Diyarbakır karpuzu
Diyarbakır karpuzu dünyaca ünlü ender tarım ürünlerimizden birisidir. Dicle nehri kenarında çakıllı,kumlu arazilerde yöreye özgü yöntemlerle yetiştirilen bu karpuz çeşidinin Diyarbakır’ın ekonomik,sosyal ve folklar yaşantısında değerli bir yeri bulunmaktadır.
Diyarbakır karpuzunu meşhur eden en önemli özellikleri irilik ve lezzet halkı için önemli bir sosyal ve ekonomik değeri vardır.
Ülkemizde hemen hemen her şehrimizin sembolü olmuş kendine özgü bir tarım ürünü vardır. Örneğin şeftali dediğimizde Bursa,incir dediğimizde Aydın,pamuk dediğimizde Anana, fındık dediğimizde Giresun,çay dediğimizde Rize illerimiz akıla geldiği gibi karpuz dediğimizde de herkesin aklına Diyarbakır ilimiz gelir. Yapılan araştırmalar göstermektedir ki saydığımız bu ürünler yıllardan beri bu illerin sosyal ve ekonomik yapılarında önemli roller oynamaktadırlar ve bundan dolayıdır ki haklı olarak bu illerin sembolü olmuşlardır. DİYARBAKIR KARPUZU SÜRME ÇEŞİDİ
Diyarbakır ili toplam sebze alanı 25.273 ha. dır. Bu alanda üretilen toplam sebze miktarı 514.000 ton’ dur. Bu toplam sebze üretim miktarının içinde karpuz üretiminin payı ise 276.000 ton’ dur. (Anonim 1). Bu karpuz üretiminin büyük bir çoğunluğunu da Diyarbakır karpuzu oluşturmaktadır.
Her ürünümüz olduğu gibi Diyarbakır karpuzunun da kendine has özellikleri vardır. İlk göze çarpan özelliği iriliğidir. İkinci özelliği ise lezzetli oluşudur. Ancak günümüzde bu lezzetini yitirmiştir. Diyarbakır karpuzunun önceden var olan bu lezzetini yörede halen söylenmekte olan şu maniden de anlamak mümkündür.
Teptim tekerlendi
Kestim şekerlendi
Bal gibi tatlı içi
Ne güzeldir yenişi
Hem erkektir hem dişi
Diyarbakır karpuzu “ karpuz kuyusu” adı verilen yerlerde yetiştirilmektedir. Bu kuyular Nisan – Mayıs aylarında Dicle nehrinin çekilmesinden sonra kalan nehir yatağında açılmaktadır. Yaptığımız inceleme gezilerinde gördük ki üreticilerin nehrin çekilmesiyle kalan araziyi paylaşmaları da oturmuş bir düzen dahilinde olmaktadır. Nehir çekildikten sonra nehir kenarında arazisi olan her üretici arazisi doğrultusunda ki nehir yatağına sahip olmaktadır.
