Tekil Mesaj gösterimi
Alt 05 Nisan 2012, 05:20   #3
Çevrimdışı
InTheDarK
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Müslümanların Allah'ı




MEZHEP İÇİ MEZHEPLER

Bu 4 Sünnî bilgininin takipçileri genellikle pratik hayatla ilgili içtihatların takipçisi olmuşlardı. Fakat inanç/itikat üzerine yapılan yorumlar ayrı bir kategori oluşturuyordu. Zaman içinde İtikat Mezhepleri denen mezhep içi mezhepler de ortaya çıkmaya başlamıştı. Irak‟ta, halifelik yerine kendi imamlık organizasyonunu kurmuş olan Şiîler ile Sünnîler arasındaki halifelik hakkı tartışmalarıyla başlayan politik bölünme inanç sahasına da sıçramıştı. Bu tür yorumları yapmayan kişilerden biri, imamlardan altıncısı ve Hz. Ali‟nin torununun torunu olan İmam-ı Cafer es-Sâdık (702-757?) kaynakların büyük çoğunluğuna göre bu ayırımlara katılmamış ve kendini tasavvufa, ilme ve öğretmen-liğe adamıştı. Öğrencileri arasında İmam-ı Azam da vardı. O‟nun talebeleri ve taraftarları da Caferî Mezhebi‟ni kurmuş-lardı. İmam-ı Cafer‟in oğlu İmam İsmail yedinci imam olarak vefat ettikten sonra İsmailî diye bir mezhep oluşur ve bunlar ileride çok güçlenerek Kuzey Afrika‟da Fatimiler Devleti‟ni kurarlar. Yıllar böylece geçer ve 11. İmam Hasen bin Ali Askerî‟nin (846-875) çocuğunun olup olmadığı tartışmaları 12 İmam fel-sefesine karşı gruplar tarafından başlatılır; fakat 12 Ġmamcılar bu tartışmayı o devirde kazanmış görünürler: Askerî‟nin oğlu Muhammed el-Mehdi‟nin özellikle gizlendiği, ileride geri ge-leceği ve insanlığa altın çağını yaşatacağı inancı yayılır. (12 İmamcılar, Şiîliğin önde giden temsilcisi olmuş ve bugünkü İran‟ın resmî inancı hâline gelmiştir.) Bunlardan bazı radikal gruplar daha uçta görünen inanç sistemleri de geliştirirler. Halifelerin bu grupları dinin ve devletin düşmanı ilân etme-sinden sonra, Şiîler radikal felsefelerini ve sosyal ilişkilerini kapalı kapılar ardında uzun yıllar devam ettirirler. Zaman içinde felsefe, bilim ve politikada güçlenen bu gruplar ortam müsait olunca ortaya çıkıp halifeyi açıkça eleştirmeye başlar ve devleti ele geçirmeye çalışırlar. Bu arada Şiîlerden etkilenen Mutezile (ayrılmışlar) adında bir mezhep daha oluşur ve şu görüşleri yayarlar.
‟Allah nefislerini kontrol etmeyenlere yardımcı olmaz. İnanç, moral değerler ve özgür irade insanların kendi sorum-lulukları ve iradeleri içindedir. Allah, kendi oluşturduğumuz doğru ve yanlış kavramlarından sorumlu tutulamaz. Yanlışlıklar mükemmel olan Tanrı‟nın işi olamaz. Aksi hâlde, Tanrı, insanları zorbalıkla idare eden bir halife durumuna düşürülmüş olur. Allah‟ın en önemli özelliği Adil olmasıdır. Akla uygun olmayan hiçbir şey Tanrı‟nın eseri değildir.‟
Bu fikirler o zamanki muhafazakar görüşlerle çatıştığı için karşıt görüşler ortaya çıkmakta gecikmemiş: „Mutezile, Allah‟ı rasyonel bir insan gibi görmeye başlamış. O‟nu anladıklarını söylüyorlar. Anladıkları şey kendi cüz‟i akıllarındaki tanrıdan başka bir şey değildir. Bu fikre inananlar Allah‟a daha pek çok insanî sıfatlar bulacaklardır. İnsan kendi kaderine hâkimse; Allah‟ın her yerde hazır ve nazır olması ne ifade ediyor olabilir ki?‟ Bu fikir düellosunu sonuçta Mutezile kazanır. Halife Me‟mun bin Harun (813-830 arası), Mutezile‟nin görüşlerini resmî doktrine dönüştürmek istemiş. Buna muhafazakarlar şid-detle karşı çıkmış; fakat yıldırılmaları uzun sürmemiş ve türlü eziyetlerden sonra birçoğu susturulmuş. Bu yıldırma politika-sından Ahmed bin Hanbel canını zor kurtarmış. Fakat ken-disine işkence yapanları Allah‟ın affetmesi için dualar etmiş ve ölümünden sonra bir İslâm kahramanı olarak anılmış.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver