Tekil Mesaj gösterimi
Alt 31 Ağustos 2011, 18:58   #1
Çevrimdışı
Ecrin
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Diyarbakır / Düşlerin Bekçisi




Diyarbakır denilince surlar gelir akla...Surlar denilince Diyarbakır...
Ve, Diyarbakır’da Sur demek; “taş”la, “düş”ün; “geçmiş”le “gelecek”in iç içe geçmesi demektir.

Derler ki dünyanın gelmiş geçmiş en uzun surları Çin Seddi’dir. İkincisi Antakya’da, üçüncüsü İstanbul’da, dördüncüsü Diyarbakır’dadır. Oysa onların çoğu Diyarbakır Surlarının gölgesinde kalır. Diyarbakır surların diğerlerinde olmayan bir çok üstünlüğü vardır. Çünkü o surların hiçbiri bu denli yüksek ve heybetli değildir; hiç biri yazıtları ve burçlarıyla bu denli zengin ve görkemli değildir.

Surlar yüzyıllar boyunca Diyarbakır’a kanat germiş, onu çepeçevre sarmış-sarmalamış, koruması altına almıştır. Geçmişin geleceğe aktarılmasını sağlamıştır. Tarihi geleceğe bağlayan “açık hava müzesi” dir adeta.
Üzerinde yükseldiği bazalt platonun şekline kurulmuş olan ve tepeden bakıldığında bir kalkan balığına benzeyen Dışkale, çağlar boyunca yönetim merkezi olarak işlev üstlenen İçkale ile ahenkli bir biçimde oluşturur. Günümüze ulaşan Diyarbakır surlarının uzunluğu yaklaşık olarak 5.5 km’dir ve 1700’e ve 1300 metrelik bir alanı kuşatır. Surlar üzerindeki 82 burç bedenleri birbirine; dört ana kapı ise eski Diyarbakır’ı dünyanın dört bir yanına bağlar.

İçkale’ye eklenerek genişleyen Dışkale surlarına ilk taşların 346-349 yıllarında Roma İmparatoru II.Constantinus döneminde konulduğu tahmin ediliyor. Daha sonra bölgeye egemen olan Bizanslı, Abbasili, Mervanlı, Selçuklu, Artuklu, İnallı, Nisanlı, Eyyübi, Akkoyunlu ve Osmanlılar; Romalıların koyduğu taşların üzerine yeni “taşlar” koymuşlarsa da, kültürlerin birbirinin üzerinde yükselmesi Diyarbakır surlarının temel mimari karekterini bozmamıştır. Ancak her kültür, surlara kendi kimliğini nakşetmeyi ihmal etmemiştir. Özellikle burçlar üzerinde yer alan değişik dillerdeki yapım ve onarım belgeleri olan yazıtlar ve güneş, yıldız, çift başlı kartal, aslan, kaplan, boğa, at, akrep gibi evrenden ve doğadan öykünülen kabartma motifler ve kültürlerin “düş”lerinin “taş”lara nakşedilmesidir.

Surları savunmanın bir nesnesi olarak yükselirken; yazıtlar ve motifler ise, bu kültürlerin kimliklerini ve sanatsal düzeylerini bir mesaj olarak çağlar ötesine taşıyan ve “kimlik kartı” sayabileceğimiz birer simgedir. Adeta silahın yada savunma gücünün önüne geçerler.

“Surlar üzerindeki kabartmalar, burçların mimari biçimi başlı başına ayrı bir konudur. Savunma kadar belki de savunmadan önce, güzel görünüm birinci planda gelmektedir.”

Prof.Dr. Metin SÖZEN.

Sur duvarları yaklaşık 10-12 metre yükseklikte, 3-5 metre genişliktedir. Bugün ayakta kalan sur duvarlarının ön kısmında bazalttan yapılmış bir duvarın ve bu iki duvarın arasında bir hendeğin olduğu kayıtlardan bilinmektedir. Ve de bu yapıların izleri günümüzde Fiskaya ve Mardinkapı’da görülmektedir. 1930’lu yıllarda sur içindeki kentin “hava alması” için surların yıkılması yönünde bir görüş oluşur. Kent valisi surları birkaç noktadan yıkmaya çalışır. 1932 yılının Nisan ve Mayıs aylarında Diyarbakır’ı ziyaret eden arkeolog Prof.Dr. Albert Louis Gabriel’in ve kent aydınlarının ısrarlı çabaları sonucu surların yıkımı engellenir. En az surların yapımı ve onarımını üstlenenler kadar adı şükranla anılması gereken Prof.Dr. Albert Louis Gabriel, bu yıkımın önüne geçebilmek amacıyla Milli Eğitim Bakanlığı’na bir raporla başvurmuştur.

Diyarbekir’in müstahkem suru , tarihi ve arkeologya noktasından olağanüstü bir öneme haizdir. Sadece inşaatındaki teknik ve teşkilatının tespitinde gösterilmiş ustalık değil, fakat kitabelerinin olağan üstü zenginliği itibariyle de Türkiye tarihinin canlı bir sahifesi gibidir. Halbuki herkesçe bilindiği üzere, yerel makamlar bunun dinamitle yıkılmasına karar vermiş ve bu kararın uygulamasına başlamışlardır...” Prof.Dr. Albert Louis Gabriel
20. yüzyılın son çeyreğinde ise, köyden kente göçün ve kentlerde kurulmaya başlayan plansız yeni yaşam biçiminin bir sonucu olarak ortaya çıkan çarpık kentleşme , pek çok kültürel varlığı gibi Diyarbakır surlarında da büyük bir tahribata yol açmıştır.

“Diyarbakır Surları tarihin bize mirası ve emanetidir. Bu kültürel değeri, insanlığın ortak kültür mirasını korumak hepimizin görevi olmalıdır.” Prof.dr.Halil Değertekin

Zaman içinde insan ve doğanın yol açtığı her türlü tahribata karşı direnmeye çalışan Diyarbakır surları için; Diyarbakır Valiliği, Büyükşehir Belediyesi ve ÇEKÜL Vakfı’nın imzaladığı bir protokol ile “koruma projesi” hazırlanır.


 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet bizimmekan