Tekil Mesaj gösterimi
Alt 28 Aralık 2010, 01:49   #1
Çevrimdışı
Sevda
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Mustafa Keser-Haydi ABBAS.. (Cahit Sıtkı Tarancı) Video




[YT]MBhPKEwxYOE[/YT]
ABBAS

Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam.
Kur bakalım çilingir soframızı;
Dinsin artık bu kalb ağrısı.
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun.
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce.
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye
Ve zamana.
Katıp tozu dumana,
Var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş'tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan...

CAHİT SITKI TARANCI

____* * * * *____
* * * * *

Haydi Abbas!...

Çoğumuzun bildiği bir şarkı var; Haydi Abbas diye… Çoğu zaman bu sözcüğü Abbas yolcu olarak da söyleriz… Kimin bestelediğini bilmiyorum ama Mustafa Keser’in sıkça söylediği bir şarkı…

Cumhuriyet döneminin ünlü şairlerinden Cahit Sıtkı Tarancı’nın “Haydi Abbas” şiirinden yola çıkılarak bestelenen bu şarkının öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum… Günümüzde Güneydoğu’da gelişen olaylarla bu şarkı arasında bağlantı kurulabilir mi, yoksa Abbasları neden karşımıza aldık? Empati yaparak düşünelim biraz…

Cahit Sıtkı askerliğini, bugün yanlış bir kararla kaldırılmak istenilen yedek subay olarak yapmak üzere birliğine gitmiştir. O yıllarda isteyen her subaya birer emir eri veriliyordu. Cahit Sıtkı, kendisine emir eri seçmek üzere birliğindeki bölük yazıcısından bölük künye defterini istemiştir. Defteri tararken bir isim dikkatini çekmiştir; Abbas oğlu Abbas…

Bu askerin yanına gelmesini istemiştir. Kısa bir süre sonra odasının kapısı çalınır ve karşısında civanmert bir asker selam verip hazır olda durur…

—Abbas oğlu Abbas. Emret komutanım…

Cahit Sıtkı ile Abbas arasında şöyle bir konuşma geçer;

—Nerelisin?
—Memleket Mardin, kaza Midyat…
—Sen benim emir erim olur musun?
—Sen bilir komutanım…

Bu konuşmadan sonra Cahit Sıtkı, Abbas’a eşyalarını toplamasını ve kiraladığı evinin altındaki boş odaya taşınmasını ister. Kısa süre içerisinde Abbas’ın zeki ve sıcakkanlılığından da etkilenir… Abbas her sabah erkenden kalkar, Cahit Sıtkı’ya kahvaltısını, öğle yemeğini kendisinden istenmediği halde hazırlar. Subayının tüm ihtiyaçlarını karşısındakinden bir istek gelmeden düşünür. Gün boyu evde kaldığından zorunlu işleri, ütüleri de yapar… Akşamları kıtasından yorgun argın gelen Cahit Sıtkı’nın sevdiği yemekleri ve içkisinin yanında olması gereken mezeleri de hazırlar…

Zamanla her ikisi arasında komutan-asker ilişkisinden daha güçlü bir dostluk bağı oluşur. Bu saf ve temiz Anadolu çocuğunun sadakat ve temiz yürekliliği Cahit Sıtkı’yı etkiler… Bazen askeri karşısına alıp dertleşir ve bu Anadolu çocuğunun ruhundaki açığa çıkmamış gizli dünyasını da keşfeder…

Bir akşam biraz çakır keyif olan Cahit Sıtkı şaka yollu sorar;

—Sen İstanbul’u bilir misin?
—Bilir Komutanım…
—Oradaki Beşiktaş’ı da bilir misin?
—Elbet komutanım. Ben orda acemi birliğineydim.
—Beşiktaş’ta benim bir sevgilim var. Sen bana o kızı kaçırıp getirebilir misin?
—Elbet Komutanım…

Sabah olur, Cahit Sıtkı bakar ki; Abbas yeni asker giysilerini giymiş, traşını olmuş ve hazır bekliyor. Akşam yaptığı şakayı unutmuş olan Cahit Sıtkı hayretle sorar;

—Hayırdır Abbas nereye böyle? Neden hazırlık yaptın?
—Ben İstanbul’a gidecek komutan…
—Ne yapacaksın İstanbul’da?
—Sen söyledi bana… Ben gidecek sana o kızı getirecek!..

Cahit Sıtkı, Midyatlı askerin bu sadakati karşısında gözlerindeki hüznü ve gözyaşlarını gizlemek istercesine arkasını dönmüş ve çıkıp gitmiş... Bu mert askerin sevgi dolu samimiyeti ve sıcaklığından çok etkilenmiş… Akşam olunca evinin bahçesindeki bir ağacın altında sofrasını kurdurmuş ve Abbas’ı da karşısına oturtmuş… Birlikte yemeklerini yer ve içkisini yudumlarken o meşhur şiirini yazmaya başlamış;

Haydi Abbas vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam;
Kur bakalım çilingir soframızı,
Dinsin artık bu kalp ağrısı,
Şu ağacın gölgesinde olsun;
Tam kenarında havuzun,
Aya haber sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce,
Bas kırbacı sihirli seccadeye,
Göster hükmettiğini mesafeye ve zamana,
Katıp tozu dumana var git,
Böyle ferman etti Cahit,
Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan;
Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan.

Cahit Sıtkı Tarancı’nın son derece duygusal şiirinin öyküsü kadar Güneydoğulu askerin mertliği ve sadakati de aynı derecede önemlidir. Bu şiir ve şiirin öyküsü beni de askerlik yıllarıma götürür. Kağızman’dan Şanlıurfa’nın Karaköprü’süne intikal eden alayımız çadırlı ordugâh kurmuştu. Ben de diğer subaylar gibi bir emir eri almıştım. Mehmet isimli emir erim çok az Türkçe bilen bir Kürt delikanlısıydı. Benimle birlikte askerlik grevini yapan Mehmet’in de görevi bekâr subayların kapattığı otelde odamı toplamaktan çalı çarpı ile tutuşturulan sobamı yakmaktan başka pek de bir işi yoktu. O yıllarda emir erleri çok tartışılmış ve sonra da kaldırılmıştı. Oysa kıtadaki askerlerin büyük çoğunluğun emir eri olmak üzere can attığını da gözlemlemiştim. Nöbetçi olduğum bir gece yarısı çadırımdan çıkarak birliği dolaşacakken birden çadırımın dışında battaniyeye sarılmış birinin yattığını gördüm. Dürttüm ve uyandırdım ve baktım ki, bizim Mehmet… Ne işin var burada neden yatakhane değilsin dediğimde “Seni bekliyorum komutan” demesi benim de gözlerimi yaşartmıştı…

Şimdi düşünüyorum Cahit Sıtkı’nın Abbas’ı ve benim Mehmet’in çocuklarını veya torunlarını bizlere karşı yapanlar kimlerdi? Karşılıklı bu dostluk neden bugün saldırıya dönüştü. Dedelerimizle birlikte Anadolu’yu daha doğrusu memleketimizi istilaya kalkanlara birlikte canları pahasına karşı koymamışlar mıydı?

Konu: Erdemyucel - Kaynak: (aLınTı) [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]


Konu Ruhadam tarafından (15 Ocak 2011 Saat 12:45 ) değiştirilmiştir.
 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver