Tekil Mesaj gösterimi
Alt 06 Mart 2013, 15:14   #212
Çevrimdışı
Melodram
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Zamanı yaralarla ölçen kadın.




Başlangıç notu: 3 aylık boşluğun toparlaması olacak yazacaklarım, daha doğrusu yazılan şeyler mevcuttu aslında, sadece konumu hortlatmak istiyorum. En büyük sorunu yorgunluklarım yüzünden yaşadım. Uzun bir yazı olacağının garantisini vererek, başlarım. ( @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] sana tanıdık gelecektir bunlar gadınım, günlüğümü hortlatma aşkı senin günlüğünü görünce geldi, boş bırakmışız farkında olmadan! )


Ne kadar sakin olmak istesem de bunu başarmak için önce aklımdaki her şeyi bir bir yapmam belki de sonlandırmam gerekiyor. Piyanonun dokunuşları gibi hafif ve sakin bir hayat istiyor olmam anormal bir şey değil. Kendimi düşünmem lazım, kendimi iyi hissetmem lazım. Ben hiçbir zaman başıma gelen şeyler de gidip başkalarından yardım istemedim. Hiçbir zaman saatlerce ağlayarak birilerinin başını ağrıtmadım. Evet dertlerimi paylaştığım insanlar vardı, onlar olmasaydı zaten yaşamın anlamı da kalmazdı ama onların kapılarını da bir yere kadar çalabildim. Hep kendim mücadele ettim, hep kendim başarmak istedim. Bazı şeyleri başardım, mesela tek başıma savaşmayı öğrendim. Her şeyle, herkesle… Güçlü olmayı öğrendim, gücümü kaybetmemeyi öğrendim. Sevginin ne demek olduğunu çok iyi öğrendim, sevgiden önce olması gereken tek şeyin saygı olduğunu öğrendim. Bir insanın başkasına saygı duyabilmesi için önce kendine saygı duyması gerektiğini öğrendim. Hayat bu, yaşa başa bakmıyor. Kaç yaşındasın, güzel misin, çirkin misin, kısa mısın, uzun musun, şişman mısın, zayıf mısın, nerelisin, neye inanıyorsun, neyi savunuyorsun hiçbirine bakmıyor. Hayat acılar hususunda hiçbirimizi ayırmıyor, yeterince eşit davranıyor aslında farkında değiliz. Asıl ” insan ” olduğunu unutanlar biziz. Bir başkasını o kadar kolay incitebiliyoruz ki, sonunu düşünmeden. Pişmanlıklar da insana dahil mi demeliyim şimdi? Pişman oluyoruz bir de biz insanlar; çünkü geç kalıyoruz. Geç anlıyoruz, geç fark ediyoruz. Hal böyle olunca çok da cazip gelmiyor ” başkalarına gidip dert yanmak, yardım istemek. ” Genelleme yaptığım zaman kendime kızıyorum, herkes aynı değildir diyorum ama ben bunları yazabiliyorsam eğer demek ki tanıdığım herkes aynıymış. Ben bir zamanlar önce karşımdakini düşünürdüm, kırılmasın karşımdaki diye çok sustuğumu hatırlarım. Sonra çoğu kişiye olan şey oldu işte, o düşündüğün, kıyamadığın insanların hepsi birleşti, bir oldu seni yok etmeye çalıştılar. Bir anda dünya üzerindeki bütün insanları ” onlar gibi ” sandın. Güven kelimesini duymak bile istemiyordun; çünkü güven duymak çok zordu, zorlaşmıştı. Artık başkasını düşünmemen gerektiğini anladın, en azından her zaman düşünmemeliydik. Duygusal bir insan olduğumu biliyordum, sevinince, üzülünce, sinirlenince gözlerim dolardı hep benim. Bir insanı hayatımdan çıkarmak ya da birinin benim hayatımdan çıkmasına ne kadar gözyaşı dökebileceğimi de çok iyi biliyordum. Bu zamana kadar neyi bildiysem, ne hakkında konuştuysam hepsi yaşadığım şeylerden bana kalanlardı. Acılar, mutsuzluklar, gidişler hepsini tecrübeden sayarak rahatlamaya çalıştım. Bir gün bir insanı hayatımdan çıkardım, hiç gözyaşı dökmedim. Sonra bir insanı daha sildim attım, umursamadım. Sonra bir diğeri geldi, cevap bile vermeden uzaklaştım ondan. Sıradakini bekliyordum, onu da bırakacaktım. Geldi. Biraz farklıydı ötekilerden, bırakılmayı hak etmiyordu ama hayat bana hiçbir zaman hak ettiğim şeyleri vermemişti, onu da bıraktım. Geçmişim nasıl da kirli duruyor oradan bakılınca. Oysa ben sadece kendimi düşünmüştüm ve beni de düşünebilecek birini istemiştim. Şimdi anladım ki, benim birinin beni düşünmesine ihtiyacım yok, birinin benim için üzülmesine ihtiyacım yok, birinin bana yardım etmesine ihtiyacım yok. Benim kendimle baş başa kalmaya ihtiyacım var. Başka insanların ” Ne oldu, neden, niçin, nasıl, neredesin, ne yaptın, nasılsın? ” gibi samimi olmayan sadece kendi meraklarını gidermek için sordukları sorudan öylesine sıkıldım ki, o kadar bıktım ki, o kadar yoruldum ki… Susun dememek için gideceğim, kalp kırmayı istemiyorum ben; çünkü ne demek olduğunu biliyorum o kalp kırıklığının. Bak! Baksana haydi. Bir kez olsun bak, işte kalp kırıklığı bu. Bakamazsın. Dokunamazsın. Anlayamazsın. Bilemezsin. Yardım edemezsin. Sadece bir gün başına gelirse eğer hissedebilirsin…
Ve sonra bütün yorgunluklarını üzerinden atmak için kendine bir şans verirsin ve en kolay şeyin gitmek olduğunu düşünürsün.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Bütün insanlara gösterdiğim tepkinin ardından, bir insanın yapabileceği en iyi şeyi yaparak tek başıma kafa dinlemeye gittim. Anladım ki ben yalnız başınayken her şeyi yapabilecek kadar güçlü ve mutluyum. Bu yalnızlığı duygusal açıdan düşünmemenizi de şiddetle tavsiye ederim. Başka bir şeydi bu. 15 günümü orada geçirdim, çok kısa geldi bana, neden döndüğümü de bilmiyorum ama bu bir daha yapmayacağım anlamına gelmiyor. Kafayı dinleyebildim mi diye sorduğumda kendime kocaman bir '' Evet '' sesi yükseliyor yalan değil ama insan gittiği her yere kendini de götürüyor, o yüzden her şeyin unutulması, bitmesi gibi bir durum söz konusu bile değil. Benimle sürekli iletişim halinde olan insanlar zaten canımın neye sıkıldığını, neden kendimi iyi hissetmediğimi çok iyi biliyordur. Uzun uzun düşündüm, vaktim oldu ve anladım ki bazen çok boş şeyleri kafama takıyorum. Biliyorum, takarım ben. En küçük şeyleri bile kafama takarım. En basit şeylere bile karar verirken günlerce düşünürüm. Garanticiyim, risk almam. Risk almadan başarılı olamazsın diyenlerin de yüzüne tükürürüm. Bu insanların herhangi bir cümleden ya da minicik bir kelimeden kocaman anlamlar çıkarıp, içine kendini katıp, sonra bir sürü fikir sunmaları kadar tahammül edemediğim bir şey daha yok. Gittiğimde, karşı komşumuz olan dedemiz ve ninemiz vardı, onlar 4 mevsim yaşıyorlar orada. Çünkü birbirlerinden başka kimseleri yok, çocukları uzakta, torunları da... Malum işte, hayırsız evlatlar. Gider gitmez kapılarını çaldım, geldiğimi söyledim, ses duyup korkmamaları için. Sonra birkaç gün nineciğim beni çağırdı, beraber oturduk, televizyon izledik, onlar için fırına gittim, kahve yaptım onlara, kek yaptım götürdüm. Bir insanın gözlerindeki mutluluğu görebilmeyi özlemişim ben. Ankara'daki insanların öküzlüklerinden uzak, orta yaş sendromuyla geçirdiğim günlerden hiç şikayetim yoktu. Bunları yaşarken bir yandan da kitap okuyordum, ders çalışıyordum. Bu üç kitap beni benden aldı, daha neredeyim bilemiyorum.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Hikâyem Paramparça kitabına göz atmak için elime aldığımda, direkt bu sayfa çıktı karşıma. Okudum, önce kendime gelemedim biraz. İçimden küfrü bastım, yok artık dedim. Nasıl yani dedim. Hatta sen bu kitabı okursan bu gece sağ çıkamazsın bile dedim kendime, başladım. 2 saat sonra kitap bitti. Bu yolu Ankara'dan geçen yazarların içtenliği ve samimiyeti beni bitiriyor. Ankara samimiyetsiz gibi gözüken bir şehir olmasına rağmen içindeki bazı şeyler bütün bu samimiyetsizliği ortadan kaldırıyor. Kitabın sonuna kadar hiçbir sorun yoktu ve son bölümüne geldim. '' Galip İşhanı '' Bence kilit noktası burası zaten.
'' Hepsi senin yüzünden kardeşim, '' dedi.
'' Ne benim yüzümden? ''
'' Beni anlatamadın. '' okur okumaz gözlerimden yaşlar süzüldü. Kendim için değil be, Galip'e ağladım. Hepimizin Galip olabilme ihtimaline, belki de Galip olmamıza, çaresizliğimize, mecburiyetlerimize ama ağlarken bunları düşünmedim sadece Galip'i düşündüm. Aşkın ne kadar büyük olabileceğini iki kelimeyle anlattı Galip ve bitti. Hikâyemiz paramparça, herkes gibi, herkesin hikâyesi gibi...
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Mutlu insanların hayır diyebilme lüksü varmış. Gerçekten mutlu oldukları için mi hayır derler, yoksa mutsuz olma riskini göze alamadıkları için mi? Bazı şeylerin tanımı ve tarifi olduğuna inanmıyorum. Kendimi kalıplara sokmaya sevmediğim gibi bazı kavramları da kalıba sokamıyorum. Aşk, sevgi, mutluluk, hüzün, nefret. Ne bileyim, bunların kelimesel bir tanımı yoktur ama biyolojik olarak neler hissettirebildiğini biliyorum. Eğer hayır dediğim için mutluysam, vazgeçtiğim için hiçbir zaman pişman olmadım. Resmen kendimi buldum ben, yukarılarda bir yerlerde kaybetmiştim sanırım. Hayat böyle işte, bulmanın zor olduğu yerde kaybetmek en kolay şeydir bazen.
[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Murat Menteş'in kitaplarına gelirsek eğer başka bir dünyaya kapı açılıyor gibi. Korkma Ben Varım'a henüz başlamadım, sadece içine göz attım. Dublörün Dilemması'nda ise bizim bir Hakan Günday vardı, kitapları Ankara'da çılgınlar gibi tükenen adam. Onu andırıyor, sayfalara tekrar bakmaya üşendiğimden bir şey çekip atamıyorum, sadece buna denk geldim. Bu da Shakespeare'in bir cümlesi. Bu arada ben Nietzsche ve Shakespeare'i bir yere bakmadan yazabilenlerdenim. Murat Menteş'in dili de bana yakın, bana yakın anlatımı olan şeyleri elimden düşürmek istemiyorum. Bir nefeste okundu bu da. Okunurken tuhaf oluyorsunuz, yani ben oldum. Bana oluyor bazen böyle. Kitap okurken heyecanlanıp, garip şeyler hissediyorum. Boğazımı biri sıkıyormuş gibi hissediyorum. Ne hisli hatunum. Şimdi şu cümleye bakınca herkes ne kadar ağladığının hesabını yapıyordur. Çok ağladıysam ne zaman ölüyorum, ben hiç ağlamadım ki çok ömrüm var. Edebiyatın bittiği nokta derim ben buna.
Bazı şeyler için söz verdim kendime, sözümden dönmeye de niyetim yok. Bir elin beş parmağı kadarız, ortadaki benim, işaret parmağım ve yüzük parmağım hep benimle olacaklar, serçe parmağım bırakmamak için direnecek ama küçülecek zamanla, baş parmak ise kopup gidecek. Hiçbir şeyin aynı kalmadığını söylememe gerek yok herhalde.
Yorulmuştum en son, belki hâlâ yorgunum ama farkında değilim; çünkü insan bazen yorulduğunun farkına varamayacak kadar yorgundur ve yorulduğunu itiraf edebilecek kadar yorgun. İşin içinden çıkılmıyor sanki, zaten sorun da bu ya, çıkamıyoruz. Aynı yere saplanmış binlerce insanız ve hepimiz birbirimizi küçümsüyoruz, herkes ötekine kendini ispatlama derdinde. İnsanların kendini fazla önemsemesi kadar onları küçük düşüren bir şey olamaz, bunu yüzüne karşı söylemek istediğim birkaç insan var ama beni duyamamalarından korkuyorum, neyse...
Şu başlığı da değiştirsem mi ne yapsam? Yeterince heyecan, merak uyandırdı gibi. Hani ilk değiştirdiğimde yazdığım şeyler işte. Bu cümle çok derin geliyor bana ve ben yazdıkça yazıyorum sanırım.
Ankara'yı sevdiğimi biliyordum, özlemişim de. Özlüyoruz ya elimizde olmadan ve
-insan bir şehri bile özlerken bir insanı ne kadar özleyebileceğini oturup düşünelim.
Yalnız ne romantik bir cümle kurdum öyle, ee her sokak başında kedileri görünce insan efkârlanıyor.
* Ve az önce bir film izledim.
Girl, Interrupted. Angelina Jolie ve Winona Ryder gibi iki güzel kadının başrolde olduğu bir film. Anneme oyunculuk hayallerimden bahsederken önce '' ruh hastası bir kadını '' oynamak isterim diyordum. Sinir hastası da olabilir ama gerçekten delirmiş olmayı istiyorum rolümdeyken; çünkü yeterince sıkıcı her şey.
'' Hissetmek istemediğin zaman ölüm bir rüya gibi görünebilir ama ölümü görmek, onu gerçekten görmek, onu hayal etmeyi son derece gülünçleştiriyor. '' diyor filmin bir bölümünde.
Bu gerçeği yüzümüze vurdukça, daha çok kıymet bilmemiz gerektiğini anlayacağız ama hiçbir zaman kıymet bilmeyeceğiz.
Biliyorum.





__________________
If you can't measure it, it doesn't exist.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver