Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Sultan Abdülhamid'in Aşiret Mektebi
Son dönem Osmanlı devlet ricali, devletin kendini ciddi şekilde yenilemesi gerektiğinin farkındaydı. Toplumun birçok kesimi için ciddi tedbirler alınması gerekiyordu. Ekonomik meseleler, siyasî entrikalar ve ayrılıkçı hareketler bir tarafa, halkın önemli bir kısmı henüz göçebe hâlde yaşıyordu. Göçerler, yaylak ve kışlaklar arasında gelip giderken yerleşik halkın ekili arazilerine zarar veriyor, zaman zaman yağma ve baskınlar yapıyorlardı. Yerli halkın şikâyetleri kesilmiyor, ne güvenlik ne sağlık ne de eğitim için herhangi bir tedbir alma imkânı bulunamıyordu. Daha da önemlisi konar-göçer aşiretler, imparatorluğun parçalanma sürecinde yabancı güçlerin ilgi alanına girmişti. Güneyde İngilizler Urban (Arap) şeyhleri ile yaptıkları sözde ikili anlaşmalarla yer yer Osmanlı topraklarına el koymaktaydılar.1 Balkanlarda ise, Arnavut aşiretlerin arasına hiçbir devlet görevlisi giremiyordu. Doğu Anadolu'da sıradan hâle gelen isyanlar için en büyük insan kaynağı yine bu aşiretlerdi. Coğrafî ve sosyal yapının benzerliği sebebiyle, imparatorluğun birbirine çok uzak olan Doğu Anadolu, Arnavutluk ve Arap-Urban bölgelerinde benzer problemler vardı. Sultan Abdülhamid, devletin önemli problemleri hakkında çözüm üretmeleri için devlet görevlilerini teşvik eder, önemli bulduğu teklif sahiplerini mükâfatlandırırdı. Aşiretlerin iskânı veya eğitilmesi Sultanın çözüm aradığı konulardan biriydi. Urban evlâdı için özel okul teklifi Hicaz ve Yemen bölgelerinde valilik yapmış Osman Nuri Paşa'ya aittir2 veya Sultan böyle bir teklif konusunda paşanın fikirlerini sormuştur. Paşa, saraya takdim ettiği layihada özellikle Mekke-i Mükerreme'de bir Dârülhadîs, bir Dârülulum ve bir Dârüssınai açılması gerektiğine işaret etmişti. Dârüluluma alınacak Arap aşiretlerinin çocukları eğitim yoluyla kazanılabilecek, bunlar kaymakamlık, memurluk ve kaza müdürlüğü gibi görevlere tayin edilerek bölgedeki Arap kabileleri, daha rahat bir şekilde denetim altına alınabilecekti. Osman Nuri Paşa'ya göre aşiret reisi ve şeyhlerin çocukları, babalarından sonra şeyh olmak yerine devlet memuru olacaklar, devletin buralardaki hâkimiyet ve tesiri artacaktı.3 Sultan bu tavsiyenin üzerinde dikkatle durdu. Kendisinin Aşiret Mektebi adını verdiği bu okul için Mehmed Nuri Paşa'ya ikinci bir layiha hazırlattı. Nuri Paşa'nın hazırladığı layiha, devlet ricalinin beklentilerini açıklaması yönüyle önemlidir: Arap aşiretlerini Osmanlı'dan uzaklaştırmak için yapılan tahriklerin tesirli olmasında en önemli sebep, aşiretler arasında şiddetle hüküm süren cehaletti. Dersaadet'te açılması düşünülen Aşiret Mektebi, ilerde aşiretler arasında açılacak okullar için öğretmen yetiştirmeliydi. Bölgenin imarı ve buralara devlet hizmetinin görülmesi için bu okul mezunlarından faydalanılabilirdi. Farklı aşiret ve kabileler arasından, nüfuz sahibi ailelerin çocuklarından 12–16 yaş arasında bedenen sıhhatli ve zihnen kabiliyetli olanları seçilmeliydi. Talebeler yatılı okuyacak, aynı tarz ve şekilde elbise giyecekti. Okul yönetmeliği ve güvenliği Harbiye veya Mülkiye mekteplerine benzer şekilde olmalıydı. Ders yılı sonunda talebelerden isteyenler, memleketlerine gönderilecekti. Böylece onların İstanbul'da padişahtan gördükleri ihsanları anlatması ve mektepte kazandıkları terbiyenin aşiret ve kabileler arasında yayılması sağlanacaktı. Tarih derslerinde Endülüs Devleti'nin kuruluşu ve yıkılma sebepleri, halkının maruz kaldığı zulüm ve işkenceler, büyük Osmanlı sultanlarının adaleti ve halka merhameti, sosyal ve siyasî alanlardaki başarıları, Mısır'ın Osmanlı idaresine girmeden önceki hali ve daha sonra gösterdiği gelişme, Osmanlı Devleti'nin İslam milletleri ve diğer milletler arasında haklı olarak kazandığı büyük mevki anlatılmalı, bu konuları topluca ele alan bir tarih kitabı hazırlanmalıydı. Aynı şekilde Türkçe öğrenimine ve beş vakit namazın cemaatle kılınmasına öncelikli olarak dikkat edilmeliydi. Osmanlı Devleti'nin esas gayesi olan İslamî hassasiyetler esas tutulmak şartıyla mektep kısa zamanda hilâfete layık neticeler verecekti. Mektebin açılması için yapılacak masraflar, istikbalde kazanılacak menfaatlerle karşılaştırıldığında çok küçük kalacaktı.4 Aşiret Mektebi'nin ders programı 'talebenin hilafet-i İslâmiye ve saltanat-ı Osmaniye'ye olan hürmet ve muhabbetlerini artıracak muhtevada' olacaktı. Kısaca okul, Osmanlı saltanatına bağlılığı artırmayı hedeflemişti.5 Aşiretler arasına özel memurlar gönderilerek padişahın bu özel ihsanı kendilerine anlatıldı. Yemen'den Fizan'a, Cava adalarından Trablusgarp'a, Kosova cibal aşiretlerinden Dersim yaylalarına kadar birçok yere özel memurlar gönderildi ve bu memurların her biri üçer beşer talebe ile İstanbul'a döndü. Aşiret Mektebi, Kabataş'ta Ömer Avni Efendi Mahallesi Taşmerdiven sokakta 1892'de eğitime başladı. Padişahın Aşiret Mektebi ile yakından ilgilendiği ve talebelerine selâm gönderdiği gazetelerle ilân edildi.6 Beş yıllık bir programla eğitime başlayan okul, daha sonra 4 yıla indirildi. Aşiret Mektebi'nde henüz ilkokul seviyesinde olan ve hiçbir bilgi almamış çocuklar için uygulanan program ağırdı. Uygulamada görülen bu aksaklık yeni şubelerin açılmasını engelledi. Suriye'de bir şube açılmıştı. Ancak daha sonra Aşiret Mektebi açmak isteyen Bağdad Valiliği'ne 'ilkokul tahsili verilmeden, bu tür mekteplerin fayda sağlamadığı, aşiretler için seyyar mekteplerin kurulacağı' cevabı verildi.7 Aşiret Mektebi programı yeniden düzenlenerek Mekteb-i Harbiye ve Mekteb-i Mülkiye için hazırlık okulu hâline getirildi. Kayıt şartları konusunda oldukça sıkı davranılmış, sonradan kayıt şartını taşımadığı -özellikle göçebe aşiretlerden olmadıkları- anlaşılan talebeler okuldan atılmıştı. Ayrıca bunların masrafları talebe seçmekle görevli memurlardan tahsil edilmişti. Sınıfını geçemeyenlerin kayıtları siliniyordu. Talebelere ait masraflar mal sandıklarınca karşılanacak, kendilerine ayrıca maaş tahsis edilecekti. Mülkiye ve Harbiye'den mezun olanlar ayrıca padişahın ihsanlarına nail olmaktaydı. Meselâ 1315 yılı mezunlarından 45 talebeye onar lira ihsan