle demektedir;

“… En uzağa ulaşmış bir keşfin bile sonunda “bunun ötesinde acaba ne var?” sorusu daima karşımıza dikilir ve dikilecektir de… Nasıl ki bir mekân içinde bir mekân tasavvur etmek, sonra da bu sınırın ötesinde gene bir mekân olduğu fikrini yoketmek imkansızsa, “Bu açıklamanın açıklaması nedir?” sorusunu ortadan kaldıracak bir açıklamayı da öylece aklımıza sığdıranlayız” .

Metafizik, ilkçağlardan beri felsefenin özü olarak görülmekte ve ilimler sınıflamasında ilk ssrayı işgal etmektedir. Aristo’ya göre; “Teorik ilimler; Fizik, Matematik ve teoloji (Metafizik) olmak üzere üçe ayrılır. Bunlardan fizik, değişen ve hareket eden nesneleri kendine konu edindiği için madde’den ayrılmaz. Matematik tarif olarak madde’den ayrılsa bile, gerçekte o, madde’ye bağlıdır, ilk ilim (ilk Felsefe’nin konusu ise hem madde’den ayrı, hem de hareketsiz varlıklardır. Şu nokta gözden uzak tutulmamalıdır ki, her hangi bir yerde ilâhîlik varsa bu karakteriyle (yani madde’den ayrı ve hareketsiz olarak) vardır. En yüksek ilmin konusu en yüksek cins olmak gerekir. Şu halde teorik ilimler, diğer bütün ilimlerden daha değerlidir. Fakat bu ilim (Metafizik) teorik ilimlerin en yükseğidir” .

Aristo, “Felsefe varlık ilmidir” demekteydi. Bu anlamda varolanlar ile, yani hususî varlık nevileri ile uğraşan felsefe, bütün varlık nevilerini kuşatan en küllî varlık olarak inceler . Bu manadaki metafiziğe “Ontoloji” adı verilir. Christian Wolf (1679-1715) bu disipline “Philosophia sıve Ontologia” ismini verir. Özellikle bugün, ontoloji’nin problemleri Nikolai Hartmann tarafından yeni baştan ele alınmışlardır.

Aristo’ya göre metafizik, varlığın İlk ilkeleri ve sebepleri” hakkında soru sorar ve araştırır. Her şeyin ilk nedeni Tanrı olduğu için metafizik, aynı zamanda Tanrı hakkında felsefî bir teori, yani teoloji’dir. Bu düşüncesi ise, özellikle ortaçağ hıristiyan ve müslüman filozofların dikkatini çekmiş ve “Metafizik” terimi çok özel bir anlam kazanarak, duyular ve deney üstü, ya da gerçeküstü şeylerin bilgisi olarak kabul edilmiştir .

Bu anlamda metafizik, varlık kavramından hareket etmekle beraber sonuçta teoloji’ye ulaşır. Şöyle ki; Varlık bize iki surette tezahür eder. Maddî varlık, manevî varlık, eşya veya düşünce… Maddî âlem, ruhî âlem. Buradan da metafiziğin bir ilk taksimi çıkar.

Bir taraftan tabiatın metafiziği veya aklî kevniyât (Rasyonel Kozmoloji) dır ki, bu da hayatın ve maddenin mâhiyeti meselesidir. Diğer yandan ruh’un metafiziği yani rasyonel psikoloji’den bahsedilir. Fakat varlığın bu iki manzarası; madde ile ruh, mutlak bir varlığı gerektirir. Daha önceki ikisinin varlık sebebi bunda bulunur. O, bütün varlığın Ilke’si ve Son Gayesidir . Dolayısıyla Mutlak Varlık olan “Tanrı”, metafiziğin odak noktasını teşkil eden en önemli problemidir.

Böylece metafizik, varlığın nasıl yaratıldığı, ruh ve maddenin varoluş sebebi olan Mutlak Varlığın sıfatları ve bunlara ilişkin, duyular ve tecrübe ötesi birçok kavramı kendisine konu edindiğinden, sahası oldukça geniştir. Metafizik,tecrübeden hareket etmekle birlikte reelin aklî izahını yapan felsefe disiplini olmaktadır. Böylece metafizik; ontoloji, rasyonel kozmoloji, rasyonel psikoloji ve teoloji ile bir bütün halinde hepsini içine alır .

Metafiziğin bu yönüne bazı Yeniçağ filozofları şiddetle karşı çıkarlar. Davit Hume (1711-1776), sebep ve netice (Illet-Mâ’lül) arasında apriorik olarak bilinen zarurî hiç bir bağın olmadığını söyleyerek, akılcı metafiziğin dayandığı bu temel ilkeye hücum eder. Ona göre metafizik kitapları ateşe atılmalıdır .

Kant (1724-1804), ise, Hume’nin, metafiziğin dayandığı bu temel ilkeye hücumunun kendisini dogmatik uyuklamalarından uyandırdığını söyleyerek “Salt Aklın Eleştirisi”ni, metafizik bilgi alanında aklın bir eleştirisi olarak düşündü ve metafiziğin eleştirisini Platon ve Aristo’dan beri süregelen ve her seferinde yeniden girişilen bütün denemelere karşı yöneltti ; Biz, nesnelerin hakikatlerini bilemeyiz, sadece dış görünüşleri (fenomen) biliriz. Metafizik sorular, insan aklının şimdiki tertip ve kudreti bakımından çözülemeyecek sorulardır. Aynı şekilde bu filozoflardan asırlarca evvel, bazı islâm sûfîleri ve filozofları, özellikle Ibn el-Arabî (1165-1240) ve Sadreddin Konevî (1210-1274) metafizik agnostisizm üzerinde durmuşlar, fakat metafiziği hiçbir zaman inkar etmemişlerdir . Halbuki. “Pozitivizm”in kurucusu olan Âuguste Comte (1798-1857) metafiziği büsbütün inkar eder. Ona göre metafizikle uğraşmak, ancak tarihin ilk çağlarında insan aklının bir eğilimi olabilirdi.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver