1907 - 1914 arasInda Fransa’da Pablo Picasso ve Georges Braque önderliGinde gelişen bir resim akImIdIr. 1908’de bir sergide, Braque’nin I’Estaque’ta, Evler resmindeki evleri “üst üste yığılmış küplere” benzeten Fransız eleştirmen Louis Vauxcelles’in, aynı benzetmeyi bir yazısında kullanmasI üzerine bu yeni akıma Kübizm denmeye başlandI.
Kübist resim anlayIışını benimseyen bazı ressamlar, 1911’de Paris’te akımın en kapsamlı ilk toplu sergisini açtılar. Sergide yer alan yapıtlar, izleyenler ve eleştirmenler arasInda bUyUk bir şaşkInlIk yarattI.
Kübizm Akımı, 20. yüzyıl başlarInda, ünlü fizik kuramcısı Albert Einstein’In geliştirdiği görelilik kuramıyla zaman, uzay ve kütle kavramlarInI değiştirerek, bilim ve felsefe alanInda yepyeni bir çığır açtIğI dönemde doğdu. Kübizm’in kuramsal dayanağInI Gertrude Stein, Alfred Jarry ve Guillaume Apollinaire gibi yazar ve şairlerin yapıtlarında yer alan düşünceler oluşturuyordu. Picasso, Stein’in yeni başlayan yüzyılı “herşeyin paramparça olduğu, yıkıma uğradığı ve yalnızlığa terk edildiği” bir çağ olarak tanımlayan sözlerinden çok etkilenmişti. Çağının gerçeklerini en iyi biçimde anlatabilecek bir resim dili oluşturma çabasI onu Kübizm’e yaklaştırdı. Yeni bir anlatım dili arayan resim anlayışın kati kurallarına karşı çıkktı. Nesneleri ışık, gölge ve perspektif gibi rastlantısal özelliklerinden arındırarak onları, temel özellikleriyle çizmeye başladı. Nesneleri geometrik öğelerine ayrıştırarak, yatay ve dikey çizgilerle resmetti.
Amaç, nesneleri “izleyicinin bulunduğu yerden görebileceği biçimde” değil, değişik koşullarda ve başka açIlardan bakıIğında görebileceGi özellikleriyle de gösterebilmekti. Sonuçta, geleneksel sanat anlayışının tüm kuralları altüst oldu. Biçimler ve derinlik duygusu yalnızca renklerle belirlendi. Sözgelimi, kırıIzımsı kahverengi gibi sıcak renkler yakını, mavi, yeşil, gri gibi soğuk renkler ise uzağı belirtmekte kullanıdı. Kübist ressamlar, çeşitli insan figürleri ve portreler yaptılar. Natürmortlarında (OlU doGa) ise en çok gitar, keman, harp gibi çalgIıara, resim paleti ve sürahi gibi çevrelerinde gördükleri her türlü nesneye yer verdiler.
Nesnelerin birbirinden kopuk kopuk ya da iç içe geçmiş gibi durduğu bu resimler daha çok çözülmesi güç bir bilmeceye benziyordu. Picasso’nun Avignonlu Kızlar’I (1907) ile Braque’ın Çıplak (1907) adlı yapıtı, yeni başlayan bir akımın ilk habercisiydi.
Kübizm Akımı , çözümsel (analitik) ve bireşimsel (sentetik) olarak iki evrede gelişti. Akımın 1912’ye kadar süren ilk evresrinde, 1900’lerde Paris’te sergisi açılan Afrika heykel sanatının ve 1097’de Paris’te bir sergi açan Fransız ressam Paul Cézanne’ın etkileri egemendi. Cézanne’ın Yıkananlar adlı yapıtından esinlenen ressamlar, konu aldıkları nesnelerin değişik açIlardan elde edilen görüntülerini küçük yüzeyler biçiminde yan yana getirerek .izmeye başladılar.
Picasso’nun Avignonlu Kızlar adlı yapıtındaki kızların yüzleri, Afrika Yerlileri’nin yaptığı maskelere benziyordu. Bireşimsel Kübizm kesikleri, kibrit kutusu, zincir gibi gerçek nesnelerin yapıştırılmasıyla oluşan Kolaj tekniği kullanıldı. Sözgelimi Picasso, Bambu Sandalyeli NatUrmort’u (1912) yaparken, tuvalin üzerinde gazete, pipo, bardak gibi nesneler, Braque ise Pipolo Adam’da (1912) kalem ve duvar kağıdı kullandı.
Sanat tarihinde bir devrim yaratan Kübizm Akımı, grafik sanatlardan dekoratif sanatlara kadar birçok alanda etkili oldu.