edilmişti.8 Okula sadece konar-göçer aşiretlerden talebe alınacaktı ve şeyhlerin çocukları öncelikli kayıt hakkına sahipti. Çok sayıda şeyhin çocuğu İstanbul'a getirildi. Birkaç örnek vermek gerekirse; Nablus'dan Şeyh Rıza'nın oğlu Süleyman Efendi, Urban-ı seyyare meşayihi evladından Sa'd b. Hacı Hüseyin, Ebu Mehmed Aşireti Şeyhi Arabi Paşa'nın oğlu Mehmed İzzet, Beni Akabe Şeyhi Mehmed el-Akabi'nin oğlu İbrahim, Beşatveh Arabları Şeyhi Süleyman el-Bekar'ın oğlu Mecli, Karapapak reislerinden Şehabeddin Efendi, Duleym Aşiretlerinden Mehamde Aşireti Reisi Abbasu'l-Avde'nin oğlu Hudayr, Haydaran Aşireti reislerinden Hüseyin Paşa'nın oğlu Salih, Dürzi Şeyhlerinden Halil Givan ve Şeyh Halil el-Halebi Efendilerin oğulları bunlar arasındaydı. Okul günleri Aşiret Mektebi kısa sürede bir külliye hâlini aldı. Çevre binalar istimlâk edilmiş, camisi, hastanesi, çamaşırhanesi, dikimhanesi olan büyük bir teşkilât kurulmuştu. Talebelerin çamaşırları Darü'l-aceze'ye kurulan çamaşır makinesinde yıkanacak, elbiseleri Sultanahmed İnas Rüşdiyesi'nde diktirilecekti. Kendilerine iki yılda bir kat cumalık elbise verilecekti. Her talebe isterse iki yılda bir memleketine gitme hakkına sahipti. İki yıl içinde geri dönmeyenlerin kaydı silindiği gibi masrafları geri alınırdı. Yol harcırahları mektebin yemek tahsisatından artırılan paradan karşılanacaktı. Çok farklı iklimlerden gelen çocuklar, İstanbul'un havasına birden bire alışamamışlardı. Sağlık problemleri ciddi boyutlara ulaştı. Önce bir doktor görevlendirilmiş, sabah akşam talebelerin muayene edilmesi istenmişti. Daha sonra Aşiret Mektebi Hastanesi adıyla tam teşekküllü bir hastane açıldı. Talebelere konulan teşhis, ekseriyetle 'daü's-sıla' adı da verilen 'sevda-yı vatan' hastalığıydı. Talebeler uçsuz bucaksız kum çöllerini veya şarkın yalçın dağlarını özlüyordu. Bunlardan bir kısmı memleketlerine gönderildi. Cava'dan gelen yedi talebe tebdil-i hava için Midilli'ye gönderildi. Başlangıçta Arap aşiretleri için açılan Aşiret Mektebi'ne, Hamidiye Alayları'nda yer alan Kürt aşiret reisleri büyük ilgi gösterdi. Çocuklarını bu mektebe vermekle Sultan Abdülhamid'e yakınlık kazanacak ve bölgelerinde itibarları artacaktı. Bunun için Şakir Paşa'yı aracı koydular. Sultan bu aşırı istekleri geri çeviremedi. Cibranlı, Zeylan, Celali, Şemski ve Saraçlı Kürt aşiretlerinden okula talebe alındı.9 Şakir Paşa'nın aracı olduğu telgrafların birinde 'her alaya iki çocuk hesabıyla talebe kaydı Asakir-i Hamidiye Kanunu ahkamından bulunduğu cihetle' demesi daha kuruluş aşamasında böyle bir ihtimalin düşünüldüğünü göstermekteydi.10 Aynı dönemde Rumların, Yanya, Kosova, Manastır ve İşkodra bölgelerinde 'ilim cemiyeti' adıyla teşkilâtlar kurdukları, Rum ve Hristiyanları etkilemeye çalıştıkları rapor edilmekteydi. Benzer şekilde çocukları Aşiret Mektebi'ne alınarak Arnavutlar da onurlandırılacaktı. Kosova Valiliği her yıl Aşiret Mektebi'ne en fazla 10 öğrenci gönderebilecekti.11 Ancak padişah, herhangi bir şartla sınırlı olmadığı için gerekli gördüğünde bunun iki katı kadar kayıt yapılmıştı. 1902, 1903 ve 1904 yıllarında 20'şer Arnavut talebenin kaydı yapıldı. Talebeler izinli olarak memleketlerine gittiklerinde isyan hâlinde bulunan aşiret reislerini ziyaret etmekteydiler. Bu durum hükümetin dikkatinden kaçmamıştı. Son sınıf talebesi San'alı Yahya b. Ahmed, yerli isyancılardan İbn-i Hamidüddin'in yanına gittiği için tutuklandı.12 Kendi bölgelerinde isyan hâlinde bulunan reislerle mektuplaşmak isteyen talebeler de vardı. Fakat ne yazık ki okul zamanla Arap, Arnavut ve Kürt milliyetçiliğinin yuvası hâline dönüştü. Talebeler fırsat bulduklarında toplu kavgalara karışıyorlardı.13 Talebelerden Mekteb-i Mülkiye'yi bitirenler kaymakam ve mutasarrıfların yanında maiyet memuru14, yaşları müsait olanlar nahiye müdürlüğü, Harbiye lisesini bitirenler jandarma mülazım-ı saniliği ile taşrada görev aldılar. Polis, zabıta olanların yanında, Şammar Aşireti Reisi Ferhad Paşa'nın vefatı üzerine yerine geçen oğlu Hamdi Ferhan Bey gibi, aşiret reisi tayin edilenler de vardı. Okulun kapanışı Sultan, Aşiret Mektebi'ni gönlünce idare edecek iktidar sahibi idareciler bulmakta zorlandı. Okulun gerek talebe mevcudu gerekse masrafları gün geçtikçe artmaya başlamıştı. Maarif Nezareti para bulmakta zorlanmaktaydı.15 Kürt ve Arap talebeler arasında sık sık kavgalar yaşanmaktaydı. Güvenliği sağlamak için okul bahçesine geniş bir karakol binası inşa edildi. Belirli sayıda jandarma, polis ve asker yatılı olarak nöbet tutacaktı. Bu projenin başarılı olması durumunda ayrılıkçı hareketlerin esaslı bir darbe yiyeceğini anlayan yabancı ajanlar, okulu karıştırmakta başarılıydılar. Yabancı basın, okul ile yakından ilgileniyor, okulu anarşi kaynağı olarak gösteriyordu. 1903 yılı Mayıs'ında çıkan olayda dört subayın yaralandığı haber konusu olmuştu. Her ne kadar yalanlansa da, Kölnische Zeitung gazetesi, aşiret mektebinde meydana geldiği iddia edilen olayda askerlerin birçok kimseyi yaraladığı veya öldürdüğü haberini yayımlamıştı. Avusturya ve İtalya gazeteleri hâdiseyi sayfalarına taşımış, okul Avrupa'nın gündemine girmişti.16 Hâdiseler Avrupa'nın yeni bir fitne kapısı açma tehlikesini doğuracak şekilde gelişmekteydi.17 Beklenen faydanın elde edilemeyeceği görülünce, son yemek boykotu bahane edilerek okul 1907 yılında sessizce kapatıldı. Sonunda mektep liseye çevrilmiş, talebeler de diğer dengi okullara dağıtılmıştı.18 Netice Aşiret Mektepleri, üzerinden yüz yıl geçmesine rağmen hâlâ güncelliğini koruyan bir projedir. Adı geçen bölgelerde eğitim problemi hâlâ çözülememiştir. Sultan Abdülhamid'in bu çok önemli projesi, ekseriyetle başarısız bir proje olarak lanse edilir. İddiaya göre, okul kavmiyetçi çatışmaların odağı hâline gelmiş ve açılış gayesinin tamamen aksine bir netice verdiği için kapatılmıştır. Hâlbuki bu acele verilmiş bir hükümdür. Aşiret mektebinde tartışan Arap, Kürt ve Arnavut talebeler aynı tartışmaları başka okullarda da yapıyorlardı. Burada gözden kaçırılan önemli bir nokta, o yıllarda adı geçen unsurlar birbirleri ile henüz kavga etmiyorlardı. Sultan Abdülhamid'e karşı olmak, muhalefeti bir arada tutan ortak noktaydı. Osmanlı etnik unsurlarının birbiri ile kavgalı hâle gelmesi, İttihatçıların iktidarı ele almasından, yani Meşrutiyet'in ilânından sonradır. 15 yıl içerisinde ortalama 600 öğrenci okula alınmış, bunların 400'ü mezun olmuştur. Okulda verilen eğitimin başarısız olduğunu kabul etmek için bu 400 ismin üzerinde ayrıntılı bir çalışma yapılmasına ihtiyaç vardır. Sonraki yıllarda Şerif Hüseyin'in oğlu Faysal ve Azadî hareketi lideri Halit Cibranlı'nın ayrılıkçı hareket içerisinde görülmesi de bu hükmü vermek için yeterli değildir. Bunların bir kısmının okuldan mezun olduktan çok sonra fikirlerini değiştirmiş olma ihtimali vardır. Rogan'dan yapılan nakilde "Aşiret Mekteplerinden ilk beş yılda mezun olan 25 Kürt öğrenciden dokuzu, 'Kürt millî mefkûresi taşıdıkları gerekçesiyle' daha sonraki yıllarda çeşitli sıkıntılar yaşayacak, en ünlüleri Cibranlı Halit olmak üzere, ölümleri bu yolda olacaktır."19 denilmesi de farklı bir şekilde yorumlanamaz. Aksine bugün İslâm âleminin çok farklı yerlerinde varlığını sürdüren Abdülhamid sevgisine, bu okul mezunlarının katkı sağladığını söylemek daha doğru bir iddia olur. Bu durumda okuldaki kavgaların başka bir sebebi olmalıdır. Muhtemelen okulun kapatılmasındaki en önemli sebep, Batılıların hâdiseye el atmış olmaları ve konuyu istismar etmeleridir. Aşiret Mektebi'ne talebe alınan bölgelerde, dönemi itibarıyla İngilizlerin yoğun faaliyetleri ve uzun vadeli plânları vardı. Aynı şekilde Almanların da niyetleri, İngilizlerden farklı değildi. Ayrıca Sultan 2. Abdülhamid de artık yorulmuştu. Batılı büyük devletlere yeni bir müdahale kapısı açmak istemiyordu. Bununla birlikte o dönemde İslâm düşüncesinin, Batı'dan gelen ırkçı fikirlere karşı henüz bir çözüm üretememiş olmasının da alınan netice üzerindeki tesiri inkâr edilemez. Sultan çok istemesine rağmen, modern okullardaki ayrılıkçı fikirlerin önüne geçemedi. Aşiret Mektebi benzeri eğitim kurumlarının günümüzde, başarılı olma şansı daha yüksektir. Bu yüzden, bu eğitim modeli dikkatle incelenmelidir. Dipnotlar 1. Aşiretlerle İngilizlerin yaptıkları sözde anlaşmalar bahanesiyle el konulan Osmanlı toprakları için bakınız Osmanlı'nın Son Öyküsü, Ramazan Balcı, Nesil yay. 2006. 2. Osman Nuri Paşa: Miralay Ahmed Şükrü Bey'in oğlu olup 1256'da (1840) doğdu. Mekteb-i Harbiye'den yüzbaşılıkla çıktı. 1881'de Gümülcine redif livası oldu. Aynı yıl içinde ferik olarak Hicaz kumandanı yapıldı; sırasıyla birkaç defa Hicaz, Haleb, Yemen, Suriye valiliklerinde bulundu. Ramazan 1899'da vefat ederek Karacaahmet'e defnedildi. 3. Muhlis Koyuncu. Aşiret Mektepleri. (Master tezi) Gazi Üniversitesi, s. 16 4. DHMKT 1964 / 79; 26 Haziran 1892 5. Koyuncu, s. 27 6. DH.MKT. 2007/72 7. MF.MKT. 1123/39 8. İ..HUS. 63/1315.Za.011 9. Y. MTV 46 /16 10. Y. EE. 139/59 11. Ergin, O.Nuri, Türk Maarif Tarihi. MEB.Yayınları, 1941; MF.MKT. 658/38 12. DH.MKT. 833/30 13. Y. MTV. 114/80 14. DH.MKT. 549/79 15. MF.MKT. 898/62 16. HR.SYS. 198/23 17. Y. PRK.TKM. 50/51 18. MF. MKT. 1040/41 19. Eugene L. Rogan, Aşiret Mektep Devlet, Aram Yayıcılık, Aralık–2001, s.9 |