Tekil Mesaj gösterimi
Alt 08 Şubat 2012, 14:17   #2
Zen
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Sinema Akımları




Dışa Vurumcu Alman Sineması ( Alman Ekspresyonizmi )

1900lü yıllarda Fransa, Rusya, İsveç, Norveç, Çekoslovakya ve Polonya ile tek tük İngiltere ve Amerika'da görülen bu akım gerçek anlamda kendini tüm sanatlardaki gelişmesiyle kendini Almany'da göstermiştir. Normal olanın dışına taşan, insanın bilinç altındakileri dışarı taşıması, yansıtması olarak söyleyebileceğim bu akım dilimizde "İfadecilik, anlatımcılık, kendilikçilik, ruhsal yaşantının içerikleriyle, tinsel içerikleri dile getiren çağdaş sanat akımı olarak karşılık bulur." (Demiray, 231) Öncelikle resimde görülmüş, daha sonra heykel, mimari, edebiyat, tiyatro ve müziğe yansımıştır. "Duygusal tepkileri yansıtmak amacıyla çizgi ve rengin doğadan bağımsız kılınarak oldukça özgür bir biçimde kullanımıyla, kalın boya hamuru yoğun renk, karşıt değerler ve biçim bozma resimde kullanılan Ekspresyonist üsluptur." (Britanica, 7:230) Diğer adıyla "Ekspresyonizm" olarak da bilinen dışa vurumculuğun resimdeki temsilcisi Picasso'dur. Dışavurumcu akım en çok Almanya'da talep görmüştür. Bunun temelinde de Germen ülkelerinin yaşadığı toplumsal bunalımlar ve baskı rejimlerinin etkisi vardır. Halk ve aydın kesim bastırılmış, sindirilmiş duygu ve düşüncelerini dışavurumcu (Ekspresyonist) bir tarzda sanata yansıtmışlardır. Bir başkaldırının meyvesidir dışavurumculuk.

1919-1939 yılları arasında Almany'da Alman dışavurumcu akımının etkisi ile Dışavurumcu Alman sineması ortaya çıkmıştır. "Dışavurumculukta gölgeli bir ışıklandırma, gerçeküstü bir dekor, yapay rol yapma ve gerçek olmayan bir dünyada gezinen kameranın aşırı üslubu dikkat çeker. Filmlerde kaba ve barbar görüntüler hakimdir. Ölüm ve düşük yaşama ilişkin nesnelerle beraber, savaşın kızıştırdığı umutsuzluk ve erime bu dönemin konularıdır. (Bir yıldız, 38) Daha iyi bir dünya düşlenir. Bu düşle birlikte "Gerçekçilik" bir kenara bırakılmış, soyut ve metafizik olana yönelinmiştir. Görsel anlatım güçlüdür. Güncel hayat dikkate alınmamış ve "BEN'İN" derinliklerine inilmeye çalışılmıştır." (Biryıldız, 51-52)

Bu dönemde fantastik dünyaya ışık tutan belli başlı filmler şunlardır:

PRAGLI ÖĞRENCİ (1913)-YÖN: STELLAN RYE
GOLEM (1914) -YÖN: HENRİK GALEEN
HOMUNCULUS (1916) -YÖN: OTTO RİPPERT
DOKTOR KALİGARİ'NİN MUAYENEHANESİ (1919) - ROBERT WİENA vs...


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Bunlardan Doktor Caligari'nin Muayenehanesi"den kısaca bahsedecek olursak bu film ROBERT WİENA tarafından yönetilmiş olup, Dışavurumcu sinemanın başlangıcı kabul edilir. Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilir. Psikolojik filmlerin ilk örneği olarak kabul edilen bu filmin senaryosu KARL MAYER ve HANS JANWİTZ tarafından yazılmıştır. Filmde DR. Caligari adlı birinin "CESARE"adlı bir genci hipnotize edip ona cinayetler işletmesi anlatılır. Film "ÖZNELLİĞİN" beyaz perdedeki yüzüdür. Görsel bir şöleni andıran filmde insanların öfke, şiddet, sevinç gibi duyguları dekorda yer alan simerik şekillerle anlatılmaya çalışılmıştır. "Kısaca Ekspresyonist Sinema "BEN'İN" derinliklerine inmiş, görüneni görünür kılmış ve kompleksleri ve kötülükleri görüntülemiştir." (Biryıldız, 51-52) İnsan içine ayna tutar.




Şiirsel ( Şairane Gerçekçilik )

Şiirsel Gerçekçilik (Fransızca: Réalisme poétique, İngilizce: Poetic realism) 1930'larda Fransa'da ortaya çıkmış ve II. Dünya Savaşı'nın sonuna dek etkisini sürdürmüş sinema akımına verilen addır. Türkçe'de bazen "Şairane Gerçekçilik" olarak da geçer.

Şiirsel Gerçekçilik Akımının Ortaya Çıkışı

1920'lerin sonunda sesin sinemaya girmesi ile Avrupa Avantgarde Sineması'nın sonu gelmişti ve sesin olanaklarından da yararlanarak yönetmenler özellikle müzikaller, melodramlar ve tiyatro uyarlamalarına yöneldiler. Ancak bu uzun sürmedi. 1929'da başlayan ve 30'lu yıllar boyunca bütün dünyada olduğu gibi Fransa'da da etkisini tüm ağırlığıyla gösteren Büyük Ekonomik Buhran'ın bir sonucu olarak yaşanan toplumsal ve siyasi kargaşa ortamında bu yeni sinema akımı doğdu. Çalışan sınıfların sorunlarını, bireyin mutsuzluğuna ve çaresizliğine vurgu yaparak Amerikan Kara Filmlerine benzer çarpıcı bir atmosfer içinde karamsar bir üslupla ve şiirsel bir duyarlılıkla anlatan ve "Şiirsel Gerçekçilik" adı verilen bu tarz Fransa'da popüler oldu.

Akımın Özellikleri

"Şiirsel gerçekçilik" akımına dahil edilen filmler adındaki gibi "gerçekçi" idi, çünkü filmdeki karakterler hayatın tüm acımasız yönleriyle sürekli olarak yüz yüze geliyorlardı, çoğunlukla umutsuzdular, çaresizdiler. Ekonomik çöküntü beraberinde suç artışını da getirmişti, sefalet her zaman hissedilebiliyordu, konuların geçtiği mekanlar sefil mekanlardı. Ama aynı zamanda bu filmler "şiirsel" di de, karakterlerin davranışları melankolikti, karamsar ve hüzünlüydüler, zaman zaman intihara meyilli olabiliyorlardı, nihilisttiler. Filmin odağındaki bu marjinal karakterler genelde aşk için son bir şansı yakalarlar ama onu da sonunda ellerinden kaçırırlardı. Alt sınıftan insanların bunalımlı öykülerinin anlatıldığı bu filmler daima mutsuz sonla bitiyordu. Mekanların loş ışıklandırılması, kapalı gökyüzü ve sıklıkla yağan yağmur veya bastıran sisin yarattığı flu görüntüler de şiirselliğe katkı sağlıyordu. Görüntü yönetmenleri estetizme özellikle önem veriyorlardı. Bu akımın yapımcı ve yönetmenleri senaryo ve diyaloglara da çok önem veriyorlardı, akımın önemli senaristlerinden biri de Marcel Carné'nin birçok filminin senaryosunu yazmış olan ünlü şair Jacques Prévert'di.

II. Dünya Savaşının sona erdiği 1945 yılından sonra "Şiirsel gerçekçilik" akımı yerini İtalya'da ortaya çıkacak olan İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımına bırakacaktı, zaten başta Luchino Visconti ve Antonioni olmak üzere yeni gerçekçi birçok İtalyan yönetmen sinema kariyerlerine "şiirsel gerçekçi" Fransız yönetmenlerin yanında çalışarak başlamışlardı. Bu iki yönetmen de Jean Renoir'ın asistanıydılar. Hatta Şiirsel gerçekçilik İtalyan Yeni Gerçekçik Akımından sonra gelecek olan Fransız Yeni Dalga akımını da etkilemiştir.

Bu akımın en önemli temsilcisi kuşkusuz Jean Vigo'dur.


Jean Vigo


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Vigo 29 yaşında ölmüştür. Çektiği filmler ;

1933 zero de conduite (hal ve gidiş sıfır) bir anarşist sinema örneğidir.

Anarşiye bir saygı duruşu niteliğindeki Hal ve Gidiş Sıfır sinema tarihinde çocuklar üzerine yapılmış en önemli filmlerden biridir. Yazar, yönetmen, senaryo yazarı ve kurgucu Jean Vigo'nun filmi Hal ve Gidiş Sıfır, yönetmenin bir yatılı okul öğrencisi olarak yaşadığı kötü deneyimlerinden yola çıkarak çekilmiş ve Truffaut'nun 400 Darbe ve Lindsay Anderson'un If / Eğer adlı aynı konuyu işleyen klasikleşmiş filmlerini büyük ölçüde etkilemiştir.

1934 L’Atalante (Geçip giden çanta) filminde şairane gerçekçiligin işaretleri görünürken hal ve gidiş sıfır filmine yapılan saldırılara da cevap vermektedir.

Vigonun yaptığı bu iki film görüntü yönetmeni olan kardeşi boris kaufman ın da desteği ile etkili bir hale gelmiştir. Bu iki film deneysel tarz ol arakta yeni filmlerdir. Lirik bir yaklaşımı realizm ve sürrealizm ile birleştiren bütününde yaşama anarşik bir yaklaşımı sergilemektedir.

Hal ve gidiş sıfır özgürlüğe karşı bir otoriteyi sergiliyordu film gösterimden kaldırıldı. 1945 te yasak kalktı.

L’Atalante çekilirken Vigo ölür.1990 a girerken İngiliz film arşivinde bulunan özgün kopyasına dayanılarak tekrar gösterime sunulur.


Marcel L’Herbier


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Hukuk eğitimi gören ve 1. dünya savası öncesi şiirler yazan herbier Fransız ordusunun sinematografi servisinde çalışmıştır. 20 yaşında avantgarde’nin önemli yönetmenleri arasına girmiştir ve Fransız sinema okulunun temellerini atmıştır. Pek çok filmle adını duyuran herbierin L’Epervier (atmaca, 1933) ve Le Bonheur (saadet, 1934) şairaneliğin izlerini tam anlamı ile taşımaktadır.

Atmaca da sevdiği kadın uğruna tüm servetini kaybeden bir adamın bir kumarbaza dönüşmesi ve yinede onu kaybetmesi anlatılıyor.
Saadet ise büyük bir sinema yıldızına tutulan bir anarşist i anlatmaktadır. Anarşist in yıldıza ulaşması imkansızdır, bu bir dramdır, ve onu başkasına bırakmasının da imkansızlığı anlatılmaktadır.


Julien Duvivier


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


1930’lu yıllarda ün kazanmış 5 büyükler arasına girmiştir. Ün kazanması birazda birlikte çalıştığı jean gorbini ye bağlıdır. Bu akım da çektiği en ünlü filmi pepe-Le-moko dur. (Cezayir batakhaneleri 1937)

Cezayir batakhaneleri, haydut pepe le mokonun, Arap mahallelerinde çete kurması ve polis tarafından öldürülmesini anlatmaktadır.


Marcel Carne


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Daha çok toplumsal fantastik filmler yaptığını düşünmektedir. Sinemaya ünlü yönetmenlerin asistanlıklarını yaparak başlamıştır.(jaques feyder, rene clair)
Yaptığı en önemli iki film quei des brunes (sisler rıhtımı 1938) ve le jour se leve(son ümit 1939)adlı yapıtlardır.

Sisler rıhtımı film de bir asker kaçağının yaşlı bir adamın metresiyle ilişki kurması sisler içindeki bir kahvede sabahlamaları ışıkların yandığı caddelerde dolaşmaları ve asker kaçağının gangsterler tarafından öldürülmesi anlatılıyor.
Son ümit sevgilisi bir köpek terbiyecisi tarafından alınan bir adamın köpek terbiyecisini öldürmesi ve saklandığı otel odasında hayatını sorgulayıp polisle çatışması ve intihar etmesi anlatılıyor. Film toplumun psikolojik yapısının gerçekçi bir biçimde ortaya koymaktadır.
Savaşın sürdüğü yıllarda Carne de kaçış sinemasına yönelmiştir.

Kısa bir dönem süren şiirsel realistik sinema romantik duygusal ümitsiz sinema örneğidir
.

Akımın Önemli Filmleri

1. La Petite Lise (1930) Jean Grémillon
2. La Chienne (1931) Jean Renoir
3. À nous la Liberté (1931) René Clair
4. Hal ve Gidiş Sıfır (Zero de Conduite) (1933) Jean Vigo



Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


5. Yanık Kalpler (Le Grand Jeu) (1934) Jacques Feyder
6. La rue sans nom (1934) Pierre Chenal
7. L'Atalante (1934) Jean Vigo
8. Kahramanlar Panayırı (La Kermesse héroïque) (1935) Jacques Feyder
9. Crime et châtiment (1935) Pierre Chenal
10. Güzel Takım (La Belle Équipe) (1936) Julien Duvivier
11. Cezayir Batakhaneleri (Pépé le Moko) (1937) Julien Duvivier
12. Harp Esirleri La Grande Illusion (1937) Jean Renoir
13. Hayvanlaşan İnsan (La bête humaine) (1938) Jean Renoir
14. Sisler Rıhtımı veya Son Buse (Le Quai des brumes) (1938) Marcel Carné
15. Kuzey Oteli (Hôtel du nord) (1938) Marcel Carné
16. Entrée des Artistes (1938) Marc Allégret
17. Kocası ve Aşığı (La Règle du jeu) (1939) Jean Renoir. (Bazı kaynaklarda filmin Türkçe adı Oyunun Kuralı olarak da geçmektedir.
18. Son Ümit veya Gün Doğuyor (Le jour se lève) (1939) Marcel Carné
19. Remorques (1941) Jean Grémillon
20. Gece Ziyaretçileri (Les Visiteurs du soir) (1942) Marcel Carné
21. Gecenin Kapıları Les Portes de la nuit (1945) Marcel Carné
22. Cennetin Çocukları (Les Enfants du Paradis) (1945) Marcel Carné

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver