Sevgili Milena
Merak ediyorum seni Milena. Kalem tuttuğun elini, saçlarını ve ruhunun sürekli ağladığını yansıtan gözlerini. Soğuk bir ürperti geliyor Milena, üşüyorum senin adını her andığımda. Küfürbaz Kafka burada olsaydı herhalde küfrederdi bana. Ama ne yapayım Milena sana olan aşkım dinmiyor, incitiyor beni.
Milena, Havva’nın elmayı ağaçtan koparması gibi bir şey. (Günah sayılan bu olayı, kimsenin anlamayacağı gibi anlıyorum kimi günler..) Havva elmayı yemek için koparmış da olabilir, hoşuna gittiği beğendiği için koparmıştır- belki de. Âdem’e gösterebilmek için yalnız. Koparmak önemli değildi anlaşılan, ama elmayı dişlemek sonucu doğurmuş oldu., Elmayla oynamak sonucu doğru olmayabilir, ama yasakta edilmemişti ki.
Hain olarak düşünebilirler beni fakat ben seni yazdıkların için de sevdim –her ne kadar onları aşkına söz geçiremeyen Franz’a yazdıysan da– ama sen başkaydın Milena hasta bir adamı sevecek kadar hastaydın. Beni belki o kadar sevmedin hatta hiç sevmemiş de olabilirsin ama kendimi frenlemeye yeltenemiyorum. Deli mi oldum bende bilmiyorum. Kafam hiç yerinde değil. Yalnız göz kapaklarımı hareket ettirebiliyorum. Sevgilim artık gözlerim bile ışıldamıyor. Artık ne yapacağımı da bilmiyorum. Dün öğle üzeri avludan gelen kuş seslerinin her tarafa dağıldığı şahit oldum. İlk önce avludan gelen kuş sesleri beynimim içine girmeye çabaladılar. Bir bulut gibi toplandılar, acı çığlıklarıyla sana olan aşkımı köreltmeye çalıştılar. Kendime geldiğimde bedenimdeki titreme beni öyle bir hale getirdi ki.. Ama yılmadın sana olan sevgimi sorgulamadım asla. Bütün gece yankı yapan sese kulak vermemeye çalıştım. Seni düşündüm.
Kötüyüm Milena, bilmediğin kadar kötü.. Onun için bağırıyorum ya! Meleklerin sesi sandığınız, cehennemin dibindekilerin türküsüdür.
Franz Kafka