Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03 Mayıs 2012, 00:16   #1
Çevrimdışı
Liaaa
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Makbule Atadan'ın Atatürk'e İlişkin Anıları 1-2-3-4-5-6




Makbule Atadan'ın Atatürk'e İlişkin Anlattıkları Üzerine Bir Basın Taraması

Derya Genç Acar

ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 63, Cilt: XXI, Kasım 2005





ÖZET

Atatürk’ün gerçeklere dayalı yaşam öyküsünün yazılışında, özellikle bu yaşamın çocukluk ve gençlik dönemlerinin doğru ve yeterli belirlenmesinde annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanım’ın anlattıkları, ilk elden kaynak olarak büyük önem taşımaktadır. Bu yazımızda Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ın basınımızda yer alan Atatürk’e ilişkin ilk elden söyleşileri, kronolojik sıra içinde gösterilmiş ve örnekler verilmiştir.

GİRİŞ

Atatürk’ün yaşam öyküsünün gerçeklere uygun yazılmasında, şüphesiz ki ilk elden kaynakların büyük değeri ve önemi vardır. Bu hususta Atatürk’ün anlattıklarının yanı sıra, ailesini oluşturmuş ya da yaşamına karışmış kimselerin verdikleri bilgiler, onlardan kalan anılar, Atatürk’ün biyografisinde paha biçilmez önem kazanmaktadır.

Bir insanı en yakından tanıyan, onun yaşam öyküsündeki ayrıntıları en iyi bilenlerin başında şüphesiz ki, kendi aile bireyleri gelmektedir. Konu bu açıdan değerlendirildiğinde Atatürk’ün yaşamına, özellikle onun çocukluk ve gençlik yıllarına ışık tutacak kimselerin başında, annesi Zübeyde Hanım ve kız kardeşi Makbule (Atadan) Hanım’ın geldiği görülmektedir. Bu bakımdan, Atatürk’ün yaşamını konu alan birçok tarihçi ve yazar, Atatürk’ün annesi ve kız kardeşiyle görüşme gereği duymuşlar, onlardan elde ettikleri bilgileri ve anıları, yazdıkları kitapların sayfalarına geçirmişlerdir.

Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım’ın yaşamı 14 Ocak 1923’de son bulduğundan, basında, Atatürk hakkında onunla yapılmış bir konuşma bulunmamaktadır. Bununla beraber Millî Mücadele yıllarında Ankara’ya gelmiş olan Grace Ellison3 gibi bazı yabancı gazeteci ve yazarlar, sınırlı da olsa Zübeyde Hanım’la konuşma fırsatı bulmuşlardır.

Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım, annesine oranla uzun bir ömür sürmüş, bu nedenle özellikle Atatürk’ün ölümünden sonra –Büyük Adam’ın yaşamına ilişkin ayrıntılı bilgiler almak bakımından- zaman zaman gazetecilerin ilgi odağı olmuştur.
Makbule Hanım’la yapılmış söyleşiler üzerine gerçekleştirdiğimiz geniş bir basın taramasında, bu hususta kendisiyle yapılmış ilk görüşmenin kronolojik zincir içerisinde, 1947’de haftalık Akın Gazetesi’nde “Selime Seden” imzasıyla yayınlandığını görüyoruz. Bu konuşmayı, aynı yazarın yine Akın Gazetesi’nde 1948’de yayınlanan diğer bir konuşma dizisi izlemektedir. Makbule Hanım’la yapılan üçüncü söyleşi ise Yaşar Yula tarafından 1950’de gerçekleştirilmiş; bunu 1952–1953 yılları arasında Yeni İstanbul Gazetesi’ndeki “Büyük Kardeşim Atatürk” başlıklı uzun bir yazı dizisi takip etmiştir. Makbule Hanım’la yapılan söz konusu bu dördüncü konuşmada, söyleşiyi nakleden kişinin adı verilmemiştir. Daha sonra şair ve gazeteci Şemsi Belli’nin 1955’de kaleme aldığı “Ağabeyim Mustafa Kemal” adlı yazı dizisi Milliyet Gazetesi’nde yayınlanmış ve bugünkü tespitlere göre Makbule Hanım’la yapılan beşinci söyleşiyi oluşturmuştur. Makbule Hanım’la yapılan altıncı ve son görüşme ise Dr. Rıdvan Ege tarafından 1 Kasım 1955 günü yapılmış; ancak bu konuşma Ulus Gazetesi’nde 1962 yılı Kasımı’nda yayınlanmıştır.
Bütün bu yazılar ve yazı dizilerinde Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Hanım’ın anlattıkları, özellikle Atatürk’ün aile çevresine, onun çocukluk ve gençlik dönemlerine ilişkin olup, birçok bilinmeyen olaya değinmektedir.
Makbule Hanım’ın söyleşileri üzerine yaptığımız basın taramasının diğer bir ilginç yönü de, bu taramada belirlenen birçok yayının Atatürk’le ilgili bibliyografik literatürde yer almayışıdır4. Aşağıda, Makbule (Atadan) Hanım’la yapılmış söyleşileri, yayın tarihlerine göre kronolojik bir sıra ile sunuyoruz:

