Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Kalem, kağıt ve ben.
Sınavlar güzel geçince moral oldu haliyle, galiba iyi başladık bu yıla. Daha doğrusu bunlar iyi tarafı, iyi görünenler, öyle görmek istediklerimiz. Görünmeyeleri saymaya başlamak istiyorum bugün ama çok uzun sürer, yazamayacak gibiyim. ** Genç bir kadın, çok seviyordu. Liseyi bitirmiş genç bir kadındı o, kocasının kollarında. Hayattaki en büyük pişmanlığı yaşayacağını kestiremeyecek kadar küçüktü bakışları. Ne olduğunu anlayamamıştı, bir okul çıkışıydı. O zamanlar öyle okuldan çıkıp cafelere gitmek yoktu, doğru eve gidilir, yemek yapılırdı. Varsa birikmiş ütüler halledilirdi, sonrasında bulaşıklar. O zamanlar becerikli olmak zorundaydı kadınlar, hepsi minikti aslında. Hepsinin küçücüktü bakışları, çaresizliğin perdesiyle örtüyorlardı umutlarını. Özgürlük kelime olarak bile zihinlerinde yoktu o zaman kadınların. Bilmezlerdi özgürlük nedir? Hak nedir bilmezlerdi. Nerden bilsinler, onlar yaşamıyorlardı aslında. Nefes almak her insan için yaşamak demek değildir. Biliyordu o kadınlar. İşte o kadınlardan biri, lise çıkışlarında tutulmuştu birine. Siyah gözlerini ayıramıyordu, cüssesi sağlam olan adamdan. Küçük bedenini 3'e katlayan adamın peşinden gidiyordu her çıkışta. Hayat sürüklüyordu onu belkide sonu olmayan bir çıkışa. Zaman geçti, birkaç ay sonra.. Siyah pileli eteğini çıkarmıştı artık, beyaz gömleği boğazına kadar düğmeli değildi, giymek zorunda olduğu ama aslında o hiç sevmediği kalın okul hırkası o da yoktu şimdi sırtında. Dizlerinin biraz daha altında siyah bir elbisesi vardı. Saçlarını örmekten vazgeçmeliydi artık, açtı. Dalga dalga omzundan akan siyah saçlarını açtı. Sonra yukardan topladı, topuz yaptı, anne topuzu diyorlardı ona. Belki o zamandan hazırlık yapıyordu anneliğe, bilmeden. O artık liseli genç bir kız değildi, hayalleri de yoktu. Çünkü hayatı kendi ellerinde değildi, sadece kuklaydı o. Okul kitaplarını tutardı minik kınalı ellerinde. Şimdi çelik bir tepsi tutuşturdular, birkaç fincan.. Tepsinin dantel örtüsünü de unutmamak lazımdı. Kabullenilmeyeceğini bile bile çıktı o evden. Gittiği yerde hiç sevmeyeceklerdi onu. Kimse kendi annesi gibi bağrına basamazdı küçük kadını. Ama o küçük kadın, daha da küçükken kaybetmişti annesini. Hayat onun için 7'sinde başladı, 17'sinde yeniden başlayacağı umudunu taşıyarak, babasına kızarak gitti o evden. Yeni bir dünya kapısı açılmıştı, sol ayakla girdi koca şehrin karanlık bir evine.. 18 oldu.. Doğum gününü bile hatırlamayacak kadar bitkin düşmüştü hayat yolunda. Sadece 18 yaşındaydı.. Belki de modayı takip edip kendine güzel şeyler almak isteyecekti, saçlarını boyatmak, saçlarını kestirmek, özgürce gezmek, arkadaş edinmek isteyecekti. Peki var mıydı öyle bir hakkı? Hakları kimde saklıydı? İri cüsseli adamda.. Kendini yeni keşfetmeye başlamışken, yeni birini daha keşfedeceği haberini aldı. Sevdiği adamdan bir çocuk sahibi olacaktı.. O zamanlar belki de ultrason yoktu, belki de vardır. Karnın şeklinden anlaşılıyordu cinsiyeti, baktılar. Aşirete yeni bir erkek çocuk gelecek diye seviniyorlardı. Küçük bedeni bu yükü nasıl kaldıracaktı, kimse düşünmüyordu.. 8. ay, ani bir sancı, erken doğum, korku, panik.. Ebeler gözünüz aydın kızınız oldu diyemedi, deseydi eğer gözünüz aydın diye, keserlerdi sesini oracıkta. Kan ter içinde minik bir kız, kanlar içinde elindeki minik bir bebeğiyle, 18'inde yeniden başladı hayata. Zaman geçti, yıllar geçti, çocuk büyüdü, boyu kadar oldu.. Babası gibi uzun bir kız oldu, annesi gibi siyah iri gözleri ve siyah saçları vardı.. Babası hiç okşamamıştı siyah saçlarını, daha küçüktü kızı, babası gitmişti. Başka kadınlar, başka ilişkiler, başka yataklar, başka bedenler.. Zaman ne olursa olsun, erkek vazgeçemiyordu kadınlardan. Belki nice siyah saçlı kızları vardı, haberi yok.. Hiçbirini sevemeden, bir başka kapıdaydı çünkü o adam. ** Bunu daha fazla yazabilirdim ama gerçekten kötü hissediyorum kendimi. Psikolog olmayı istediğimden beri kendimi bu tür şeylere hazırlıyordum, insanları dinlerken onların benden etkilenmemesi için sakin olmayı becerebilmek için çalışıyordum. Evet istediğim olmadı, belki biri bana anlatırken para da kazanmıyorum. Para.. Yaşamak için gerekli değil mi? Az ya da çok, bir şekilde olmak zorunda. İşte o adam parayla satın alabileceği çok kadın olmasına rağmen, siyah saçlı kızı seçmişti kendine.. Parası neyse babasına verecekti, oysa kız sadece seviyordu. Bugün o kızla konuştum, kadın. Artık saçları siyah değildi, belki de geçmişin izlerini silmek için boyatmıştı ama ne yazık ki geçmiş her ay santim santim fışkırıyordu saç diplerinden. Gözleri, onlar hiç değişmemişti. Bazen hayatta her şey sevmek değil ya da nasıl desem, işte çok yakışıklı demek değil mesele. Çok güzel bir kız seviyorum demek hiç değil, hiçbiri değil. Sevmek sol memenin altında bulunan yumruğumuz kadar olan yerden dışarıya çıktığından beri, sevmek değil işte. İşte o yumruk bir kadının hayatının tam ortasına indiğinden beri, sevmek değil o. Ağlayan insanlara dayanamıyordum. En çok da ağlayan adamlara, ama en çok ağlayan çocuklara.. Hiçbir suçu günahı yoktu çoğunun, neden terk edildiğini anlamayacak kadar toydular.. Babalarının bir anlık zevkiyle dünyaya gelen ve sonra terk edilen o çocukların ağlamasına dayanamıyorum. Güne çok hareketli başladım, güzeldi aslında her şey, normaldi diyelim. Sonra bu yazdıklarımın hepsini dinledim, anlattı bana o kadın. Belki de o zaman ilk kez hayatta olmanın ne demek olduğunu anladım, ilk kez nefes almak bu kadar zor geldi. Ve ben hiç bu kadar tutmamıştım gözyaşlarımı.. '' Kadınlar çok konuşuyorlar '' diyenlerin aksine susan bir kadınla konuştum bugün.. Aslında susuşundan belliydi, içindeki volkanın şiddeti. Ve patladı.. - Adalet çalıştığım hukuk kitaplarından başka hiçbir yerde yok.
__________________ If you can't measure it, it doesn't exist. |