Dinsel Marifetler
12 yıl zorunlu eğitimi anlatırken Başbakan RTE; “28 Şubat 1997’de tanklarla toplarla zorla gelen bir uygulamayı millet iradesiyle, demokrasiyle ortadan kaldırıyoruz!” diyor.
Topla tankla gelen düzenlemenin amacı, kız erkek çocukları bir arada, laik rejimle yönetilen bir dünyada geleceğe hazırlamaktı.
Demokrasiyle geldiğini söylediği düzenlemenin amacı ise; imam hatiplerin önünü açmak!
Önceki pekâlâ ilerici bir hamle diye yorumlanabilir ama öteki düzenleme Tayyibizm damgasını yemiş, sözüm ona demokratik bir hamle!
Bu marifetin sergilendiği TSK’nin söylemlerinde artık laiklik sözcüğünün geçmediği son “özel” dönemde Avrupa Parlamentosu’nun kabul ettiği raporda…
…“Türkiye’nin NATO üyeliğinin önemi göz önünde tutularak, ‘Silahlı Kuvvetler’in süregelen laik bütünlüğünün’… garantiye alınmasının gereği” vurgulanıyor.
***
RTE’nin, Çankaya’dakinin, Bülent Arınç’ların din ve laiklik konusunda feyzaldıkları hocalarının hocası Necmettin Erbakan’ın para pul konusunda ne kadar Müslüman olduğu, çocuklarını ne ölçüde Müslüman yetiştirdiği, kızının, oğlunun, damadının para pul uğruna miras kavgalarına düşmelerinden belli.
Erbakan sağ iken, 1996’da Refah Partisi kasasından kaybolduğu ileri sürülen kayıp trilyonlar, 148 kilo altın kimin cebinde diye özetlenebilecek tartışmalar yaşandı. Çankaya’daki AKP’li, cumhurbaşkanı af yetkisini kullanarak Erbakan’ı yargıdan kurtardı.
Ama yıllar sonra Milli Görüş’e dün de bugün de sadık kalan Oğuzhan Asiltürk dayanamadı. “Erbakan’ın çocuklarının aslında partiye ait olan, partililerden toplanan ‘cihat parasını’ zimmetlerine geçirdiklerini” açıkladı…
Şimdi soru şu: Çocuklar bu parayı ne zaman zimmetlerine geçirdi?
Asiltürk’ün açıklamalarına göre; Erbakan yaşarken!
***
Şayet bu saptama doğrulanırsa, ülkemizin derin Müslümanlarının, dünya ile ahret işlerini pekâlâ birbirinden ayırdıkları kanıtlanmış olacak!
Vaat edildiği gibi ahrette hurilerle yaşamadan önce, dünya nimetlerinden yararlanacakları parasal olanakları ve yöntemleri sağlıyorlar…
***
Ülkesinde yetişen nadide güllerle geldiği için medyamızda görünen Ekvador Cumhurbaşkanı Correa’nın, bir gazetecinin “Suudi Arabistan Kralı tarafından hediye edilen bir mücevheri satarak Hazine’ye aktardığını anımsatması üzerine” yaptığı açıklama dikkatinizi çekti mi?
Ekvador Cumhurbaşkanı Suudi Arabistan Kralı’nın “bize” diyor. Herhalde eşine değeri neredeyse yarım milyon dolar olan bir mücevher hediye ettiğini söylüyor. Ne ki, hediyeleri halka ait olduğunu düşündükleri için sarayda sergiliyorlar. Ancak “O mücevherin korunması zahmetli olduğu için açık arttırmayla 450 bin dolara satıldı” diyor.
Türkiye’de yaşanan benzeri bir olay var.
Cumhurbaşkanı AKP’li, eşi ile birlikte bir Suudi Arabistan ziyaretinde Suudi Kralı, kendilerine bir mücevher hediye ediyor.
Çankaya’daki AKP’li; Ekvador Cumhurbaşkanı’nın aksine hediye edilen mücevheri, onca çağrıya karşın kimseciklere göstermiyor, olası değerini açıklamaktan kaçınıyor.
Değeri Ekvador devlet başkanına verilenden aşağı olmayan, en az yarım milyon dolarlık hediyeyi ne devlet hazinesine bağışladığını açıklıyor…
…ne de fakir fukara fonlarına gelir olsun diye satışa çıkarıyor.
***
Evren dahil gelmiş geçmiş bütün cumhurbaşkanları iç ve dış gezilerde verilen hediyeleri, armağanları ya müzelere gönderdiler ya da Köşk envanterine kaydettirip Çankaya’dan ayrıldılar.
Tabii akla şimdi şu soru takılıyor: Müslüman cumhurbaşkanlarında, örneğin Çankaya’daki gibi ulusu temsilen yaptığı dış gezilerde verilen hediyeleri, kişisel portföyüne koymak âdet midir?
Tabii Çankaya’daki AKP’linin umursamadığı, bugüne dek yanıtlamaya yanaşmayacağı bir soru bu!
Cüneyt Arcayürek |