1947’DE HAFTALIK AKIN GAZETESİ’NDE “SELİME SEDEN” İMZASIYLA YAYINLANAN SÖYLEŞİ5İ

Selime Seden imzasıyla Akın Gazetesi’nde yayınlanan bu söyleşi, Atatürk’ün ölümünden sonra Makbule Hanım’la yapılan görüşmelerin ilkini oluşturmaktadır. Söz konusu söyleşiyi aşağıda tam metin olarak veriyoruz:

Atatürk’ten Hatıralar

Atatürk’ün son günlerine dair hatıralarını rica ettiğim hemşireleri sayın bayan Makbule Atadan, bana şu izahatı verdiler:
—Atatürk’ün Ankara’ya son gidişini bugün gibi hatırlıyorum. O geceyi Rukiye ile beraber sabaha kadar yanında geçirmiştik. Durmadan terliyordu. Ben çamaşırlarını değiştirmesi için kendisine yardım ediyordum. Ağır bir hastalığa tutulduğu gözle görülüyordu. O seyahate ben iştirak etmeyecek ve sıhhatimi alâkadar eden işler yüzünden bir müddet İstanbul’da kalacaktım. Kendisinden müsaade istedim, verdi. Ertesi günü, kendisini Haydarpaşa’ya götürecek olan motor sarayın önüne gelmişti. Uğurlamak için odamdan çıkarak, kendisiyle yatak odasının önünde karşılaştık. Halinden bana veda etmeğe hazırlandığı belli idi.
—Sizi motora kadar uğurlamama müsaade ediniz, diye yalvardım.
Sert ve kesik bir sesle:
—Hayır! dedi. Buradan uğurlamanız kâfidir.
Atatürk o gidişinde çok halsiz ve yorgun görünüyordu. Kendisine boynundaki eşarbı düzeltecek kadar dahi bir kuvvet görmemiş olmalı ki, iki elini yanlarına salıvererek bu işi yapmamı benden istemişti. Onu hiç bu kadar halsiz ve yorgun görmemiştim. Anlaşılıyordu ki daha aylarca evvel, öldürücü hastalık tesirlerini göstermeğe başlamıştı.
İki gün sonra, Atatürk beni Ankara’ya çağırttı. Köşke gittiğim vakit kendisini uzun bir şezlongda oturur bir vaziyette buldum. Bana:
—Gördün mü kardeşim, doktorlar bana günde beş türlü tatlı yediriyorlar,
dedi.
—Afiyet olsun, diye cevap verdim.
El altından bir havadis almıştım. Ata’nın ayaklarına su indiğini gören Doktor Neşet Ömer, bütün gece Atatürk’ün odasının önünde dolaşarak “Ne yapayım da mesuliyetten kurtulayım!”diyormuş. Çünkü o vakte kadar hastalığı teşhis edememişti. Bir istida yazmış, “Ben mesuliyet kabul etmem, Avrupa’dan doktor getirin; çünkü Ata ağır hasta!” demişti.

* * * *
— Size Atatürk’ün son günlerine ait hatıralarımı anlatırken, içimde senelerce açıklamadan güçlükle sakladığım bir acıyı ifade etmek isterim:
Atatürk çok ağır bir hale gelmiş, Dolmabahçe Sarayı’nda yatıyordu. Doktorlar karnında toplanan ve kendisine büyük bir rahatsızlık veren suyu iğne ile girerek almak fikrinde bulunmuşlar ve kendisine bunu anlatmışlar. O da:
— Bir kere hemşireye sorun, onun reyini alın ve işinize öyle başlayın! diye emretmiş. Atatürk’ün bu arzusu bana iletilmedi. Her zaman aramızda bir mâni olan Hasan Rıza Bey, bu defa da Atatürk’le alâkadar olmaktan beni alıkoyuyordu. Bunu hiç unutamıyorum. Atatürk’ün yanına birçok doktorların ve operatörlerin girdiğini bana sofracı Muzaffer söyledi. Koşarak yanına gittim. Beni yolda Kılıç Ali önledi. Doktor Neşet Ömer, su alındığından haberdar olmamaklığımı hayretle karşıladı ve Atatürk’ün vermiş olduğu emri bana tekrar etti. Hayretler içinde kaldım. Atatürk’ün yanına girdim. Doktorlar orada ancak 4–5 dakika durmama müsaade ediyorlardı. Atatürk rahattı, neşeliydi, bundan istifade ederek kendisine şu suali sordum:
— Su alırken hangisi daha kolay oluyor; yarmak mı, delmek mi?
İki elini havaya kaldırdı:
—İkisi de kötü! İkisi de ne yenir, ne yutulur! dedi.
Sayın Bayan Makbule Atadan, derin bir karamsarlık içinde hatırladığı o elemli dakikaların tesiriyle çok üzüntülüydü. Gözlerinden süzülen yaşları zaptedemiyordu. O acıklı günlerin hatıralarını yaşatmasını isteyerek onu daha derin bir ıstırap içinde bırakmağa gönlüm razı olamazdı. Kendisinden müsaade istedim. Dünyanın en büyük adamlarından biri olan Atatürk’ün kardeşi olmak gibi müstesna bir şerefe erişmiş olan sayın Bayan Makbule Atadan’ı teselli bulmaz kederiyle baş başa bıraktım.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver