Uyuyamıyorum. Uykuda değişeceğimden korkuyorum. Oswald gibi uyanmaktan korkuyorum. Kendimi yormamaya çalışarak bekliyorum yatakta. Oysa, asıl bu bekleyiş yoruyor beni. Terlemeye başladım. Şaşılacak derecede zayıfladım bu terlemeler yüzünden. Önce ellerim, sonra ayaklarım terliyor, sonra bacaklarım, sırtım. Ateşim biraz düşüyor bu terlemelerin sonunda. Tekrar ateşime bakmaya başladım. Yarım saatte bir derece koyuyorum. Annem, bazen dereceyi saklıyor. Terleme geçince yataktan kalkıyorum, çamaşır değiştiriyorum ve evde dolaşmaya başlıyorum. Annemin uyumadığını, yatakta endişe ile beni izlediğini seziyorum. Bazen dayanamıyor, çekingen bir sesle, nasıl olduğumu soruyor. Ona, en aksi bir sesle, anlaşılmaz ve homurtulu bir karşılık veriyorum. Koltukla uyukluyorum çoğu zaman. Ankara’daki evi görüyorum rüyamda. Ev büyüyor, büyüyor, insanlarla dolup taşıyor. Tanıdığım bütün insanlar sığıyor evin içine. Gözlerimle, en önemsiz köşelerine kadar dolaşıyorum evi: annemle babamın pirinç topuzlu karyolasını, tahta kenarlı koltuklarını görüyorum. İstanbul’a taşınırken hepsi satılmıştı. Kafamın içini temizlemek mümkün değil demek ki.