Kısaca Osmanlıda Kahvehane Kültürü Anadolu’da toplumsal yaşamda kahve öylesine geniş bir yer edinmiştir ki,
konur diye adlandırılan kahverengine, kahvenin gelişinden sonra
kahve-rengi denmeye başlanmıştır. Bununla birlikte Anadolu kültüründe kahve ve kahvehanenin tarihi de çok eskiye dayanır. Misal bazı kaynaklar
Fransa’da ilk kahvehanenin bizden yaklaşık olarak
130 yıl sonra yani
1684 yılında açıldığını ve Fransızların kahveyi
28. Çelebi Mehmet Efendi’nin elçiliği sırasında götürülmesi aracılığıyla tanıştığını belirtir. “
Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur” sözü kahvenin bir dönem ne kadar büyük bir öneme sahip bir içecek olduğunu belirtir. Anadolu’da ilk kahvehane
1554′te açılmış,
1517′de Yemen Valisi Özdemir Paşa’nın getirdiği kahveyi ilk içen kişi ise Kanuni Sultan Süleyman’dır.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Hoş Görülmeyen Kahvehaneler
Osmanlı toplumunun kahve ve kahvehanelerle tanışması
16. yüzyılda olmuştur. Aslında o dönemlerde “
kahvehane” devlet tarafından hoş karşılanmamış bir mekândır. Hatta kahvenin ateşte kavrulması ve fincanın herkes tarafından kullanılmasından ötürü çıkarılan bir fetva ile kahveye yasak bile getirilmiştir.
Osmanlı toplumu kahveyi bir içecek olarak kullanmaya başlayınca, her yeni içeceğe olduğu gibi kahveye de ulema tarafından şüphe ile yaklaşılmıştır. Osmanlı şeyhülislâmlarından
Ebussuud Efendi, kahveye ve kahvehanelere şiddetle karşı çıkmıştır. Hatta bu konuda kendisine “
kahvehanelerde toplanıp satranç, tavla ve benzeri oyunları oynayan, arada bir sohbet eden ve kahve içenlere ne lâzım gelir” şeklinde yöneltilen bir soruya; “
Cümlesine, Allah’ın, meleklerinin ve tüm İslâm âleminin lâneti gerekir” cevabını vermiştir.
Bu ve benzeri fetvalarda kahveden ziyade kahvehanelere karşı bir tepkinin olduğu çok açıktır. Zaman zaman meyhanelerle birlikte kahvehaneler de kapatılsa da bir türlü yenilerinin açılmasının önüne geçilememiştir. Zamanlar her sokak başında bir kahvehane açılmıştır. Kahvehanelerin kapatılması konusunda en titiz davranan
IV. Murat olmuştur. Onun döneminde
içki, kahve ve tütün mamulleri yasaklanmış, sırf İstanbul’da yüzlerce kahvehane kapatılmıştır.
Osmanlı Devleti, 16. yüzyıldan itibaren ekonomik ve sosyal açıdan büyük bir kriz yaşadı. Tımar sistemi ve toprak yönetimi bozulmuş, nüfus hızla artmış, İstanbul büyük bir göç dalgasıyla karşılaşmıştı. Bu durum şehir hayatını daha da zorlaştırdı. İlk başlarda yüksek mevkiden insanların rağbet ettiği kahvehaneleri, artık daha alt tabakadan insanlar doldurmaya başladılar. İşsiz ve boşta kalan insanlar için
meyhaneler ve
kahvehaneler evden dışarıda olma ve vakit geçirme yerleriydi.
17. yüzyıldan itibaren toplumsal bozulma ile kahvehaneler, merkezî yönetimin eleştirildiği, fitne, fesat ve ahlâksızlık yuvaları haline gelmeye başladı. Başa gelen tüm padişahların hemen ilk icraatları olarak pek çok kahvehaneyi kapattırdığı bilinmektedir. Kahvehanesinde dedikodu yapılan bir kahvecinin kahvehanesi yıkılmış, kahvehanede bulunanlar
Malta’ya sürgüne gönderilmiştir.
17. yüzyılın sonlarına doğru kahvenin ekonomik değeri devlet tarafından daha iyi görülür. Zenginler ve hatta bazı devlet adamları yatırımlarını kahveye yaparlar. Bu durum kahvehanelerin açılmasını da beraberinde getirmiştir.
Görülüyor ki, Osmanlı Devleti’nin kahvehanelere yönelik yasakçı tutumu, bu mekânların, işsiz insanların zamanlarını boş yere harcadığı, dedikodu yaptığı, yalan yanlış (kulaktan duyma) sözlerle iktidarı eleştirdiği yerler haline dönüşmesi sebebiyledir.
Kahvecilerin kapatılma tehlikesi yüzünden midir ya da iktidarın kahvehâneleri dönüştürme isteğinden midir bilinmez bir aralar “
kıraathâne” ismi kullanılmış. Kıraathâne, “
okuma salonu” anlamında bir ifadedir. İlk anda kahvehanelere kitaplıklar yerleştirilmiş, kitaplar konmuş ama pek itibar eden olmamış.
Günümüzde kahvehaneler tüm yurdu kaplamış durumda. Şehrimizde de öyle. Saatler süren
oyunların, bol
küfürlü boş lafların,
akıp giden onca zamanın hesabını soran yok.
Bol resimli gazetelerin, büyük yazılı haberlerini, gazetenin son sayfasından başlayarak okuyan insanlarıyla kahvehanelerimizin durumu içler acısı. Kimi zaman kaldırımlara taşan masalarla, sandalyelerle sırf
geleni geçeni izlemek, hiç hoş olmayan
dedikodu ve çirkin konuşmalarla kendi insanımıza eziyet verebilen kahvehanelerimiz kentimize hiç yakışmayan bir görüntü veriyor.
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Kahvehaneler, işletmecileri için elbette ki ekmek kapısıdır. Saygıyla karşılıyoruz, ama kendisine getirisi yanında ortaya çıkan bu olumsuzları değiştirebilecek iyi niyetli esnafımızın da çıkabileceğine inanıyoruz. İşletmeciler, hele hele gelecek yıl tüm kapalı mekânlarda uygulamaya başlayacak sigara yasağını da göz önünde bulundurup, kahvehaneleri (kıraathaneleri) gerçek anlamda bir okuma salonu, kültür merkezi veya sohbet meclislerine dönüştürme yoluna girebilirler. Neden olmasın?
(Fazıl Mustafa Taşcı)