Tekil Mesaj gösterimi
Alt 26 Ağustos 2010, 14:27   #1
Pentagram
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Fırat kimdir? (Uğur Gürsoy)




Konusu

Fırat,yaramaz,televizyon kurdu bir çocuktur.Yaklaşık 4-5 yaşlarındadır.Yaşına rağmen çok küçüktür,kumandayı iki eliyle tutmaktadır.Telefon ahizesiyle hemen hemen aynı boydadır.Annesi Gülsümle sürekli çatışır.Şabaniye en sevdiği filmdir.Genellikle izlediği filmlere "Komedi Şakası Filmi" der."Yek yea","Enneee","Yaaaa","Allahım Yarabbim ya","Bana 100 puan,herkese 0 puan","Komedi Şakası Filmi","Hayaletli Adam","Herkesi ben yendim","En birinci ben oldum" sözleriyle ünlüdür.Karikatürde her zaman yetişkinlerin sadece bacakları görünür.

Karakterler

Fırat: Ana karakterdir. Çok küçük olduğundan annesi ona "Nohuttan Oğlan" der. Her alanda kendini birinci görür. Televizyon filmlerine, özellikle Kemal Sunal'ın ünlü Şabaniye ve Tosun Paşa filmlerine bayılır.Kendince yarattığı tuhaf oyunlarda "birincilik teli" birinciliği almışlığı vardır. Canı sıkıldığında "Hayaletli Adam" dediği hayali arkadaşıyla konuşur. Çok çabuk sinirlenir. İnatçı bir çocuktur. Banyo yapmayı hiç sevmez. Çoğu bölümde annesinden tokat yer.
Gülsüm: Fırat'ın annesidir. Fırat gibi çok çabuk sinirlenir. Bir kez bile yüzü görünmemiştir, sadece bacakları görünür. Fırat'a sinirlendiği zaman tokat atar.

Tahsin: Fıratların alt komşusudur. Fırat gibi kendini birinci görmektedir.

Bahattin: Fırat'ın üst mahalleden arkadaşıdır. Serseri bir tipi vardır. Kulağında sigarayla dolaşır. Yetişkin erkek ayakkabısı giyer. Fırat'ı sigaraya o alıştırma girişimler olumuştur.Bazı bölümlerde çalıştığı görülmektedir. Mahallesinde lakabı "Sümüklü Bahattin"dir. Abisinin askerden taramalı tüfek getirmesi ve aşık olduğu kızı kaçırmak en büyük hayallerindendir.

Köksal: Fırat'ın sadece bir çizilmiş olan kuzenidir. Çok iridir ve güreşmeyi sever.

Hakan: Fırat'ın arkadaşıdır.

Güngör: Fırat'ın oturduğu apartmanın altındaki berberdir.

Hayaletli Adam: Fırat'ın kafasında yarattığı hayali arkadaşıdır. Aslında pek arkadaşı sayılmaz. fırat, hayaletli adamı pek iplemez onunla konuşur ama ciddiye almaz çoğu zaman.

UĞUR GÜRSOY İLE SÖYLEŞİ

Uykusuz Dergisi'nin yazı işleri müdürü, 'Fırat ' karakterinin çizeri Uğur Gürsoy ile bir söyleşi. Gürsoy, Fırat'ın 'tv'lerin sahte çocukları'ndan farkını anlattı... Uğur Gürsoy, karikatürist. Haftalık mizah dergisi Uykusuz'un yazı işleri müdürü. Takip edenler bilir; çok kısa zamanda en sevilen köşelerinden birinin, Fırat'ın da çizeri. Uğur Gürsoy'la sohbetimiz, Fırat özelinde ilerledi gibi görünse de, dünün ve bugünün çocuklarını epey 'çekiştirdik' diyebiliriz. Çocukluğu, çocukça korkuları ve sevinçleri, heyecanları konuştuk. 'Herkeste biraz Fırat'lık varmış' dedik mesela... Buna kani olduk. Herkes çocukken Fırat gibi, hem yaramaz hem korkak olmuştur. Annesinin burnundan getirmiştir... Dünden bugüne çocukluğumuza dair hoş bir sohbetti.
****
Fırat aslında siz misiniz?

Birebir değilim. Üçte bir falan böyleyim. Etrafımda çocukluğa dair bildiklerimi, yeğenlerimde gördüklerimi çiziyorum. Fırat, sağlıklı bir çocuk olarak başlamadı. Şizofrendi ilk bölümlerde. Hayali arkadaş falan görüyordu. O hayali arkadaşı görecek ve hiç takmayacaktı.

Ama ciddi ciddi korkuyor o hayali arkadaştan.

Korkuyor aslında. Babaannesi 'Sure okursan gider' demiş. O yüzden 'inna ateyna' okuyor. Amerikan film klişelerinde de olur buna benzer şeyler. Hayali arkadaş çocuğa göz kırpar, 'Küçük sırrımızı sakla' falan der ya hani. Fırat da 'Tezgahın üstüne oturma, orda ekmek kesiliyo' deyip annesine şikayet ediyor. Bir taraftan da hayali arkadaşının olmasını hiç istemiyor. Ama sonra hayali arkadaşın maceraları bitince normalleşti.

Hayali arkadaşın maceraları neden bitti? Fırat üzerinden anlatacak daha başka şeyler olduğunu mu düşündünüz?

Hayali arkadaş hem kısıtlayıcıydı hem güzeldi. Güzelliği, Fırat'ın kendi başına yaptığı her şeye bir tanık olmasıydı. O tanığı konuşturarak hikayeyi okuyucuya daha rahat anlatabiliyorsunuz. Ama sonra sıkmaya başladı, hayali arkadaşı gönderdim. Ve daha 'gerçek çocuk' olmaya başladı Fırat.

Fırat bize göre biraz zıpır, mazlum, korkak, aciz... Size göre Fırat nasıl bir çocuk?

Yazma çizme işleri aslında, yapılan şeyin altını doldurmakla ilgili bir şey. Bu soru bana sorulduğu zaman, 'Öylesine bir çocuk işte, çiziyoruz her hafta aklımıza ne gelirse' deyince insanların hoşuna gitmiyor. İnsanlar, 'O benim içime doğru bir yolculuk aslında' gibi cevaplara alışmış ve böyle cevaplar bekliyorlar. Duvarda bir resim görürsünüz mesela; siyah üstüne beyaz fırça darbesidir sadece. Ama altında uzun bir metin vardır. Fırat'ı hazırlarken açıkçası bazen çok zevk alırım. Zaten çok keyiflendiğimde Fırat da çok komik olur. Bazılarını çok duygusal bulurum. Onlardan da zevk alırım. Sigara içen bir arkadaşı var Fırat'ın; 'Yakıcam bu mahalleyi' diyen. Bu çocuğun olduğu kareler benim için o öykülerin en duygusal karesidir. Fırat bile önemli değildir orda. Fırat için her hafta bir mesaj düşünüyorum, çocukluğa dair. Gerçek olabilmesi için klişe laflarını üretmek zorundasın. Belli şeylere belli tepkiler veren, belli nidalarla bağıran...

'Ennneeeeeee' gibi!

'Ennnneee', 'yek yeaa', 'allam ya reppim' gibi. Bunlar olduktan sonra espriler buluyorum. Aslında Fırat'a özel bulmuyorum. Yani, 'Fırat kim?' sorusunun altını dolduracak özel bir metnim yok.

Herkese, en az bir kere, 'Aaa burada beni yazmış, aynı ben gibiymiş' dedirten bir çocuk Fırat.

Evet bu çok deniyor. Fırat yüzünden çocuk sahibi olmaya karar veren tipler var. Çocukları Fırat gibi olacak sanıyorlar. Çocukların ateşi falan çıkar aslında. Fırat'ın böyle sorunları yok tabi. İnsanlar çocuk karakterleri her zaman çok seviyorlar. Çocuk karakter gerçek gibi davranırsa, perdenin arkasına geçip 'Burası benim evimmiş meğersem' derse mesela, çok seviliyor.

Fırat'ın en sevilen maceralarından biriydi.

Pek de bir şey yoktu aslında. Ama insanlara, 'Çocukluğunuzda siz de böyle yapardınız' diyorsunuz. 'Hatırladınız mı?' diyorsunuz. Onlar çoktan unutmuştur bunları. Bugün dizilerde falan hep sahte çocuk karakterleri var.

Çok düzgün konuşan, çok akıllı...

Annesiyle babasıyla 'annecim babacım' diye konuşan... 'Bugün evlenme yıldönümünüz, tebrik ederim' diyen... Fırat'ın sevilmesinin nedenlerinden biri de bence, onu gördüklerinde masumiyetlerini hatırlamaları. 'Bir zamanlar masumdum'u hatırlıyorlar aslında. '70'ler, 80'ler çok güzeldi' diye dolaşan insanlar vardır ya. Aslında 70'ler hiç güzel değildi. İnsanlar sokakta birbirini vuruyordu, kimse rahat dolaşamıyordu. '70'ler çok güzeldi' diyenler aslında bugünkü hayatından tiksiniyor, kirlendiğini düşünüyor. Çocuk karakterin dünyasını görünce, perdenin arkasına geçtiği, halıda oynadığı, pis işlere bulaşmadığı günleri hatırlıyor.

Fırat'ın bir de zavallılığı cezbediyor sanki. Son karede mutlaka tokat yiyor, terlik yiyor, ağlıyor...

Bir karede tokat yiyor ağlıyor ama öbür karede hemen normale dönüyor. Acıyı travmatik yaşamayan bir çocuk o. 'Annem bana vurdu' deyip iki gün küsen bir çocuk değil. Ben de öyleydim. Baya baya terliği yerdim ama bir saat sonra bacağa da sarılırdım, 'Salçalı ekmek' diye. Doğu toplumlarında böyle herhalde. Filmlerde gördüklerimiz doğruysa eğer, Batı'da, çocukluklarını travmalarla yaşayan çok insan var. Hep sorgulayan, babasıyla yıllar sonra hesaplaşan... Travmayla yaşanmaz ki. Aile ailedir. Tokadı da yersin, terliği de.

Fırat'ın da çok feci yanağı kızarıyor böyle durumlarda.

Terlik yemiş olarak düşünüyorum. Ya da çok acıtmayacak bir tokat. Zaten o yüzden travma yok. Hemen düzeliyor. Anneden nefret etmiyorsun zaten. Bir bölümde, annesi Fırat'ın dondurmasını yemişti, ağlamıştı o da. Annesi bakkaldan filan bahsederken, bakkalın karısının kolundaki altınlara takmış, 'Bakkalcılıkla mı aldı bunları?' falan derken, alıp yiyor dondurmayı... Aslında annesinin de çok büyük sorunları var. Parasızlık çeken yalnız bir kadın.

Sahi, babası nerde Fırat'ın?

Baba yok. Bilmiyorum nerde.

Biz babasının gündüz çalıştığını düşünüyorduk.

Baba ilk bölümde vardı. Fırat, 'Babamın bürosuna gidelim' diyordu. Sonra baba çizdim. Baktım, baba olunca işler soğuyor. Anne çocuk ilişkisindeki sıcaklık olmadı. Baba ciddiyet getirdi. Komik baba çok azdır zaten. Çocuk bütün gün anneyle vakit geçirir, akşamları bir adam gelir, biraz oyun oynar, gider. Çok muhatap olmaz. Komik anne çok vardır. Çocukluğum kadınların arasında geçti; annem, ablalarım, teyzem, teyzemin kızları... Kadınların mutfakta yaptıkları dedikoduları da yaptım. Kadınlar bilinenin tersine çok çılgınlar. Onları çizmek daha zevkli oldu. Baba olmadı.

Pedagogmuşum gibi soracağım ama... Hani siz kendi çocukluğunuzdan örnekleri çokça yansıtıyorsunuz ya o yüzden. Babanızla aranız iyi, di mi?

Her Türk çocuğun babasıyla arası nasılsa, benimki de öyle. Dördüncü cümleden sonra tıkanır muhabbet. Karşılıklı sevgi göstermeye çalışmak ama yıllarca gösterememek... Babamda da var bu. Kızların babasıyla arası iyidir ama. Kadınların sevgi göstermek konusunda problemleri olmadığı için ablamlar, 'Babacığım' diye sarılabilirler.

Annesi Fırat'ı yerin dibine geçiriyor bazen. Baba olsaydı oğlunu sürekli yüceltirdi belki.

Anne de seviyor aslında.

Seviyor da, komşusuna 'O hiçbir şey anlamaz' falan diyor. Alın size travmatik bir şey.

Evet ama bu 'büyüyünce geçen travma', sorgulanacak travma değil. Benim de çok başıma geldi. Devamlı okul birincisi olan kuzenimle karşılaştırıldım. Kız duvarlara sürekli plaketler çakıyordu! Ortaokulda çok zor durumdaydım. O Melis de öyle bir şey zaten; çok güzel konuşan, İngilizce öğrenmek isteyen... Gıcık oluyor zaten ona.

Büyük Melis'e de aşık.

Bu benim de başıma geldi. Komşu kadın annene kahvaltıya gelir, 'N'aber sevgilim' diye yanaklarını sıkar. Sen gerçekten üstüne alınırsın. Kendini görmediğin için küçük olduğunun farkında değilsindir. İnsan ortaokulda, lisede de küçük olduğunun farkında olmaz. 'Kız bana niye bakmıyor' dersin. Oysa 1.50 dolaşıyorsundur ortada. Kendi kendine gelin güvey oluyorsundur... Fırat da, 'İnşallah bıyıklarım çıkar yarına kadar.' diyen bir çocuk işte.

Üzüyor insanı öyle dediğinde. Uzamayacak çünkü.

Merak etmeyin ertesi gün unutuyor.
***
'ÇOCUKLUĞUMUZDAKİ TİPLER ROMANTİKTİ'

Fırat Avni'yle karşılaştırılıyor? Fırat'ın bu kadar sevileceğini tahmin etmiş miydiniz?

Yo, hiç etmedim. Fırat'ı ilk çizdiğimde zaten devamlı bir tip olacağını düşünmemiştim. Derginin o kısmı boş kalmıştı. Umut bir şey yapmıştı, sonra vazgeçmişti. Baya boş kaldı. Bari ben bir şey yapayım dedim. Fırat'ın sadece iki macerası olacaktı. Çok sevildi. Avni'yle karşılaştırılması övünç meselesi. Avni çok tutulmuş bir karakter. Avni hep mahallede dolaşıyor, Fırat daha çok evde. Oğuz Aral'ın döneminde çocuklar sokaktaymış. Bugünün çocuğunu yapacaksam daha çok evin içinde vakit geçiren, halıda oynayan çocuğu çizmeliyim
.
Çok oyuncak yoktu...

Televizyon da çok yoktu. Uçan kaz, Clementine, Portakal Yolu, Heidi vardı. Bugün Uçan Kaz'ı seyrettiğimde, çizgisi falan muhteşem olmamasına rağmen, hala seviyorum. Bir hafta beklediğimiz için o kadar değerliymiş ki. Arzu kaybı bu işte. O yıllarda daha romantik filmler vardı. Çocuk babasını arardı, şehirden şehre seyahat ederdi. Bizim çocukluğumuzdaki tipler daha romantikti... Dramalar vardı. Bugün Manga'lar falan var
***
BOZUK ÜÇLÜ PRİZ, KOCA BİR DÜNYA!

Fırat bu dönemin çocuğu. 'Bu kablodan bir şey yaparım ki' diyen bir çocuk. Bugün, 'Bi şey yaparım ki' diyen çocuk pek kalmadı sanki.

Playsteyşınları bize verselerdi biz de delirirdik. Hangi zamanın çocukları daha iyi yaşadı yaşamadı, bilemeyiz... Biz çok eğleniyorduk tamam ama belki biz de kötü beslendik...

Yarım ekmek mi yediniz hep?

Çok yedim. Salçalı ekmek. İlkokulu köyde okudum. Kablo, tel, çivi, gazoz kapağı, 'bişeyin kenarı', anlamsız plastik parçalar... Onları değerli buluyorsun. Etrafta zaten çok az oyuncak var. Kimsenin oyuncağı yoktu köyde. Bir iki tane kamyon belki... Onlar da kırık dökük. Erkek çocuklarının ömrü sokakta hep, 'Bunla bi şey yapılır' diyerek geçer. 'Ne yapılır, ne yapılır... Üçgen araba mı yapsam, rampa mı yapsam...' Çocukken o bozuk üçlü prize bakış bambaşka oluyor. Kocaman bir dünyaya bakıyorsunuz aslında. O yüzden evin sağına soluna define gibi saklıyorsunuz. Çocukken ablam bana oyuncak almıştı, küçük askerler. Delirmiştim. Bugün yeğenlerime baktığımda, benim küçükken deli olacağım acayip oyuncaklar alıyorum; parçalanıp toplanan, maceralı... Bakıyorum, üç saat sonra kenara atmış. Arzu kaybı diye bir şey vardır ya hani. Arzu kaybının sonu yok. Oysa küçük bir çocuğa küçük bir tel parçası verseniz de mutluluğu aynı dozda geçer, playtsiteyşın 3'ü LCD ekranda sunsanız da aynı dozda geçer. O teli attığınızda daha güzel bir tel işinizi görebilir. Ama o LCD ekrandan daha iyisini bulmak zor.

Bugünün çocuklarının işi daha mı zor?

Daha çok arzu kaybı yaşıyorlar... Her yerden bir şey geliyor. Doğum gününde oyuncaklarla doluyor. Büyükşehirlerdeki orta sınıf için falan konuşuyorum tabi. Gecekondudaki çocuklar için böyle bir şey yok. Onlar da böyle pleysteyşınların falan olduğunun farkında. O da çok kötü. İnsan bildikçe mutsuzlanır. Sen kalkıp hafta sonları İtalya'ya gidersen, bir süre sonra İtalya'ya gitmemek/gidememek seni mutsuzlaştırır. Bildiğin ölçüde mutsuzlaşırsın. Ne kadar küçük çevrede yaşarsan o kadar mutlu olma şansın var. Dünyayı gezen Rahmi Koç'la mutluluk dozun aynı aslında. Ben evden çıkıp Beşiktaş'a inerken denizi görüyorum ve onunla benim mutluluk dozum aynı oluyor. Bu kadar da iddialıyım. Öyle olsaydı zengin insanların hiç mutsuz olmaması lazım. Hepsi ağızlarında zehir varmış gibi dolaşıyorlar, asık suratla Nişantaşı'nda, kafelerde falan. Sürekli tatmin oluyorlar. Hayatta tatmin olmak kötü bir şey.

Bugün köyde çocuk olsaydınız?

Çocukluk güzel ya köyde. Çocuk olmayı isterdim. Ama ortaokuldan sonrasını istemezdim. Bunalımlıydı. Kravatlıydı. İlkokul öncesi en zevkliydi.
***
YARIM EKMEK EFSANESİ

Nedir o yarım ekmek Fırat'ın elindeki?

Tarifini verelim isterseniz... Yarım ekmek arasına salça sürülür. Bu kadar! Salçalı ekmek, sokakta oynamak için fastfood işlevi görür. Eve koş, yarım ekmek salçayı al, kapıda bekle bekle... Tekrar aşağıya in... Oynarken bir taraftan ye. Biri alıp yerken, diğer çocukların da canı çeker, hepsi birkaç dakika kaybolur, sonra evlerinden salçalı ekmeklerle koşarak gelirler.

Fırat ne olacak. Büyüyecek mi, 'nohut kadar' mı kalacak?

Büyümeyecek. Hatta gittikçe küçülüyor. Dayısının ayağında yürüyordu bir keresinde. Okula da gitmeyecek hiç.

Faik'le yolları kesişecek mi?

Yok. Ama ilginçlik olsun diye çizerim belki. Yüz göstermediğim için belki tek ayakkabı çizerim. Anlarlar herhalde.


ALINTIDIR

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet