BİRİNCİ BÖLÜM
GİRİŞ
Nüfus ve ekonomi ilişkisi tarihsel süreç içerisinde toplumlar tarafından önemli bir
ilgi odağı olmuştur. Bu iki kavram arasındaki ilişki Antik Yunanlılar ve Roma
İmparatorluğu dönemlerinde dahi düşünürler ve politikacılar tarafından ele alınmış,
ancak nüfus değişmelerinin sonuçları genelde olumlu olarak kabul edilmiştir. Modern
anlamda nüfus teorilerinin temeli ise, ilk olarak Malthus’un 18.yüzyıl sonunda
gerçekleştirdiği çalışmalara dayandırılmaktadır. Malthus, nüfus değişmeleri ve ekonomi
arasındaki ilişkiyi ele alarak, özellikle nüfus artışının sosyal ve ekonomik sonuçlarını
analize tabi tutmuş, bu konuda günümüzde hala tartışılan teorisini ortaya koymuştur. Bu
teori, nüfus artış hızı kontrol altında tutulmazsa, insan nüfusunun zaman içerisinde gıda
arzını aşacağı ve bunun sonucunda insanlığın kıtlıklar ve yoksullukla karşı karşıya
kalacağı şeklindedir. Malthus, bu teoriyle, nüfus değişmelerinin etkileri ile ilgili
görüşleri ilk olarak ön plana çıkarmış, nüfus artışının sosyal ve ekonomik bakımdan
olumsuz sonuçlarını ortaya koymuş ve bu olumsuz sonuçların önlenmesine dair
önerilerde bulunmuştur. Malthus’un nüfus ile ilgili görüşleri, nüfus artışının ekonomik
büyümeyi olumsuz etkilediği şeklindeki geleneksel görüşün de başlangıcı olarak
nitelendirilmektedir. O dönemde ve sonraki dönemlerde, geleneksel görüşü destekleyen
ya da karşı çıkan görüşler ortaya atılmıştır ve nüfus değişmeleri ve ekonomik büyüme
arasındaki ilişkinin ne yönde olduğu sürekli olarak bir araştırma ve tartışma konusu
olmuştur.
1.1.Çalışmanın Amacı
Nüfus artışının, ekonomik büyümeyi hangi yönde etkilediğine dair farklı
yaklaşımlar mevcuttur. Malthus’un öncülüğünü yaptığı geleneksel görüş, nüfus artışının
ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etki yaratacağını savunmakta ve nüfus-ekonomi
ilişkisi konusunda kötümser bir yaklaşım sergilemektedir. II. Dünya Savaşı sonrasında,
kötümser görüşün temsilcileri olarak karşımıza önce Coale ve Hoover, sonraları ise
Neo-Malthusçu görüşler nüfus artışının tasarruflar ve kaynaklar üzerinde yaratacağı
olumsuz etkileri göz önünde bulundurarak, nüfus artışı ve ekonomik büyüme arasında 2
negatif bir ilişki olduğunu savunmuşlardır. Nüfus artış konusunda pozitif düşünenler
ise, nüfusta meydana gelecek bir artışın teknolojik yenilikleri teşvik etme, ölçek
ekonomilerinden yararlanma
vb.. yollarla ekonomiyi olumlu etkileyeceğini ortaya
atmışlardır. Esther Boserup ve Julian Simon iyimser görüşün önemli temsilcileri olarak
kabul edilmektedirler. 1980’lere gelindiğinde ise, nüfus değişmelerinin ekonomi
üzerinde çok küçük bir etkisinin olduğunu savunan görüş ağırlık kazanmıştır. Bu görüş
ise “revizyonizm” olarak adlandırılmaktadır.
Nüfus değişmelerinin ekonomik büyüme ile olan ilişkisini ele alan yaklaşımlar
ağırlıklı olarak, nüfusun büyüklüğündeki değişmelere odaklanmışlar, nüfusun yaş
yapısındaki değişmelere ise gereken önemi vermemişlerdir. Ancak, nüfus değişmeleri,
nüfusun yaş yapısında değişmelere neden olmakta ve bu değişmelerin önemli sosyal,
ekonomik ve demografik etkileri bulunmaktadır. Günümüzde, nüfus konularına,
nüfusun yaş yapısındaki değişimler temelinde yaklaşılmakta ve nüfus-ekonomi ilişkisi
de bu temelde incelenmektedir. Nüfusun yaş yapısındaki değişmeler ve bu değişmelerin
sonuçları analiz edilirken, yaş yapısındaki değişmelerin ana belirleyicilerinin doğum ve
ölüm oranlarındaki değişmeler olduğu görülmektedir. Doğum ve ölüm oranlarındaki
değişmeler ve bu değişmelerin sonuçları ise, demografik geçiş adı verilen süreç
sırasında ortaya çıkmaktadır. Demografik geçiş, yüksek doğum ve ölüm oranlarından
düşük doğum ve ölüm oranlarına geçişi ifade etmektedir. Dünya üzerindeki tüm
toplumlar bu süreci yaşamıştır ya da yaşamaktadır. Sanayileşmiş ülkeler demografik
geçiş sürecini tamamlamışken, gelişmekte olan ülkelerin çoğunluğu henüz bu süreci
tamamlamamıştır. Hatta, Sahra-altı Afrika bu sürecin henüz başlarında bulunmaktadır.
Süreç, önce ölüm oranlarının azalışıyla başlamakta, belli bir zaman aralığından sonra
doğum oranları da azalmaya başlamaktadır. Doğum oralarının da azalması, toplumun
bakmakla yükümlü olduğu çocuk ve yaşlı bağımlı nüfusu azaltmakta, çalışma çağındaki
nüfus artmaktadır. Çalışma çağındaki nüfusun artması, geçici bir fırsat penceresi
açmaktadır. Fırsat penceresinden yararlanmak için, çalışma çağındaki nüfusa yönelik
eğitim, sağlık, istihdam politikalarının doğru şekilde uygulanması gereklidir. Bu doğru
şekilde yapılırsa ortaya bir demografik kazanç çıkacak ve ekonomik büyüme
sağlanacaktır.
Demografik geçiş sürecinde, demografik kazanç elde edilmesi ve ekonomik
büyümenin gerçekleştirilmesi, yoksulluğun azaltılması ile ilişkili bir konudur.
Gelişmekte olan ülkeler, yoksulluğun büyük kısmının görüldüğü ülkelerdir. Bu
ülkelerin büyük kısmı henüz demografik geçişi tamamlamamışlardır ve bir demografik 3
kazanç elde etme şansına sahiplerdir. Demografik kazanç elde etmek, kişi başı GSYİH
artışı sağlamak, yoksulluğun azaltılmasında önemli bir adımdır. GSYİH artışı, uygun
politikalarla toplumun geneline eşit olarak yayılırsa, Birleşmiş Milletlerin Milenyum
Kalkınma Hedeflerinde benimsenen yoksulluğun 2015 yılına dek yarıya indirilmesi
amacına bir adım daha yaklaşılmış olunacaktır.
Nüfus ve ekonomi ilişkisi konusunda farklı görüşler olduğu gibi, nüfus ve
yoksulluk ilişkisi ile ilgili olarak ta farklı görüşler mevcuttur. Doğurganlık azalışının
nüfus artışında yavaşlamaya neden olacağı, ekonomik büyümeyi hızlandıracağı ve
yoksullukta azalış yaratacağı şeklindeki görüşe karşı yönde yaklaşımlar ortaya atılmış
olmasına rağmen, günümüzde hızlı nüfus artışı ve yoksulluğun birlikte görüldüğü
ampirik çalışmalarda da gözlemlenmiş bulunmaktadır. Doğurganlığın yüksek olması,
bağımlı nüfusu arttıracak, bu durum ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyecek ve
yoksullukla mücadele zorlaşacaktır. Buna ilave olarak, hanehalkı üye sayısı arttıkça,
hanehalkı yoksulluk oranının da yükseldiği ampirik çalışmalarla tespit edilmiş bir
durumdur.
Bu tez çalışmasının amacı, nüfus ve ekonomik büyüme ilişkisini, nüfusun yaş
yapısındaki değişmeler temelinde incelemektir. Bu inceleme yapılırken, demografik
geçiş modeli doğrultusunda, gelişmekte olan ülkelerde demografik kazanç yoluyla
ekonomik büyümenin nasıl sağlandığı ve/veya sağlanacağı örneklerle ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Demografik kazancın elde edilebilmesi için önerilen politika ve
düzenlemeler açıklanmış, ekonomik büyüme yoluyla elde edilen milli gelir artışının,
yoksulluğu azaltmada işlev görebilmesi için eşitlikçi, gelir dağılımını düzeltici
politikaların önemi vurgulanmıştır.
1.2.Çalışmanın Önemi
Nüfus değişmelerinin ekonomik büyüme ve yoksulluk üzerinde neden olduğu
etkiye dair araştırmalar, son yıllara dek, daha çok, nüfus büyüklüğündeki değişmelere
odaklanmış bulunmaktaydı. Ancak, özellikle son yıllarda, iktisatçılar arasında genel
kabul gören kanı, nüfusun yaş yapısında meydana gelen değişmelerin ve bu
değişmelerin demografik ve sosyo-ekonomik sonuçlarının önceki dönemlerin araştırma
ve çalışmalarında göz ardı edildiği, ancak bu değişmelerin ülkeler ve toplumlar
açısından hayati önem arz ettiği şeklindedir. 4
Bu bağlamda, nüfusun yaş yapısı ya da yaş bileşiminde meydaa gelen değişmelerin
ve bu değişmelerin yarattığı demografik, sosyal ve ekonomik sonuçların incelenmesi,
özellikle, demografik geçiş sürecini henüz tamamlamamış olan gelişmekte olan ülkeler
açısından önem arz etmektedir. Bu çalışma, demografik geçiş sürecinin ekonomik
büyüme ve yoksulluğun azaltılması süreç ve çabaları üzerinde ne gibi etkilere yol
açtığını, nüfus değişmeleri ve ekonomik büyüe arasındaki karşılıklı etkileşimi detaylı
bir şekilde analiz ederek, demografik geçişin ülke ve toplumlar açısından önemini
vurgulamaktadır.
1.3.Çalışmanın Yöntemi
Bu çalışmada, gelişmekte olan ülkelerde meydana gelmiş ve gelmekte olan
demografik değişmelerin, ekonomik büyüme ve yoksulluğun azaltılması ile ilişkisi ve
bu kavramlar üzerindeki etkileri, gerek gelişmekte olan ülkelerle ilgili örneklerle,
gerekse gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arası kıyaslamalar yoluyla ortaya
konulmaya çalışılmıştır. Ülkeler arasındaki karşılaştırmalar, gelişmekte olan ülkelerin
kendi içinde olduğu kadar, bu ülkelerin gelişmekte olan dünya ile kıyaslanması şeklinde
yapılmıştır. Ayrıca, çalışmada ortaya konuşması amaçlanan görüş, tablosal, grafiksel ve
sayısal verilerle desteklenmiştir.
1.4.Çalışmanın Bölümleri
Tez çalışmasının birinci bölümünde, çalışmanın amacı, yöntemi, önem ve kapsamı
ele alınmıştır.
Tez çalışmasının ikinci bölümünde, nüfusla ilgili temel kavramlar, nüfus teorileri,
gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı ve gelişmekte olan ülkelerde nüfus artışı ve
ekonomik büyüme ilişkisi incelenmiştir. Bu bölümde, nüfus ve ekonomik büyüme ile
ilgili farklı görüşler ele alınmıştır.
Tez çalışmasının üçüncü bölümünde, demografik geçiş süreci kapsamlı bir şekilde
ele alınmaktadır. Demografik geçiş sürecinin aşamaları, demografik kazancın elde
edilmesi ve ekonomik büyümenin sağlanması için gerekli koşullar, demografik geçişin
gelişmekte olan ülkelerdeki seyri ve sonuçları detaylı olarak incelenmiştir.
Tez çalışmasının dördüncü bölümünde, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye’de
nüfus ve yoksulluk ilişkisi ele alınmıştır. Yoksulluğun genel bir görünümü ortaya 5
konmuş, gelişmekte olan ülkeler ve Türkiye açısından, demografi değişmelerinin ne
derecede ekonomik büyümeye dönüştürülebildiği ve bu büyümenin yoksulluğu
azalışına nasıl dönüştürülebileceği değerlendirilmiştir.
Tez çalışmasının beşinci bölümünde, nüfus değişmeleri, ekonomik büyüme ve
yoksulluğun azaltılmasına yönelik politikalar arasındaki ilişkiler üzerine sonuç ve
öneriler sunulmuştur.