Büyük karpuz yetiştirmek için açılan her kuyu,boyu 2m. genişliği 60 cm. olacak şekilde hazırlanmaktadır. Kuyuların derinliği ise taban suyuna ulaşılacak derinliğe bağlı olarak değişmektedir ve genellikle taban suyuna 40 – 60 cm. ulaşılmaktadır. Diyarbakır karpuzunun iriliğini bu kuyuların hazırlanmasında kullanılan ahır gübresi; (ki bu gübrenin özellikle çift tırnaklı hayvanlardan koyun ya da keçi gübresi olması tercih edilmektedir.) lezzetini ise güvercin gübresi vermektedir. Bu amaç için kullanılan yarasa gübresinin de iyi sonuç verdiği bilinmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki organik gübrelemenin Diyarbakır karpuzu yetiştiriciliğinde önemi büyüktür. Bunun da sebebi; Dicle nehrinin kış aylarında taşıdığı su miktarı artınca karpuz yetiştiriciliği yapılan yerlere kadar nehir genişlemekte çekilirken de alıp götürmektedir. Yapılan bu gübreleme sonucunda bir tanesi 60 – 70 kg. olan karpuzlar yetiştirilebilmektedir. (Anonim 2.Tekin,) 35 – 40 yıl kadar önce 50 kg’lık karpuz gördüğünü yazılarında bizzat belirtmektedir. Hatta Enver Paşa’nın iki karpuzu bir deveye yüklemek suretiyle padişaha hediye gönderdiği halen söylenmektedir. (Tekin,1987)
Fakat daha sonra bölgeye giren hibrit karpuz çeşitleriyle Diyarbakır karpuzu rekabet edememiştir. Bunda ticari zihniyetlenme de rol oynamıştır. Yeterince ilgilenilmediği için Diyarbakır karpuzunun nesli dejenere olmuş,eski lezzet ve iriliğini yitirmiştir. Arandığında bırakın 30 – 35 kg’lık Diyarbakır karpuzunu 25 kg’lığı bile bulunamaz olmuştur. Ve bunun Diyarbakır ekonomisine büyük zararı dokunmuştur. İlk kez 1968 yılında düzenlenen karpuz festivali ile bu konuya el atılmış,üretici teşvik edilmek istenmiş ancak bu iş 1982 yılına kadar düzenli olarak yapılamamıştır. 1982 yılında konuya tekrar el atılmış 1985 yılına kadar bu festivaller düzenli olarak tekrarlanmış ve en iri Diyarbakır karpuzu yetiştiren üreticiler ödüllendirilmiştir. Bu sayededir ki bu gün 40 – 45 kg’lık Diyarbakır karpuzu bulmak artık mümkün olabilmektedir. (Tekin,1987). Bunlar üreticiyi teşvik etmek amacıyla yapılan işlerdir. Ancak halen konuya bilimsel olarak yaklaşılıp da bu konuda bir bilimsel araştırma yapılmamıştır.
Eskiden Anadolu insanı okuma yazma bilmezdi. Ama karnını doyuran,geçim kaynağı olarak saydığı her şey öyle güzel sahip çıkmış ve onu yaşatmak,kendisinden sonra gelen nesillerine aktarabilmek için kendince elinden geleni yapmıştır.
Böylesine değer verdiği şeyleri yazamıyor çizemiyorsa da sözlü sanatı olan manilerinde,türkülerinde işlemiş böylece bunları ölümsüz kılmıştır. Anadolu insanı bu vefalılığını Diyarbakır karpuzu için de göstermiştir. Şu manilerde olduğu gibi:
Diyarbakır karpuzu
Ata vurdum mahmuzu
Anası çeyiz ister
Gel de satma öküzü
Bir hanım gördüm
Entarisi al
Çarşafı yeşil
Kopçası siyah
Erkek isen bil
Karpuzun irisine
Vuruldum birisine
Analar kız verdiler
Yiğidin birisine
Karpuzlar biter oldu
Bostanı tutar oldu
Gel artık ey sevgilim
Ayrılık yeter oldu
Bu gibi manilerin daha bir çoğunu sıralamak mümkün. Ama gönül ister ki böylesine güzel ve ekonomik değeri olan bir ürünümüz yalnızca manilerde kalmasın. Bu nedenledir ki konuya el atma ihtiyacı duyduk. Günümüze yaşlılar hariç,bizler gibi yeni nesil hiçbir Diyarbakırlı bilmez ki Diyarbakır’da menekşe tarlalarının olduğunu,bunlardan menekşe rakısı yapıldığını ya da rengarenk gül karanfil bahçelerinin olduğunu ve bunlardan gül rakısı,gül yağı üretilip,bir zamanlar Diyarbakır’da karanfil çayından başka çayın içilmediğini veya bir zamanlar en güzel aromalı şeftalinin Diyarbakır şeftalisi olduğunu ve büyük seyyahımız Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde bahsettiği Dicle nehri kenarındaki fesleğen bahçelerini. Bunları öğrenince insanın oturup düşünmemesi ve düşündükçe üzülmemesi mümkün değil. Eğer bizler bir şeyler yapmasak bizden sonraki nesiller Diyarbakır karpuzunu birkaçını kaybetmeye muaffak olduğumuz manilerden öğrenecekler. (Anonim 5,Anonim 6,Sevük,1967).
Bırakın ülkemizi dünyanın hiçbir yerinde Diyarbakır karpuzunun bir benzeri yetiştirilememektedir. Hatta Amerikalılar ülkelerinde Diyarbakır iklim ve toprak koşullarına uygun bir yer bulmuştur ve yetiştirmek gayesi ile Diyarbakır karpuzunun tohumundan götürmüşlerdir. Ancak beklenen sonucu elde edemedikleri için bu işten vazgeçmişlerdir. (Sevük,1972).
Diyarbakır halk hekimliğinde da karpuzun ayrı bir yeri vardır. Yörede karpuzun idrar söktürücü ve böbrek taşlarını düşürücü etkisinin olduğuna inanılmaktadır. Şu manide olduğu gibi:
Kavun ye bilege bak
Üzüm ye renge bak
Karpuz ye işegen bak (Anonim 7)
Ayrıca karpuzun hazmı çok kolaylaştırdığı da bilinmektedir. Bu konuda anlatılmakta olan bir efsane vardır ve efsane şöyledir.
Lokman hekim bütün dertlerin dermanını bilen bir hekimdir. Günün birinde ölümsüzlüğün dermanını bulmak için yollara düşer. Kırları dolaşa dolaşa,diyar diyar gezenken yolu Diyarbakır’a düşer. Urfa kapısından içeri girer ve zerzevatçılar meydanına gelir. Orada gözü uzun,iri patlıcanlara takılır. (Bu patlıcanlar yöreye ait olan ve günümüzdeki Şeyhkent patlıcan çeşididir. Güneydoğu Anadolu tarımsal Araştırma Enstitüsü bu konuya da el atmış ve Şeyhkent Patlıcan Islah projesi adı altında bu konuya yönelik ıslah çalışmaları yürütülmektedir.) ve “hayret demiş” bu patlıcanları yiyorlar da bu halk nasıl hasta olmuyor: Biraz daha yürüyüp de üst üste yığılı koca koca karpuzları görünce “ha yemekten sonra bu karpuzlardan bol bol yiyorlar hastalanmayışlarının sebebi bu” demiş (Beysanoğlu,1972).
Diyarbakırlılar,karpuz yetiştiricililiğinde kullandıkları güvercin gübresi ihtiyaçlarını karşılamak için güvercin yetiştirmektedirler. Yörede güvercine “bora”,güvercin yetiştirilen yerlere ise “borahane” adı verilmektedir. Borahaneler bir kuş beslemek için oldukça büyük ve bazen da çok katlı binalardır. Ker---ten olmalarına rağmen sağlam yapılan borahanelerin iç bölümlerine “lüle”denmektedir.
Yapılarda güvercinlerin girip – çıkması için yuvarlak delikler açılmıştır. Her lülenin içinde güvercinlerin tünemesi için basamaklar vardır. (Sevük,1972). Ancak günümüzde bu borahanelerin bakımları yeterince yapılmamakta olup birçoğu yıkılmaya yüz tutmuştur.
Diyarbakır’da karpuz ekilen yerlere “bostan” adı verilir. Karpuzun hasat zamanında Dicle nehri kenarında bulunan bu bostanlarda şenlikler düzenlenip türküler – maniler söylenirmiş. Davul,Zurna,Darbuka ve kemanlar çalar halk eğlenirmiş. İlk hasat edilen karpuz ortadan ikiye kesilir,içi çıkarıldıktan sonra boş kalan kısma kül konup üstüne gazyağı döktükten sonra ateşlenip nehire bırakılırmış. Bu işe nehir kenarındaki en yüksek köyden başlayıp aşağıya inene kadar her bostancı böyle yanan karpuzlar bıraktığından nehrin üstü alev alev yanar görünürmüş. Bu ortam gece eğlencelerine ayrı bir renk verdiğinden halk coşar çayda çıra oynarmış (Anonim 6). Günümüzde bu şenliklerin hiçbiri yapılmamaktadır. |