Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Balıkçı Kulübelerinde Yaşayan Yalnız Dayılar
Birini tanıma şerefine erişmiştim. ne yazık ki artık hayatta değil. yaşlılıktan, yalnızlıktan ve hastalıktan kaybettiğimiz filozof gibi adamlardan biridir.
"misafir" diye bakmazdı kimseye. kendini misafir sayardı bu dünyada. kapısı çalınmazdı ya da en azından onu tanıyanlar kapısını çalmadan girmeliydi kulübesine. "misafirin misafiri olmaz! geç nereye istiyorsan otur. kendine bir kadeh al. balıkları sabah uykularından aldım denizden. mezedir, balık ye az rakının yanında" ...
"hiç evlendin mi hasan dayı? hiç bir kadını sevdin mi?"
"sevmesem burada ne işim var? bir kadını çok sevdim. o kadar çok sevdim ki, bana katlanmasına razı olmadı gönlüm. kalktım buraya geldim."
"karın mıydı?"
"karınca kararınca..."
hasan dayı ne zaman uyurdu, bilen yoktu. sabahın köründe balığa çıkardı. günün ilk ışıklarıyla uyananlar onu elinde tuttuğu balıklar ağır ağır kulübesine doğru giderken görürlerdi. "günaydın hasan dayı. balık iyi miydi?"
"dünaydın! balık iyidir. hep iyidir... tutabilene."
saatler onbire vardığında kulübesinin önündeki küçük bahçede masasını kurardı hasan dayı. rakısına başlardı. rakısının yanında bahçesinden topladığı yeşillik ve domates, ve elbette balıkları... balık kokusuna gelen sokak kedilerini kışkışlardı. "pisstt! defol burdan seni ayla gözlü!"
kulübesinin çıplak ampulü bütün gece yanardı. neredeyse sabaha kadar. hasan dayı hiç uyumaz mıydı? karısının adı mıydı ayla? kedileri mi sevmiyordu yoksa kediler ve bakışları ona başka birşeyleri mi hatırlatıyordu? bunlar ona sorulacak sorular değildi. kimse sormadı.
ekmek kapısı deniz ve başını soktuğu kulübenin rutubetinden böbrekleri ve kemikleri hastalanmış olmalı. rakıdan ve samsun sigarasından ciğerleri. köh köh öksürüğü geçmedi, en sonunda balığa da çıkamaz oldu. bir sabah kulübenin kapısını araladım. kafamı içeri uzattım. yatakta değildi. iyileşmiş miydi? tam balığa çıktığını düşünerek kapısını çekip gidiyordum ki; "sigaran var mı?" diyen sesi geldi kapının arkasında kalan bölümden. sigara içmiyordum, sigaram yoktu. bakkala gidip sigara alıp geri döndüm. kulübenin içinde kesif bir sidik ve alkol kokusu olduğunu o zaman fark ettim. sigarayı uzattım tahta iskemlesinde masada oturan hasan dayı'ya ve ben de karşısına oturdum. paketi açıp bir sigara yaktı ve önündeki kaptan bir kaşık aldı. papara gibi birşey vardı kapta, içine ekmek doğranmış, beyaz renkli bir sıvı. aman tanrım! rakı!
hasan dayı son günlerini rakıya ekmek batırıp içerek geçirdi. tanıdıklardan rakı ve samsun sigarası kabul etti, çorba istemedi... öldüğünde sidik kokan yatağından onu çıkaranlar yastığının altında siyah beyaz bir fotoğraf bulmuşlar. hani ayakta poz verilerek fotoğrafçıda çektirilen aile fotoğraflarından biriymiş bu. kucağında bir bebekle önde bir kadın, kadının omzuna elini koymuş biraz arkasında duran genç bir adam varmış fotoğrafta. fotoğrafın arkasında el yazısı ile "boğaz dokuz boğumdur be ayla" yazıyormuş.