02 Ekim 2010, 23:23
|
#1 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Koca dünya dar sana // 27 Eylül 2010
En son ne zaman bir hayvanı sevdiniz?
Ne zaman bir kuşu elinize alıp, hızla çarpan kalbi huzur bulsun diye gagasından öptünüz?
Bir köpeğin başını okşamayalı ne kadar oldu?
En son ne zaman bir kedinin gıdığını kaşıyıp onun bir traktör gibi çalışan mutluluğunun iç sesine kulak verdiniz…?
Sizin sokağın köpeğini tanır mısınız mesela?
Kış günlerinde yemek bulamaz diye artan yemeğinizi çöpe dökmek yerine ona götürdüğünüzde kaç yaşındaydınız?
Kuşlar için, bu kar kıyamette yiyecek bir şey bulamaz diye evinin penceresine ıslak ekmek koymayalı ne kadar oldu?
İçimiz yanarak bakarken topallayan “bir gözü kör” kediye, yapana lanet okuyup sadece yazıklanarak geçerken önünden, ya önüne bir parça bir şey bırakmayalı?
Biz insanoğlu hayatın merkezine kendimizi koyduğumuz günden beri; yaşama hakkı tanımadık kendimizden başka hiçbir şeye…
Umarsız kırdık serçenin kanadını, ağacın dallarını.
Güya sevdiğimizin adını kazıdık bir kalp çizdik yaşlı ağaca, sonra yaprağından süzülen yaşa “çiğ” dedik, çiğ yanlarımız arttıkça ve azdıkça…
Vicdanımızın sesi mi sustu bizim, yoksa kulaklarımız merhamet sözüne artık hepten kapandı mı?
Yoksa hâlâ merhametimiz var da sadece acımak mıdır acınası duruma düşmüş olana merhametin bizdeki karşılığı…
Yok yok bu hafta çevre ve hayvanları koruma haftası falan değil, ayrıca bizim gibi 365 gün yaşayan ve aynı yaşama hakkına sahip olanlara bilmem neden “koruma haftası” mantığı…
Bence onun adı “duyarlılıklarımızı kaybetmeme haftası” gibi bir şey olup giderek kendimizden başka her şeye duyarsızlaştığımızın altı çizilip “insanca” yaşamanın “hayvanca” duyarsızlığı işlenmeli…
Hadi kendinden başla şimdi ve şimdiye kadar -belki çocukça ve oyunca- incittiğin tüm hayvanlardan ve çevrenden özür dile ve vicdanında hepsinden helallik iste…
Taşladığın köpekten, kovaladığın kediden, sapan taşları ile indirdiğin serçeden, kanadını yolduğun sinekten, öldürdüğün kelebekten, kurban bayramında usulünü bilmeden acı vererek kestiğin, koyundan, keçiden ve inekten…
Ya yolunsaydı senin saçların, taşlarla kırılsaydı kolun bacağın, kör etselerdi gözünün birini, usulsüz vursaydı neşteri doktor, çekselerdi tırnağını diri diri, kulaklarını kesseydi mahallenin tüm çocukları, vursalardı sopalarla nerene denk gelirse…
Sana yapılamaz elbet sen “insan”sın o ise “hayvan” yani;
Ağzı var dili yok vicdanının kalesi…
Şimdi soruyorum;
Hayvana merhameti olmayanın, insana merhameti olur mu sizce? Ayrıca;
Boynuzsuz koçun boynuzlu koçtan hakkını alacağı o günde halimizi bir düşünsene?
Bedirhan Gökçe
__________________ Rüzgarda savruk, Başına buyruk ~ |
| |