Be'nin Noktası
Biçimlerin en kıdemlisidir nokta, en yetkini. Hemen bütün disiplinlerde her şey noktayla başlayıp noktayla biterken geleneğin noktaya gösterdiği itibar da bir özetler silsilesine gelip dayanır: "Evrenin özeti Kur'an'da, onun özeti başındaki Fatiha'da, onun özeti başındaki Besmele'de, onun özeti başındaki Bâ'da, onun da özeti altındaki nokta'dadır."
Tefsir kitapları Besmele tefsiriyle açılırken, bu nokta üstünde sayfalarca durulur. Mesnevi şerhlerinde de Mesnevi'nin Besmele ile değilse de Bişnev ile başladığı, Besmele'nin bütün anlamının da Bişnev'in başındaki Be'nin noktasına yüklendiği uzun uzun açıklanır. Sufi gelenekte pek çok eserin Be ile başlaması da aynı tavırdan kaynaklanır. Böylece her şey gelip gelip bir noktaya dayanır: Be'nin noktası. Çünkü Be'nin üstünlüğü altındaki noktadadır.
Hakikat ilminde, düşey bir çizgi olan Elif, kavranamaz tekliği, anlaşılmaz birliği, sıradan nazarlara meçhul olan dünyevi dışı alanı, gaybı temsil eder. Hiçbir fiilin, zamanın ve mekânın bulunmadığı, "Ol" öncesi muamma halini, Zât'ın kendisiyle baş başa olduğu ehâdiyeti, Gizli Hazine'yi. Be ise, bilinmek isteyen Gizli Hazine'nin isimlerinde yansıyarak bilinme halidir. Görünür âlemdir. Eski alfabede Be de ufuk çizgisi üzerinde yatay istikamette uzanan bir Elif'tir aslında, ama altına bir nokta almıştır. İşte o nokta Elif'i Be kılar. Elif o noktayla Be'ye dönüşür. O noktayla görünür. Öyleyse Elif'ten Be'ye, görünmeyenden görünüre yol vardır. Yol, o noktadan açılır.
Be'nin sırrı noktasında saklı. Ol, deyince olan, görünmezken görünen, bir isimken vücut bulan, ne varsa, Be'nin altındaki noktanın açtığı kapıdan gelir. Geniş kapılar çekmez bu yükü. Sırr ancak Be'nin noktasından geçebilir.
O noktada zahirden batına yol açılır, ahir evvele bağlanır. İki dil, iki dünya arasında o noktada tercüme mümkün olur. Ne ki ilk nokta çizgi haline gelmeye başlar o zaman; zaman başlar, mekân başlar, fiil başlar. Fiziğin yüzü o noktada metafiziğe bakar, ruh o noktada aslını hatırlar. Bunun için o kara noktanın sırtına yüklenecek anlamlar sonsuz kere çoğaltılabilir ve arka arkaya nokta redifli bir o kadar cümle sıralanabilir.
"İlim şehrinin kapısı", "Be'nin noktası" Hz Ali'ye bakılırsa; "İlim bir noktadır onu cahiller çoğaltmıştır". Çünkü nokta hikmettir, irfandır. Sonradan kazanmaz hazinesini. Her şeyi kendinde hazır bulur. Nokta her şeyi içkinken, ilimse çizgidir, çetrefildir. Sonradan kazanıldığı için cevher değil illettir. Bu kadar şeyi bilmek de gerekli midir? Değil mi ki ufuk çizgisinin üzerindeki nokta uçmaya kalkışır. Ufuk çizgisinin altında kalan nokta arzın çekim kanununa kapılır. Biri uçar biri düşer. Uçan nokta, düşen kara noktadır. Gözlerimiz karanlığa alışalı beri. İçimizdeki gül resmi çizgi nokta çizgi noktadır.
Nokta varlığın özeti. Noktasını bulamamış ya da yitirmiş her harf ol sebepten kusurlu. Ama eski alfabede sıfırı ifade eden şekil de bir noktadır. O zaman varlık yokluk olur, yokluk varlık. Hamid bu yüzden ihtişamlı bir bilmezden gelişle sorar: Bu sıfır nedir hesâb içinde? Tecahül-i arifane, çünkü bütün varlık ancak ona doğru değiştiği bir sıfırla mana kazanır. İlimle kavgalı Fuzuli aşka da ilme de son noktayı koyar o noktada; Leylâ, sûret-i aşk-ı Mevlâ'dır.
Fazla söze hiç gerek yok aslında. Noktanın içinde bütün mümkünler saklı. Mümkün nokta gayr-i mümkün nokta. Sır nokta esrar nokta. Bâb nokta ebvâb nokta.
Bilinenden bir eser yok. Bilinmeyen nokta nokta.
Bir parantez vakt-i ömrüm. Ölüm nokta doğum nokta. İsmimden sual edilse, bilin beni üç nokta.
Bir aynada seyrettim âlemin cümlesini. Aynam nokta sırrım nokta. Umduğum kadar büyük değilmiş, dünya nokta ben nokta.
Öyle uzaklaşmışım ki menzilden sıla nokta gurbet nokta. Döndüm baktım aldığım yol, nokta üstünde nokta. Gelen geçti, giden gitti. Sağım nokta solum nokta. Menzil-i maksûda varmış erenler. Söyleyen yok susan nokta.
Nazan Bekiroğlu